Görüntülenen Sayı: 2170
2803 | Yayım Tarihi: 25 Ocak 2013 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk Adım adım ilerleyerek amaca ulaşmak

Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk Adım adım ilerleyerek amaca ulaşmak


Facebook'ta Paylaş

  Türkiye’ye  Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa  olsun, onlara milletçe silahlı olarak karşı çıkmak  ve onlarla savaşmak gerekiyordu.  Bu önemli kararın bütün gereklerini  ve isteklerini  ilk gününde açıklamak  ve söylemek, elbette  ki  yerinde olmazdı. Uygulamayı birtakım  aşamalara ayırmak ve olaylardan  yararlanarak  milletin duygu ve düşünceleri  üzerinde işlemek  ve adım  adım ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz yılda yaptıklarımız bir mantıkçı gözüyle düşünülürse, ilk günden  bugüne kadar  izlediğimiz  genel gidişin  kararın çizdiği  çizgiden ve yöneldiği amaçtan  hiç ayrılmamış  olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Burada, zihnimizde yer edebilecek bazı duraksama düğümlerinin  çözülmesini  kolaylaştırmak için bir gerçeği hep birlikte gözden geçirmeliyiz.
Ortaya çıkan milli mücadelenin tek amacı, vatanı  dış saldırıdan  kurtarmak olduğu halde bu mücadelenin, başarıya  ulaştıkça; millet  iradesine  dayanan yönetimin bütün ilkelerini  ve şekillerini aşama aşama  bugünkü  döneme kadar  gerçekleştirmesi mümkün ve  kaçınılmaz  bir tarih akışı idi. Bu  kaçınılmaz tarih  akışını, ilk anda ben de gördüm  ve anladım. Ama, baştan sona, bütün aşamaları  kapsayan sezgilerimizi  ilk anda  bütünüyle açığa vurmadık  ve söylemedik.İleride   olabilecekler üzerine çok konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve  maddi  savaşa boş kuruntular niteliği verebilirdi.  Dış tehlikenin yakın etkileri  karşısında üzüntü duyanlardan, geleneklerine, düşünme yeteneklerine,  ruhsal durumlarına  uymayanların  ve olabilir  değişikliklerden  ürkeceklerin ilk anda  direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için  pratik  ve güvenilir  yol, her aşamayı zamanı geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişmesi  ve yükselmesi için esenlik yolu  bu idi. Ben de  böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu pratik  ve güvenilir başarı yolu; yakın çalışma  arkadaşım olarak, tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda, zaman zaman  görüşlerde, davranışlarda, yapılan işlerde  ve beliren temelli ve ikinci derecede  anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve sırasında ayrılıkların da nedeni, açıklaması olmuştur. Milli savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, milli hayatın  bugünkü  Cumhuriyete  ve Cumhuriyet yasalarına kadar uzayan gelişmelerinde, kendi düşünce  ve yeteneklerinin  kavrama sınırı  tükendikçe, bana karşı direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. Bu noktaları, aydınlanmanız  ve  kamu oyunun  yararı için, sırası geldikçe, birer birer  göstermeye  çalışacağım. 
Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse  ben, milletin vicdanında ve geleceğinde  sezdiğim büyük gelişme  yeteneğini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak  yavaş yavaş  tüm milletimize  uygulatmak zorundayım.
ORDU İLE OLAN İLİŞKİLER
Şimdi  efendiler, ilk iş olarak bütün orduyla ilişki kurmak gerekli idi. 
Erzurum’da  On Beşinci Kolordu  Komutanına 21 Mayıs  1919’da yazdığım bir şifrede : “ içinde bulunduğumuz genel durumdan dolayı üzgün olduğumu; millete  ve vatana borçlu olduğumuz en son vicdani görevi yakından, birlikte çalışarak, en iyi şekilde yapabileceğimiz kanısıyla bu son görevi kabul ettiğimi; biran önce  Erzurum’a gitmek istediğimi fakat Samsun  ve yöresinin durumu, güvensizlik yüzünden kötü bir sonuç verebileceğinden  buralarda ister istemez birkaç  gün  kalabileceğimi bildirdikten sonra, beni şimdiden aydınlatmaya yarayacak  bir şey varsa bildirilmesini  rica ettim. 
Gerçekten, Samsun ve yöresinde Rum çetelerinin  Müslüman halka saldırması  ve öteden beri  araçsız bırakılmış olan bu bölge yöneticilerinin yabancı devletlerin işe  karışmaları yüzünden hiçbir tedbir alamaması,  durumu  güçleştirmişti.  (Devamı var)
 
