AH YALAN DÜNYA
Eskiden bilgi yarışmalarından önce dış mihrak formatlı yarışmalar vardı. Biri Biri Gözetliyor ile başlayıp gelin kaynana atışmalı, bol dramlı olanlarına kadar memleketin yarısı Cem Yılmaz’ ın da dediği gibi buralarda kadrolu yarışır geri kalanı da onları aval aval seyrederdi. Eğlence dünyası böyleyken realite babında durum oran itibariyle aynı olmakla birlikte netice itibariyle biraz farklı.
Bizde olduk olası memleketin yarısı içeride diğer yarısı da He-Man ‘in “gölgelerin gücü adına” değişiminden önceki Tırsak ve Titrek Kaplanı gibi. Hani hastanelerde yine eskiden, sarışınca, Öyle Bir Geçer Zamanki dizisindeki kötü kalpli Caroline ‘ e benzeyen, sus işareti yapan hemşire bir kızımız vardı. Onu gören dut yemiş bülbüle bağlardı. Hani eli coplu, önünde her an su fışkırtmaya hazır panzeriyle Türk polisi bile o etkiyi yaratamazdı. İşte o hanım kızımızın fotoğrafı Beşar Esad ‘ın Suriyesi misali her yerde her daim asılıymış gibi sanki. Yalnız anlaşılan her daim Caroline ‘in yerinde çirkin mi çirkin Sam Amca var.
Mezarlıktan geçerken korkusunu bastırmak için usulca şarkı söyleyen ya da ıslık çalan bireylerden oluşacak toplumu acaba hangi sosyoloji kitabı açıklar? Bunlar sosyolojinin hangi alanına girer? Yani nasıl desek Erol Evgin ‘in de dediği gibi “hani ıssız bir yoldan geçerken, hani bir şarkı duyar da insan, hani gözleri dolar da birden işte öyle bir şey” bizimkisi. İnsan hayatı hakikaten yarım litrelik pet şişedeki sudan ucuz bizde malum. Her an yanı başınızda bomba patlayabilir, her an cepheden şehit haberi gelebilir ya da TV den de yeni tutuklama son dakikası geçebilirmiş gibi. Sorsanız böyle şeyler Pakistan ‘da da oluyormuş, Hindistan ‘ da da ya. Acaba oralarda da aslan belgeselindeki gibi her an tetikte huzursuz geyikler, sırf pişmanım demedi diye asılan Deniz Gezmiş gibiler, yaşı büyütülüp asılan Erdal Erenler, başbakanken yolsuzluktan idam edilen Adnan Menderesler var mıdır? Bugün karşılıksız çekten hapis cezası bile kalkmışken su yolu yolsuzluktan idam insana ancak rahmetli Neşet Ertaş ‘ın “ah yalan dünya” sını söyletebiliyor.
Oysaki elin adamı yıllar önce oturmuş kafa yormuş, kuvvetler ayrılığı demiş. Onlara da yasama, yürütme, yargı adını koymuş. Fransızca olarak aman “lö karıştırmayın” demiş. Bakış açısı demiş. Misal Yavuz Turgul ‘un Av Mevsimi ‘nde “bakış açınızı değiştirin” diyordu karakter. Neden? Çünkü polisiye bir cinayetin maktulü olan evden kaçan sorunlu kız hadisesinden başlayan iş, organ kaçakçılığı ekseninde yüz seksen derece farklı bir şekilde son buluyordu. Bakış açısı önemlidir diyordu Yavuz Turgul. Yani nereden baktığınıza bağlı. Misal Heidi Klum 45 yaşında mayo defilelerine çıkıyorsa bu 2 anlama gelebilir. İlki söz konusu hanımın 45 yaşında 20 yaşındaki fizikle Nietzsche ‘nin insanüstü dediği cinsten bir varlık olduğu tanısıdır. İkincisi bu hanım vakti zamanında para biriktirmemiş mevcut prim günü de yetmeyince emekli olamadığından o yaşta hala kötü koşullarda çalışmak zorunda kalmıştır ki hakikaten kendisine yazıktır. Hikâye bundan sonrasında az daha zorlasanız Küçük Emrah ‘ ın badireli anasına ve elinde viskisi üstünde de ropdöşambırı Nuri Alço ‘ ya kadar dayandırılabilir. İşte ağırlaştırılmış müebbet hapisle beraat arasındaki o çok ince çizgi aynen bu şekildedir.
Allahtan milenyum model yeni nesil çok şanslı. Çünkü onlar Erdal Eren ‘ i Murat Boz ‘ a rakip pop şarkıcısı, Deniz Gezmiş ‘i de Evliya Çelebi ‘nin gerçek adı sanıyorlar, Büyük Ortadoğu Projesini duyunca İstanbul ‘ un batı yakasında yeni site inşaatı başlıyor diye seviniyorlar. Haber dinlemedikleri için de kafaları rahat. Şehit haberi yok, kadın cinayetleri yok. Gelsin Rihanna gitsin Beyonce. En büyük problemleri Lost ‘ un kötüsünün Jack mi yoksa Sawyer mı olduğu sorunsalı da olunca bittabi hayat onlara hayat.
Herkes cipsten çıkan hamburger indirim menüsüyle ya da GSM operatörünün hediyesi bedava sinema biletiyle mutlu olamıyor tabii. Milletçe de doyumsuz muyuz neyiz?