BU ŞEHRİN SOKAKLARI
Bu şehrin sokaklarında eskiye dair hiçbir anıyı bulamıyor insan. Hangi köşeyi dönsen, yıkılmış bir ev, eski beton kalıntıları ve yerine yükselen yeni betonlar. Göz alabildiğine uzanan beton yığınları. Kat kat uzanan, çıktıkça çıkan betonlar.
Çocukluğumuzdaki okullar , eski bahçeli evler, hamamlar, ya da bir şehirde sembol olması gereken her türlü yapı, bu şehirde yıkılmaya mahkum olmuş ve oluyor. Eskiyle, tüm bağları koparıp, atıyoruz bir bir. Sadece yeni bir tarih var önümüzde bu şehre dair.
Ara sokaklar yokolmuş, arnavut kaldırımları gitmiş, yeşil bahçeli, penceresinde renkli çiçekleri olan her ev, bir bir silinmiş hayatımızdan. Çünkü hep daha fazla kata ihitiyacımız var. Hep daha yeni olana. Hep daha beton olana. Daha suni, daha yüzeysel.
Eskiye ait olan, eskiden izler taşıyan yapıları, bir çırpıda yıkmak yerine, aynı yapıları koruyup restore etmek, tarihe olan saygıyı ve şehrin güzelliğini geri getirmez mi?
Maalesef şehrimizde eskiye ait olan hiçbir yapı kalmamış ve kalmayacak gibi görünüyor. Yeni yapıların göz zevkini bozan görüntüleri de şehrin güzelliğini iyice gölgelemiş durumda.
Şehirleri asıl şehir yapan, geçmişle olan bağları değil midir? Turistik gezilere çıktığımızda ve eski yapıların korunduğunu gördüğümüzde, nasıl hayranlıkla bunlardan bahsediyoruz da, kendi şehrimize gelince eskiye tahammül edemiyoruz. İnsanlar köprülerini, eski sokaklarını, evlerini nasıl da güzel korumuş deyip ahkam kesiyor, sonrasında bizdeki yapıları yıkmak çin sıraya giriyoruz. Asıl yıktığımız bu şehirde bizden önce yaşayanların bize bıraktıkları değil mi? Bu şehirde kimse çocukluğunu hatırlayamıyorsa, insanlara nasıl bir gelecek bırakacağız?
Bu şehrin sürekli yapım halinde olan, inşaat şantiyesi durumu ne zaman son bulacak da bizler sokaklarında yıkıntılar olmadan dolaşabileceğiz?
Yeni yılın ilk yazısında, geçmişin seslerini duyurmak istedim belki de biraz. Her gelen yıl, geçmişi elimizden almadan, biriktirdiğimiz bir yıl olsun dileklerimle...