 -BAŞSAĞLIĞI-
Değerli arkadaşım  Emekli öğretmen  Hayrettin Kılıç’ın  annesi Şükran  Kılıç’ın  vefatından derin üzüntü duydum.Kederli ailesinin ve yakınlarının  acılarını paylaşır  başsağlığı dilerim.Mekanı cennet olsun.
                            Emekli öğretmen Rüştü GÜLEY
 
 
 
 
Tanıdığımız ve kendisinden büyük başarı umduğumuz bir kişinin Samsun’a  mutasarrıf  olarak  atanmasını sağlamakla birlikte, Üçüncü Kolordu Komutanını geçici olarak Canik mutasarrıflığına  atadım. Elden gelen bölgesel  tedbirlerin alınmasına  ve özellikle  halkın gerçeklerle  aydınlatılmasına  ve orada  bulunan yabancı  birlik ve subaylardan  çekinmenin  gereksiz olduğuna  önem verildi ve o bölgede milli örgütler  kurulmaya başlandı. 
      23 Mayıs 1919’da Ankara’da bulunan Yirminci Kolordu  Komutanına : “Samsun’a geldiğimi ve kendisiyle  daha sıkı ilişki kurmak istediğimi  ve İzmir bölgesinden daha kolaylıkla alabileceği bilgileri öğrenmek istediğimi” bildirdim.
      Bu kolordunun  durumu ile daha İstanbul’da iken ilgilenmiştim. Güneyden Ankara bölgesine trenle taşınması söz konusu idi. Bu  yer değiştirmenin  engellendiğini anlamış olduğumdan, İstanbul’dan  ayrıldığım günlerde  Genelkurmay  Başkanı olan Cevat Paşa’dan, kolordunun trenle  taşınması  gecikirse karadan  yürüyerek Ankara’ya gönderilmesini  rica etmiştim. Bundan dolayı, söz konusu  kapalı telgrafında:  Yirminci  Kolordunun bütün birliklerinin  Ankara’ya  gelmeyi başarıp başaramayacaklarını sordum. “ Canik sancağı üzerine  bilgi verdikten sonra, bir iki güne kadar  Samsun’dan Karargahımla, bir süre için  Havza’ya gideceğimi  ve her halde Samsun’dan ayrılmadan önce beni aydınlatacak bilgileri beklediğimi” yazdım. 
       Yirminci Kolordu Komutanından; üç gün sonra, 26 Mayıs  1919’da aldığım cevapta : “ İzmir’den düzenli bilgi alamadıklarını, düşmanın Manisa’ya girişini de  telgrafçıların  haber verdiğini, kolordunun  Ereğli’de bulunan birliklerinin  hepsi  trenle taşınamadığından, karadan  yürüyüşe başladıklarını, ancak yerin uzaklığından  dolayı  Ankara’ya ne zaman  ulaşacaklarının belli olmadığını” bildiriyordu. Kolordu Komutanı  yine bu telgrafında: “ Afyon  Karahisarında  bulunan  23. Tümenin, er sayısının  çok az olduğundan  ve orada  ellerine geçen  erleri  bu tümene  göndermiş olduklarından  bahsettikten sonra, Kastamonu ve Kayseri  bölgelerindeki güvenliği bozan birtakım olaylar üzerine  haberler gelmeye  başladığını” bildiriyor ve zaman zaman bilgi vereceğini yazıyordu.
