ESKİ FATSA
Şehrimizin sokaklarında yürümek artık çok zorlaştı. Hangi caddeden geçsem, hangi sokağı dönsem bir inşaat, bir beton arabası. Tüm eski binalar yıkılıp, yerine çok katlı aynı şekle sahip binalar yapılıyor. Sokaklar demir yığınları kaplı, üzerinden atlanıp geçilemiyor, çimentolar yolda yürken üzerinize sıçrıyor. Yapılan inşaatlar, caddelere sokaklara öyle bir taşmış ki, ne yayalar ne arabalar doğru düsrüt geçebiliyor.
Aslında nüfus olarak çok da kalabalık olmayan Fatsa, yapılan inşaatlar nedeniyle tam bir gürültü ve keşmekeş içinde. Üstelik işin kötü yanı, şehir içine yapılan binalar, tamamen birbirinin alanını kapatmış durumda. Şehrin en orta yerine gökdelen misali bir bina dikilmiş, hemen onun yanında, yan duvarları bitişik bir sürü bina yapılmış. Bu binaların yeşil alanı, otoparkı falan yok. Herkes caddelere parkedecek arabasını. Bir şehir güzelliğini nasıl bu denli bozabilir?
Bazen Belediye’ye gittiğimde, Fatsa’nın eski halinin resimlerini görüyorum da, öyler üzülüyorum ki şimdi geldiği hale. Şehir içi artık ne yaşanacak, ne de yürünecek durumda. Nerde o eski bahçeli, yeşil alanlı, güzel mimarisi olan evler. Bundan 10- 15 yıl önce bile, bazı eski binalar dururdu, sokaklar daha sakin ve yürünebilirdi. Her boş alana beton parçaları yerleştirmek son yıllarda hız kazandı.
Fakat şunu sormadan edemeyeceğim, bu şehrin hiç mi planı yok, her isteyen, istediği yere, istediği binayı nasıl dikiyor? Nerede imara aykırılık, nerede şehir planına uygunluk. Bir de yapılan binalarda yaşayacak insanların arabalarını nereye parkedeceği neden hiç hesaplanmıyor? Şehrin ortasına dikilen bir gökdelen, nasıl imara uygun olabiliyor. Bütün bunlar olurken de, halen imara aykırı diye, bazı yapıların müştemilatında 30 cm yükseklik var diye bir sebeple, imara aykırı denilebiliyor?
Bir şehrin ya planı vardır, ya yoktur. Çok katlı bir bina ya imara uygundur ya değildir. Bir yere belli kat üstünde önce izin verilmezken, sonrasında bu neye göre değişir?
Belediyemizin elbette güzel ve yararlı hizmetleri oldu ve oluyor, fakat şehrin tüm yapısı değişiyor, tüm yeşil alanlar yok ediliyor, eskiye ait olan herşey silinip gidyorsa, o şehirde yaşamak zorlaşıyor demeketir. Hiçbir sokağında, çocukluğundan, tek bir anı bulamayacğın bir şehir artık burası. Hep aynı tip beton yığınlarının olduğu, neredeyse betonların insanları şehrin dışına atacağı bir yer olduk artık. Şehrin Dolunay tarafında yeralan yeşil alanlar ve güzel yapılar da artık bozulmaya başladı. Orada da çok katlı binalar, aynı tip, malesef mimari açıdan değeri olmayan binalar olmaya başladı. Yeşil alanlar orada da tahrip edildi. Ve yokolmaya başladı. En azından denizi dolduramadıkları için şanslıyız.
İnsan yaşadığı şehirden keyif almalı, sokaklarında yürüken bir yerden bir yere atlamak zorunda kalmamalı, demir kalıntıları, inşaat gürültüleri tüm şehrin altını üstüne getirmemeli, en azından kapalı olmalı inşaat alanları, nefes alacak yerler olmalı şehrin içinde, insanlara ait olan yerler. Sadece uyumak, yemek, içmek ekseninde yapılan evler, bina yığınlarından öteye gitmiyor, sokaklar da estetikten yoksun, mecburi mekanlar oluyor. Şehrin son yapılan çocuk parkları bile, sanki görev gibi, tek bir biçimde yapılmış, her bir yere kondurulmuş acele parklar.
İnsan yaşadığı şehri hep bir yapılanma halinde, hep bir tadilat ve inşaat halinde görünce, insanın yaşamı da huzurlu olamıyor. Hep bir hız ve geçicilik oluyor hayatında. Bir an soluklanıp da, yaşamın keyfine varamıyor.