AKINET’E 50 SANAT YILI KUTLAMASI
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba; Yazmadığım süre içerisinde o kadar konu birikti ki. Bu ve bundan sonraki sayıda birkaç konuya birden değineceğim.
AKINET’E 50 SANAT YILI KUTLAMASI
Ordu Kültür Müdürlüğü geçtiğimiz haftalarda Fatsalı Şairimiz Dursun Ali Akınet için ‘50. Sanat yılı’ adı altında bir program düzenledi. Program TV 52’den de canlı yayınlandı. Programa davetli değildim, yerinde izleyemedim fakat giden arkadaşlardan gerekli bilgileri aldım. Televizyondan da izlediğim kadarıyla edindiğim sonuç şu ki, geceyi organize eden Ordu eşrafı her zaman olduğu gibi kendilerini ön plana çıkarmak için bu kez de bizim şairimiz Dursun Ali abiyi kullandılar.
Konuklara bakarsanız ne demek istediğim daha da net anlasınız. Şükriye Tutkun, Ali Osman Erbaşı, Mehmet Gümüş, Musa Eroğlu. Bu sanatçılarımızın Dursun Ali Akınet türkülerini besteledikleri ve kasetlerine okudukları doğrudur. Fakat ortada affedilemez bir hata vardır.
‘Halil İbrahim ve Yolun Sonu’ türkülerini bilmeyenimiz yoktur. Sözler Dursun Ali Akınet’e aittir. Musa Eroğlu’nu Musa Eroğlu yapan bu türkülerdir. Musa Eroğlu Bu türküler sayesinde hayatının en büyük satış tirajına ulaşmıştır. Aynı şekilde Dursun Ali Akıneti’de müzik piyasasına tanıtanda bu türkülerdir. Bu iki Türkü her ikisi için de dönüm noktasıdır.
İyide bu türkülerin bestecisi yokmudur. Kimdir, necidir? O sözlere hayat veren, o nağmeleri notalara döken, eserde en büyük paya sahip o isimden neden bahsedilmez acaba. Musa Eroğlu’nu da, Dursun Ali Akıneti’de Türkiye’nin tanımasına vesile olan o kişi nerdedir acaba.
O kişi hepimizin bildiği gibi, yine Fatsa’mızın bir değeri Selahattin Aygün’dür. Ne acıdır ki geceye davet bile edilmemiştir. Ortaya çıkan sonuç açıktır. Ordu organize ekibi, kendi reklamlarını yapmak için gene bir dümen çevirdiler ve Dursun Ali Akınet’te bu iş için biçilmiş kaftandı.
SOSYAL DEVLET VE DİLENCİLER
Fatsa sokaklarında dolaşırken her köşe başında rastladığım dilencilerden son derece rahatsızlık duyuyorum. Öyle tuhaf ki, para versem de suçluluk duysuna kapılıyorum, vermesem de. Dilenmenin suç olduğu bir memlekette neden bunun önüne geçilemiyor bunu da anlamak mümkün değil.
Hani muhalif kesim eleştiriyor ya, millete gıda yardımı yapıyorlar, şunu veriyorlar bunu veriyorlar oy almak için falan diye. Madem eksikleri karşılanıyor bu insanlar neden sokaklarda dileniyor?
Geçen sene idareciler gününde kaymakam ve valilere hitaben başbakanın bir konuşmasına şahit olmuştum. Yerinizde oturmayın diyordu, gidin fakiri fukarayı bulun, derdine ilaç olun. Eee .. bu dilenenler ne? Ortada bir iletişimsizlik bir kopukluk var, ama nerde kimde bilemiyorum.
Dilenmenin suç olduğu bir ülkede, sokakta dilenciler cirit atıyor. Ben bir vatandaş olarak onları el açıp yalvarırken görmekten son derece rahatsız oluyorum. Söylemek istediğim bu.