        27 Mayıs 1919’da Havza’dan,  hem Yirminci  Kolordu  Komutanından hem de  bu kolordunun bağlı olduğu Konya’daki   Ordu müfettişliğinden: “ Afyon Karahisarındaki  tümenin  güçlendirilmesi için hangi kaynaklardan yararlanıldığını  ve gücünün artırılıp artırılamayacağını  ve bu günkü durumumuza göre, bu tümene nasıl bir görev verilmesinin düşünüldüğünü” sordum. Kolordu Komutanı, 28 Mayıs 1919’da sorduğum sorular üzerine bilgi veriyor ve :  “ Düşman buralara  girmeye  kalkışırsa  23. Tümen, bulunduğu yeri savunacaktır.” Diyordu.  Ordu Müfettişi de, 30 Mayıs 1919’da verdiği karşılıkta 23.Tümen, Karahisar’ın  güvenliğini  korumakla birlikte, düşmanın  her  türlü ilerleyişine, elindeki  her imkanla karşı koyacaktır” diyordu. Bu imkanların hazırlanmakta olduğunu ve Konya’da bir vatan ordusu kurulmakta  olduğu  üzerine  bazı haberler yayılmıştır. Bunun iç yüzü ve örgütü nedir?” demiştim. Böyle bir soru  sormaktaki amacım, biraz  da onları özendirmek  ve uyarmak idi. Müfettişliğin  verdiği son bilgi, bunun üzerinedir. Kolordu Komutanı  bu soruma:
“ Konya’da vatan ordusunun kuruluşundan haberim yok” diye karşılık vermiştir. 
      Yirminci  Kolordu  ve Konya’daki  Ordu Müfettişliğinden aldığım  haberlerden sonra uyanık olmamız  gereken noktaları  1 Haziran 1919’da Erzurum’da  Onbeşinci   Kolordu  ve Samsun’da  Üçüncü Kolordu  ve  Diyarbakır’da  Onüçüncü  Kolordu Komutanlarına bildirdim. 
      Trakya’da bulunan kuvvetleri  ve Komutanlarını bilmiyordum. O  bölge ile de ilişki kurmak gerekti. Bu düşünceyle, İstanbul’da   Genelkurmay Başkanı  Cevat 
Paşa’dan 16 Haziran’da  özel şifre ile ( Cevat Paşa ile ayrıldığım gün gizli bir şifre kararlaştırmıştık) Edirne’de Kolordu  Komutanının kim olduğunu ve Cafer  Tayyar Bey’in nerede olduğunu sordum. Cevat Paşa  17 Haziran’da karşılık verdi.”  Cafer Tayyar Bey’in  Birinci  Kolordu Komutanı  olarak Edirne’de  bulunduğunu öğrendim. Amasya’dan 18 Haziran  1919’da, Edirne’de Birinci Kolordu  Komutanı  Cafer Tayyar Bey’le kapalı telgrafla  verdiğim talimatla başlıca şunları bildirdim: “ Milli bağımsızlığımızı  bozan ve vatanın bölünme tehlikelerini hazırlayan İtilaf Devletlerinin  yaptıklarını  ve İstanbul Hükümeti’nin tutsak  ve güçsüz durumunu biliyorsunuz.”
       “ Milletimizin kaderini böyle bir hükümetin eline bırakmak, dağılmaya boyun eğmektir.” 
       “Trakya  ve  Anadolu’daki  milli örgütleri  birleştirmeye  ve milletin sesini  bütün  gürlüğüyle  dünyaya duyuracak güvenilir bir  yer olan Sivas’da büyük ve güçlü bir kurul  toplamaya  karar verilmiştir.
-Devamı  var -
                                                          

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.