PARGALI FALÇATA
Cicero vakti zamanında “biz buraya Sezar ‘ı övmeye değil, gömmeye geldik” derken şüphesiz ne büyük söz söylediğinin son derece farkındaydı. Nitekim tarihe geçmenin, büyük adam olmanın, en azından bir 21.yüzyıl Türk dizi ya da filminde oynamanın, olmadı bari yan karakter olmanın tek yoludur bu.
Misal Moğol İmparatoru Cengiz Han düşmanları için “onlara karşı ben tanrının balyozuyum” demiştir. Timur Han meşhur Ankara Savaşı ve hemen ardından bir kaçınılmaz son olarak gelen Fetret Devri öncesi Sultan Yıldırım Beyazıt ‘ ı o denli kızdırır ki o halim selim sultan can düşmanı Timur Han ‘ a olan mektubuna pek de diplomatik olmadığı üzere “ey Timur adıyla anılan kudurmuş köpek” hitabıyla başlar ki bu cümle dizini tam Sevda Demirel ‘ in magazin programlarındaki gibi ardı ardına 4 kere “ne dedin sen” iyle fevkaladenin de fevkinde uyum sağlayacak cinstendir. Keza Kanuni Sultan Süleyman da ezeli ve ebedi rakibi Safevi Şahı Şah İsmail ‘ in oğlu Tahmasp ‘ a savaş alanına bir türlü gelmemesinden mütevellit önce hediye olarak kadın giysisi gönderir, sonrasında da ulakla “madem savaş alanına gelmezsin al bu giysileri de avretler gibi olduğun yerde giy dolan” şeklinde kendi ağzından kısa mesaj göndermiştir.
Hele ki de bizimki gibi bırakın geçmişi daha yakın tarihinden habersiz olanlar insanları yaptıklarından çok sözleriyle hatırlarlar. Örneğin koskoca Pargalı İbrahim Paşa savaş meydanındaki onlarca başarısı bir yana Kanuni Sultan Süleyman ‘ın tahtına Ayşegül Nadir ‘ den hallice yayılıp da “mühür kimdeyse Süleyman da odur” demese bir de kendisini canlandıran Okan Yalabık ‘ın yüzyılından muhteşem olmasın ama o muhteşem yüzükleri olmasa çoğu adını bile bilmez. Adamın bayağı bayağı ortalama bir harem ağasından farkı kalmaz. Ama hele ki de bir “sen kimsin be adam” denmesinin akabinde herkesin ağzından ilk çıkacak kelime Pargalı olacaktır. Yine o canım Osmanlıca-Türkçesiyle “paşa paşa seni öyle bir sallarım ki” diye tehdit etmekten aciz Hürrem Sultan mı olur Allah aşkına.
Babilin o meşhur kulesindeki dillerin tekmili birden bir yana eski Osmanlıca bu yüksek perdeden konuşmaya çok uygundur. Anlamlı anlamsız her sözcüğe bir “lakin, zira, zinhar” ekleyiverin alın size divan edebiyatı. Sanırsınız tüm Osmanlıca alfabe 3 kelimeden oluşmaktadır.
Kurtlar Vadisi ile Muhteşem Yüzyıl arasında bir yerlerde kaldığımız günümüzde ise tartışma programlarının düpedüz hakaret savaşı ve mahalle kavgasına dönüştüğü herkesin birbirini ağır ithamlarla suçladığı belgelerin havada uçuştuğu muz kabuğu görünümlü kaygan zeminlerde politikacılar da haliyle ağır ağdalı bir dile meyledeceklerdir. Aşağı mitingde söyle çık yukarı mitingde seyreyleden hallice kastını ve maksadını aşanlar, haddini hatalı sollayanlar, durumdan vazife çıkaranlar ve bizatihi karşılıklı suçlamalarla itham edilenler ve edenler her daim siyaseten ortalarda arzu endam etmektedir. Yeri geldiğinde falçatasını dahi “sen kimsin be adam” diyerekten Pargalı İbrahim Paşa gibi konuşturup adını da Pargalı Falçata koyan bir insan topluluğunun yine de birbirine olan bu bağlılığı en azından gariban balık milletinden alıntı bari unutma kapasitesi bakımından takdire şayandır. Hatta Sezar ‘ ı öldürmek için onu çevreleyen Senato üyeleri arasında elinde bıçakla arkasında duran Brütüs ‘ e “sende mi Brütüs” diyen Sezar ‘ a Brütüs ‘ ün de “ de ayrı yazılır, dahi anlamındadır” diye karşılık vermesi kadar ilginçtir bu durum. En azından dilbilgisi anlamında.
Sonuçta Cicero her ne yapmaya gelmiş olursa olsun ki kendisi ne düşünür bilinmez ama ortalama bir roma vatandaşı misali, Nazım Hikmet ‘ in de dediği gibi gerçekte ne Sezar Brütüs ‘e kızmakta, ne de Brütüs zahmet edip Sezar ‘ a darılmaktadır. Çünkü Cicero bilmez ama siyasette övmek de gömmek de aslen çok da ayrı şeyler değillerdir. Tarihe de ancak ya övülerek ya gömülerek, amma velâkin mutlak küçük laflar etmeyerek, illaki de yüksek perdeden sözlerle konuşarak geçilir.