Büyük Nutuk Mustafa Kemal Atatürk
Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk
ERZURUM KONGRESİ’NDEKİ DURAKSAMALAR
Bundan başka, daha Amasya’da iken karar verdiğim ve bütün vatana her türlü yollarda duyurduğum Sivas Genel Kongresinin toplanmasını sağlamak; bütün milleti ve vatanı tek bir kurulla temsil etmek; sonra, yalnız Doğu illerini değil, yurdun bütün parçalarını aynı dikkat ve duyarlıkla savunma ve kurtarma çarelerini bulmaya çalışmak gibi işleri, herhangi bir kurulun başarabileceği kanısında olmadığımı açıkça söylemek zorundayım. Çünkü, bende böyle bir kanı bulunsaydı, işe giriştiğim güne kadar, bu konuda uğraşanların çalışma sonuçlarını bekleyerek görevimden çekilmemeyi yeğlerdim. Hükümete, Padişah ve Halifeye karşı baş kaldırmayı gerekli görmezdim. Tersine, ben de bazı iki yüzlü ve iki yanlılar gibi dış görünüşü pek parlak ve gösterişli olan, o günün ordu müfettişliğini ve padişah Hazretlerinin yaverliği sanını elden bırakmazdım. Gerçi benim açıkça ortaya atılmamda, bütün milli ve askeri işlerin başına geçmemde, kuşkusuz sakınca vardı. Fakat o sakınca, başarısızlığa uğradığımda herkesten önce ve herkesten çok en büyük cezaya çarptırılmaktan başka bir şey olabilir miydi ? Oysa bütün vatanın ve koskoca bir milletin ölüm kalımı söz konusu iken, “ vatan severim” diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerine yer var mıdır ?
Efendiler, ben, bazı kişilerce ileri sürülen düşünce ve kuruntulara uysaydım, iki bakımdan büyük sakıncalar oluşacaktı.. Birincisi, düşüncelerimde , kararlarımda ve bütün kişiliğimde yersizlik ve yetersizlik olduğunu açığa vurmak ki bu davranış, benim vicdan buyruğu ile üzerime aldığım görev bakımından düzeltilemiyecek bir yanlış olurdu.
Efendiler, tarih söz götürmez bir biçimde ortaya koymuştur ki , büyük işlerde başarı için gücü ve yeteneği sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde , bütün milletin başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, “yurt severim” diyen bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda danışmalarla, birçok hatırı sayılır kişilerin sözlerine uyma zorunluluğuna inanmakla ; korkusuz, kuşkusuz ve hele sert yürünebilir mi ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi? Tarihte böylece amacına ulaşmış bir topluluk gösterilebilir mi? İkincisi ise millet, vatan siyasi ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri olmayan ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden, örneğin, Erzincanlı bir Nakşi Şeyhi ve Mutkii bir aşiret başkanı gibi bilgisizlerden de kurulabilecek herhangi bir temsilciler kuruluna, söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi? Bırakıldığında “vatanı ve milleti kurtaracağız” dediğimiz zaman, milleti ve kendimizi aldatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik? Böylesi bir düzene, perde arkasından yardım edilebileceği düşünülse bile bu yöntem, güvenilir sayılabilir miydi ?
Bu söylediklerimin, o günlerde değilse bile, artık bugün bütün dünyaca kabul edilecek gerçeklerden olduğuna hiç kuşkum yoktur. Bununla birlikte, ben bu söylediklerimi o günlerden kalma bazı anılar ve belgelerle burada doğrulamayı, gelecek kuşakların siyasal ve toplumsal eğitimi bakımından bir ödev sayarım.
Bu dakikaya kadar olduğu gibi, bundan sonra da sözünü edeceğim olaylardan dolayı, bu konu kendiliğinden aydınlanmaya başlıyacaktır.
Efendiler,Erzurum Kongresinin bitiminde, Ferit Paşa’dan sonra Harbiye Nazırlığına yeni geldiği anlaşılan bir Nazım Paşa’nın imzasıyla. On Beşinci Kolordu Komutanlığına 30 Temmuz 1919 tarihli şöyle bir emir geldi: “Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey’in hükümet kararlarına karşı gelmelerinden dolayı hemen yakalanarak İstanbul’a gönderilmeleri Babıalice uygun görülüp ilgili memurlara gerekli emirler verildiğinden, kolorduca önemle yardım edilmesi ve sonucundan bilgi verilmesi rica olunur.”Bu emire Kolordu Komutanlığınca gereği gibi karşılık verildi. Bu karşılığı, öteki komutanlara da, olduğu gibi gönderterek dikkatlerini çektirdim.
Kongre bildirisi, yurt içinde her yere ve yabancı devlet temsilcilerine türlü yollarla bildirildi. Tüzük de komutanlara ve başka güvenilir makamlara şifre ile bölüm bölüm verilerek bulundukları yerlerde basılıp, çoğaltılmasının ve yayımının sağlanmasına çalışıldı. Bu iş, elbette günlerce sürdü. Bu iş dolayısıyla Sivas’ta üçüncü Kolordu Komutanı Salahattin Bey’den aldığım, 22 Ağustos 1919 günlü bir telgrafta: “Tüzüğün ikinci ve dördüncü maddelerinin yayımını sakıncalı bulduğu, bir kez daha incelenmesi gerektiği” bildiriliyordu.İkinci madde Birlik olarak savunma ve direnme ilkesinin kabul edildiğine;
Dördüncü madde- Geçici hükümet kurulabileceğine ilişkin maddelerdir.
KARAKOL CEMİYETİ
Biz Erzurum’da kongre kararlarının her karakolun yerinde anlaşılmasını ve birlikte uygulanmasını sağlamaya çalışırken, “Karakol Cemiyetinin Teşkilatı Umumiye Nizamnamesi” diye basılı birtakım kağıtların bütün orduya; komutan, subay ve herkese dağıtıldığı bize bildirildi.
Bu yönetmeliği okuyan, bana en yakın komutanlar bile, bu işi benim yaptığımı sanarak iyiden iyiye kuşkuya düşmüşler. Benim, bir yandan kongreler oluşturup açık olarak milli ortak çalışmalar yaparken, bir yandan da gizemli ve korkunç bir komite kurduğum sanısına kapılmışlar. Gerçi, bu işleri Sadrazamlık makamınca ve örgütleri yapanlar İstanbul’da bulunuyorlarmış; ama her şeyi benim adıma yapıyorlarmış.
“Dünya’ya iki şey hakimdir : Kılıç ve Saban, bunlardan ikincisi birincisini daima yenmiştir.
Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur. 1921 - Gazi Mustafa Kemal Atatürk
-Devamı Haftaya-