Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk Adım adım ilerleyerek amaca ulaşmak
Türkiye’ye Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara milletçe silahlı olarak karşı çıkmak ve onlarla savaşmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gereklerini ve isteklerini ilk gününde açıklamak ve söylemek, elbette ki yerinde olmazdı. Uygulamayı birtakım aşamalara ayırmak ve olaylardan yararlanarak milletin duygu ve düşünceleri üzerinde işlemek ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz yılda yaptıklarımız bir mantıkçı gözüyle düşünülürse, ilk günden bugüne kadar izlediğimiz genel gidişin kararın çizdiği çizgiden ve yöneldiği amaçtan hiç ayrılmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Burada, zihnimizde yer edebilecek bazı duraksama düğümlerinin çözülmesini kolaylaştırmak için bir gerçeği hep birlikte gözden geçirmeliyiz.
Ortaya çıkan milli mücadelenin tek amacı, vatanı dış saldırıdan kurtarmak olduğu halde bu mücadelenin, başarıya ulaştıkça; millet iradesine dayanan yönetimin bütün ilkelerini ve şekillerini aşama aşama bugünkü döneme kadar gerçekleştirmesi mümkün ve kaçınılmaz bir tarih akışı idi. Bu kaçınılmaz tarih akışını, ilk anda ben de gördüm ve anladım. Ama, baştan sona, bütün aşamaları kapsayan sezgilerimizi ilk anda bütünüyle açığa vurmadık ve söylemedik.İleride olabilecekler üzerine çok konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddi savaşa boş kuruntular niteliği verebilirdi. Dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlardan, geleneklerine, düşünme yeteneklerine, ruhsal durumlarına uymayanların ve olabilir değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her aşamayı zamanı geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu bu idi. Ben de böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu pratik ve güvenilir başarı yolu; yakın çalışma arkadaşım olarak, tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda, zaman zaman görüşlerde, davranışlarda, yapılan işlerde ve beliren temelli ve ikinci derecede anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve sırasında ayrılıkların da nedeni, açıklaması olmuştur. Milli savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, milli hayatın bugünkü Cumhuriyete ve Cumhuriyet yasalarına kadar uzayan gelişmelerinde, kendi düşünce ve yeteneklerinin kavrama sınırı tükendikçe, bana karşı direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. Bu noktaları, aydınlanmanız ve kamu oyunun yararı için, sırası geldikçe, birer birer göstermeye çalışacağım.
Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse ben, milletin vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş tüm milletimize uygulatmak zorundayım.
ORDU İLE OLAN İLİŞKİLER
Şimdi efendiler, ilk iş olarak bütün orduyla ilişki kurmak gerekli idi.
Erzurum’da On Beşinci Kolordu Komutanına 21 Mayıs 1919’da yazdığım bir şifrede : “ içinde bulunduğumuz genel durumdan dolayı üzgün olduğumu; millete ve vatana borçlu olduğumuz en son vicdani görevi yakından, birlikte çalışarak, en iyi şekilde yapabileceğimiz kanısıyla bu son görevi kabul ettiğimi; biran önce Erzurum’a gitmek istediğimi fakat Samsun ve yöresinin durumu, güvensizlik yüzünden kötü bir sonuç verebileceğinden buralarda ister istemez birkaç gün kalabileceğimi bildirdikten sonra, beni şimdiden aydınlatmaya yarayacak bir şey varsa bildirilmesini rica ettim.
Gerçekten, Samsun ve yöresinde Rum çetelerinin Müslüman halka saldırması ve öteden beri araçsız bırakılmış olan bu bölge yöneticilerinin yabancı devletlerin işe karışmaları yüzünden hiçbir tedbir alamaması, durumu güçleştirmişti. (Devamı var)
-BAŞSAĞLIĞI-
Değerli arkadaşım Emekli öğretmen Hayrettin Kılıç’ın annesi Şükran Kılıç’ın vefatından derin üzüntü duydum.Kederli ailesinin ve yakınlarının acılarını paylaşır başsağlığı dilerim.Mekanı cennet olsun.
Emekli öğretmen Rüştü GÜLEY
Tanıdığımız ve kendisinden büyük başarı umduğumuz bir kişinin Samsun’a mutasarrıf olarak atanmasını sağlamakla birlikte, Üçüncü Kolordu Komutanını geçici olarak Canik mutasarrıflığına atadım. Elden gelen bölgesel tedbirlerin alınmasına ve özellikle halkın gerçeklerle aydınlatılmasına ve orada bulunan yabancı birlik ve subaylardan çekinmenin gereksiz olduğuna önem verildi ve o bölgede milli örgütler kurulmaya başlandı.
23 Mayıs 1919’da Ankara’da bulunan Yirminci Kolordu Komutanına : “Samsun’a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı ilişki kurmak istediğimi ve İzmir bölgesinden daha kolaylıkla alabileceği bilgileri öğrenmek istediğimi” bildirdim.
