İNŞAATLAR
İnsan dünyada ve ülkede olup bitenlerden kendi etrafına bakamıyor artık. Nasıl bir şehirde yaşadığı ve şehir hayatı içinde, nelerin doğru ve yanlış gittiği, basit konular olarak kalıyor. Fakat her gün yaşadığımız bu çevrede, sürekli olan bir yapılaşma hali de gözden kaçmıyor. Belki gözlerimiz ve kulaklarımız alışıyor bu hengameye de, ruhumuz alışmıyor.
Fatsa’da son yıllarda hiç bitmeyen bir inşaat telaşı yaşanıyor ve şehir adeta şantiye görüntüsüne bürünüyor. Sürekli kazılan, sökülen yollar, her bir caddede yıkılan ve yeniden yapılan binalar, bina yapımı ile bozulan kaldırımlar.
Aslında eski bir şehirde yaşıyoruz fakat bu şehirde eskiye ait hiçbirşey kalmamış durumda. Eskiye ait ne varsa yıkılıp, yerine aynı tip, çok katlı, mimari değeri olmayan binalar konduruluyor. Şehir içinde şehri yaşayacak alan, kalmamış durumda. Yürünen kaldırımlarda inşaat demirlerinden adım atamıyorsunuz. İnşaat demiri yoksa, marketlerin eşyaları kaldırımları işgal ediyor, o da yoksa araba galerilerinin otomobilleri kaldırımlara dizilmiş alıcı bekliyor.Bu hem tehlike arzediyor hem de görüntü kirliliği.
Tüm inşaatlar açık ve herkesin göreceği, duyacağı şekilde yapılıyor. Yapılan inşaatların kapatılması, çevreye zarar vermeyecek şekilde düzenlenmesi söz konusu değil, bu konuda hiçbir denetleme yok. Şehrin ortasına dikilen on katlı binaların park sorununun nasıl çözüleceğini bilen de yok. Üstelik bu inşaatlar yapılırken, kaldırımlar yıkılıyor da kimsenin sesi çıkmıyor. Bazı yerlerde kaldırımların üzerinde büyüyen otların, dikenlerin de insana yürümeye pek fırsat vermediği malum.
Elbette bir şehirde yapılaşma olacak, yeni alanlar yapılacak, binalar yapılacak. Fakat yeni yapılaşmanın; eskiyi tamamen yok sayması ve insana bir şehirden çok , şantiyede yaşıyor havası vermemesi gerekir.
Yaşadığımız çağda sürekli bir koşturmaca ve hızın içindeyiz zaten. Hayatın bize dayattığı bir yetişme hali var. Zamanın göreceliliği sürekli hız ibresindeyken, yaşadığımız yerlerin de sürekli yapılanma hali, bizlerin huzurlu bir şehir hayatı hayalini malesef suya düşürüyor.
İnsan yaşadığı yerde güzellikleri görmek ve şehrin içinde yürürken, gezerken, bir yerden bir yere giderken o şehri hissetmek istiyor.Son yıllarda ülke genelinde A.V.M’lerin sürekli artışı, yeşil alanların hızla yokedilişi, tarihi binaların yıkılıp yerine, gökdelenlerin dikilmesi derken, insanlar sokaklardan, binalara doğru bir hayatın içine çekiliyor. Kapalı alanlarda, beton duvarlar arasında geçen zamanlara yönlendiriliyor insanlar.
Oysa sokaklara atılan masalarda yemek yemek de, sokak kafelerinde çay içimek de, sokaklarda allışveriş yapmak, güzel ve düzgün sokaklarda yürümek de hepsinden daha fazla keyif veriyor insana. İnsan beyni açık mekanlarda, güneşli alanlarda ve doğayla bütünleşmiş şehirlerde daha fazla mutlu oluyor. Şehrin estetiği, zarafeti hiç dile dökmesek de aslında huzur veriyor.