BU İŞLER NE OLACAK?
BU İŞLER NE OLACAK?
Okuduğum bir gazete haberinde üzülmüştüm. Haber şöyle “Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir çocukları Mir.Zanyar ile Diyana’ya evde kürtce öğretmiş. Çocuklar kreşe gidince Türkçe konuşmaya başlamış” “bu bir zulümdür” diye dert yanıyor.
Konuşurken bin yıldır bu coğrafyada varız diyor ama bu coğrafyanın dilini konuşmak onu rahatsız ediyor. Acaba Türkçe bilmeyen çocukları kendi vatanları olan Ankara’da, İstanbul’da kendini nasıl ifade edecek? Kürtce dünyanın neresinde geçerlidir. Herhalde tercüman kullanırlar. Nasıl okuyacak o da merak konusu!!
Sosyal hayatta Türk dilini bastırmak için ulu orta kürtçe konuşurlar biz de varız kibrini gösterirler. Eğer Türkçe konuşmaya mecbur kalırsa onu da Türkçeyi kırarak, çirkinleştirerek konuşurlar.
Kürtler, lafta bu coğrafyada bin yıldır varız diyorlar. Şu veya bu şekilde 1500 yıldır Tiflis’ten Bitlis’e, Tiflis’ten Trabzon’a, Sinop’a kadar gürcüler de var. Bunlar Türkçe’yi konuşmaktan gocunmuyor. Siz hiç otobüste, kahvede, kalabalıkta ulu orta yerde etraftakileri hiçe sayarak konuşan gürcü gürdünüz mü? Ama kürtler etraftaki insanları hiçe sayarak lagara lugara kürtçe konuşuyorlar.
Konuyu bağlayacak olursak Osman Baydemir gibi adam böyle düşünürse bu işler nasıl düzelecek!!! Kürtlerin bam teline basıp bu hale getirenlerle nasıl mücadele edilecek!!!
BU İŞLERİ YA BİLİM İNSANLARI BİLMİYOR YA BİZ.
Geçenlerde bir bilim dergisinde okudum. İnsanda saç dökülmesi insan sağlığının bozulması ile ilgiliymiş. Saç dökülmesi vücudun arızalandığını gösteriyormuş.
Bilim insanları fareler üzerinde yaptığı deneylerde hamileliği boyunca iyi besledikleri farelerin az beslenen fareye göre doğan yavruların tüylerinin daha sağlıklı, daha parlak olduğunu görmüşler.
Buraya kadar her şey bilim insanlarına göre doğru, bizim KEL ALİ’ye göre doğru değil. Ali’yi sokakta gördüm. Kafanın büyük bir bölümü dekolte. Bilim adamlarının verilerine göre Ali arızalı, sağlığı bozuk. Ya bilim bir şey bilmiyor, ya da bizim Ali bilime kafa tutuyor. Gözler fıldır fıldır canlı, dimdik, vücut hareketli, kafadaki saça bakıp insanın sıhhati için ahkam kesen bilim insanları ya bu işi bilmiyor veya bizim kel Ali ölmüş de haberi yok.
Olayı bağlayalım. Dünyada en hareketli hayvan ÇİTA, ömrü en kısa hayvan yine çita. Dünyada en hareketsiz hayvan kablumbağa, en uzun yaşayan yine kaplumbağa. Uzun yaşamak için bize durmadan yürümeyi, durmadan koşmaya zorlayan bilim insanları yineliyorum ya bu işi bilmiyorlar ya da bizi kandırıyorlar.
GERÇEKLER
Benim siyasi görüşüm yoktur! Bana göre dünyayı yöneten güçler tüm insanları istedikleri anda farkında olmadan piyon olarak kullanıyorlar. Bir bakmışsın birileri solcu-birileri sağcı birbirlerini öldürüyorlar. Bu mu sağcılık, solculuk? Bunu Fatsa’da yoğun olarak yaşadık. Bir bakıyorsun Türk-Kürt birbirini boğazlıyor. Bu gün PKK olarak bunları görüyorsun. Bunları kim yapıyor? solcu deyimle emperyalistler. Bunları tetikci olarak kim kullanıyor? ABD (Amerika Birleşik Devletleri)
Emperyalistler hammaddelerine insan gücüne ihtiyacı oldukları ülkelerde devamlı karışıklıklar yaratırlar. Orada kendi elleriyle koydukları adamları kullanırlar. İhtiyaçları bitince yok ederler. Mesele Bin Ladin’in sonunu gördük. Saddam’da onların eseri, sonunu gördük.(zavallı Saddam’ın başına bomba yağdırdılar.) Bir buçuk milyon Irak’lıyı katlettiler. Şimdi de altıyüzmilyon dolar savaş tazminatı alıyorlar. Mısır, Libya, Tunus kan gölüne döndü. Sıra Suriye’de. Orası da kan gölü. Sihirli bir güç bir anda dünyayı karıştırıyor. bilmem anlatabildim mi?