Bu kolordunun durumu ile daha İstanbul’da iken ilgilenmiştim. Güneyden Ankara bölgesine trenle taşınması söz konusu idi. Bu yer değiştirmenin engellendiğini anlamış olduğumdan, İstanbul’dan ayrıldığım günlerde Genelkurmay Başkanı olan Cevat Paşa’dan, kolordunun trenle taşınması gecikirse karadan yürüyerek Ankara’ya gönderilmesini rica etmiştim. Bundan dolayı, söz konusu kapalı telgrafında: Yirminci Kolordunun bütün birliklerinin Ankara’ya gelmeyi başarıp başaramayacaklarını sordum. “ Canik sancağı üzerine bilgi verdikten sonra, bir iki güne kadar Samsun’dan Karargahımla, bir süre için Havza’ya gideceğimi ve her halde Samsun’dan ayrılmadan önce beni aydınlatacak bilgileri beklediğimi” yazdım.
Yirminci Kolordu Komutanından; üç gün sonra, 26 Mayıs 1919’da aldığım cevapta : “ İzmir’den düzenli bilgi alamadıklarını, düşmanın Manisa’ya girişini de telgrafçıların haber verdiğini, kolordunun Ereğli’de bulunan birliklerinin hepsi trenle taşınamadığından, karadan yürüyüşe başladıklarını, ancak yerin uzaklığından dolayı Ankara’ya ne zaman ulaşacaklarının belli olmadığını” bildiriyordu. Kolordu Komutanı yine bu telgrafında: “ Afyon Karahisarında bulunan 23. Tümenin, er sayısının çok az olduğundan ve orada ellerine geçen erleri bu tümene göndermiş olduklarından bahsettikten sonra, Kastamonu ve Kayseri bölgelerindeki güvenliği bozan birtakım olaylar üzerine haberler gelmeye başladığını” bildiriyor ve zaman zaman bilgi vereceğini yazıyordu.
27 Mayıs 1919’da Havza’dan, hem Yirminci Kolordu Komutanından hem de bu kolordunun bağlı olduğu Konya’daki Ordu müfettişliğinden: “ Afyon Karahisarındaki tümenin güçlendirilmesi için hangi kaynaklardan yararlanıldığını ve gücünün artırılıp artırılamayacağını ve bu günkü durumumuza göre, bu tümene nasıl bir görev verilmesinin düşünüldüğünü” sordum. Kolordu Komutanı, 28 Mayıs 1919’da sorduğum sorular üzerine bilgi veriyor ve : “ Düşman buralara girmeye kalkışırsa 23. Tümen, bulunduğu yeri savunacaktır.” Diyordu. Ordu Müfettişi de, 30 Mayıs 1919’da verdiği karşılıkta 23.Tümen, Karahisar’ın güvenliğini korumakla birlikte, düşmanın her türlü ilerleyişine, elindeki her imkanla karşı koyacaktır” diyordu. Bu imkanların hazırlanmakta olduğunu ve Konya’da bir vatan ordusu kurulmakta olduğu üzerine bazı haberler yayılmıştır. Bunun iç yüzü ve örgütü nedir?” demiştim. Böyle bir soru sormaktaki amacım, biraz da onları özendirmek ve uyarmak idi. Müfettişliğin verdiği son bilgi, bunun üzerinedir. Kolordu Komutanı bu soruma:
“ Konya’da vatan ordusunun kuruluşundan haberim yok” diye karşılık vermiştir.
Yirminci Kolordu ve Konya’daki Ordu Müfettişliğinden aldığım haberlerden sonra uyanık olmamız gereken noktaları 1 Haziran 1919’da Erzurum’da Onbeşinci Kolordu ve Samsun’da Üçüncü Kolordu ve Diyarbakır’da Onüçüncü Kolordu Komutanlarına bildirdim.
Trakya’da bulunan kuvvetleri ve Komutanlarını bilmiyordum. O bölge ile de ilişki kurmak gerekti. Bu düşünceyle, İstanbul’da Genelkurmay Başkanı Cevat
Paşa’dan 16 Haziran’da özel şifre ile ( Cevat Paşa ile ayrıldığım gün gizli bir şifre kararlaştırmıştık) Edirne’de Kolordu Komutanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey’in nerede olduğunu sordum. Cevat Paşa 17 Haziran’da karşılık verdi.” Cafer Tayyar Bey’in Birinci Kolordu Komutanı olarak Edirne’de bulunduğunu öğrendim. Amasya’dan 18 Haziran 1919’da, Edirne’de Birinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’le kapalı telgrafla verdiğim talimatla başlıca şunları bildirdim: “ Milli bağımsızlığımızı bozan ve vatanın bölünme tehlikelerini hazırlayan İtilaf Devletlerinin yaptıklarını ve İstanbul Hükümeti’nin tutsak ve güçsüz durumunu biliyorsunuz.”
“ Milletimizin kaderini böyle bir hükümetin eline bırakmak, dağılmaya boyun eğmektir.”
“Trakya ve Anadolu’daki milli örgütleri birleştirmeye ve milletin sesini bütün gürlüğüyle dünyaya duyuracak güvenilir bir yer olan Sivas’da büyük ve güçlü bir kurul toplamaya karar verilmiştir.
-Devamı var -