Bu anlatmak istediğim dünya hali! Peki Türkiye’nin hali nedir? Ilımlı islam formatıyla Amerikaya sırtını dayamış bir hükümet. Sıcak parayla ayakta duran bir ekonomi, ağzı laf yapan bir iktidar. O iktidarı hiç bir akla uygun projesi olmadan yıkmaya çalışan muhalefet! Ne diyeceksin? Bu muhalefeti fırtınalı bir havada yüksek bir duvardan rüzgara karşı işeyen bir adama benzetiyorum..
Muhalefetin bir kısmı da Osmanlı zamanında tulumbacılar vardı. Yalın ayak baldır çıplak heyyt diye naralar atarak yangına 30 litre su alan kutularıyla koşarlardı. Şimdi de öyle yapıyorlar ama karşılarında Osmanlı devrinden kalan binalar yok gökdelenler var. Bilmem anlatabildimi?
TIRIVIRI
Vekillerimizi eleştirdik ama, bu işler cumhuriyet kurulduğundan beri böyle. Eski vekiller seçim bölgesine gelir halkın dileklerini YENİCE sigarasının üzerine yazar, sigara bitince boş paketi de çöpe atarlardı. Yani seçim bölgesinde TIRIVIRI yaparlardı.
Şimdi tırıvırı ne demek diyeceksiniz. Tırıvırı derede balık tutmak için kullanılan serpmeye (saçma) derler. Yanlız serpmenin eteğinde balık kancaları vardır. Balık serpme kafasına atıldığında serpmeden kaçsa serpmenin eteğindeki kancadan kurtulamazdı. Cumhuriyet kurulduğundan beri vekiller her seçim döneminde vatandaşın kafasına sepme atarlar, vatandaşın bundan pek kaçma şansı yoktur. Bilmem bunu da anlatabildimmi?
TÜRKİYE GERÇEK ANLAMDA HUKUK DEVLETİ DEĞİLDİR.
Ben demedim! Ali BABACAN dedi. Bana göre doğru dedi ama eksik dedi. Atatürk’e İzmir suikastından başlayalım. Yargılama sırasında idam cezası yoktu. İki ay sonra idam cezası kabul edildi. Kanun çıkmadan iki ay önce çıkacak kanuna göre mahkumlar cezalandırılıp idam edildi!!!
1960 yılında da Türkiye’de demokratik düzeni bozma suçuyla Menderes’i içeri aldılar. Sonra bir şey tutturamayınca bebek davası, köpek davası, koca başbakanı idam ettiler. 1980 yılı yargı üyeleri sağcılarla solcular arasındaki dengeyi sağlamak için 17 yaşındaki çocuğun yaşını büyütüp idam ettiler!!! Bugün bu olayın suçunu Kenan Evren’e yüklüyorlar. Peki o günün mahkeme heyetinin hiç suçu yok muydu. Eğer hakimler idam kararı vermeseydi. Kenan Evren hakimlere tabanca mı çekecekti.!!
Günümüzde hukuk daha farklı işliyor. Herhangi bir olaydan dolayı insanlar hakkında iddianame hazırlanmadan insanlar hapse atılıyor. Sonra iddianeme hazırlanıyor. Böyle bir olayın hukuk kurallarına uygun olmadığı hocaların hocası hukukçu prof.Dr. Bahri Öztürk söylüyor. Ben söylemiyorum. Sonuç olarak da insanlar önce suçlu ilan ediliyor, sonra iddaname hazırlanıyor.
Ben bunları yazdım ya, hukukçuların da herhalde kendilerinin bir savunması vardır. Gürcünün atı ölünce ey Türk şansına ne diyeyim diye hayıflanırmış. Bizim at tedarikcisi (eski dilde at hırsızı) büyüklerimize bu atı çaldınız, sizin haliniz ne olacak dedim. Bizimkiler ne at çalması diye itiraz ettiler. Terme, Çarşamba ovasında yüzlerce at vardı. Biz atları ürkütürdük. Atlar dar bir geçitten geçerken kırkıncı atı kapardık.
Ben eee derdim. Eee si ne? biz fakir adamız!! Orada zekat topluyorduk dediler. Bu kendileri için dinen haklı bir sebepti. Bu kararları alan eski ve yeni hukukçuların da kendilerince haklı bir sebebi muhakkak vardır. Yoksa Ahmet Şık ne dedi? Bu komployu hazırlayan polis, savcı ve hakimlerde içeri girecek ileride rövanşist ve intikamcı hava oluşacak.!!! Lafı bağlayalım Türkiye’de hukuksuzluk dün de vardı, bugün de var!!!
Allah cc. yardımcımız olsun...