EN ÖZEL ÇOCUKLARIN, EN ANLAMLI YÜRÜYÜŞLERİ!
Hepinizin malumudur, memur verilen zammı beğenmez yürür, taraftar bize haksızlık yapıldı der yürür, hostesler grev hakkımız elimizden alınıyor der yürür. Hepsinin de haklı gerekçeleri vardır ve selerini duyurmaktır amaçları. Ama ‘Dünya Engelliler Günü’ için organize edilen yürüyüşte, o özel çocukların tek bir amaçları vardı, ‘farkedilmek’! Bizde bu toplumda, bizde Fatsa’da yaşıyoruz bize acımayın, sadece bizim de bir birey olduğumuzu ‘farkedin’ dedi bu çocuklar.
Peki gerçekten manada farkedebildik mi onları? Bazıları dibine kadar hissetti, onların sessiz feryatlarını. Onlara arkasını döndü, sessiz sessiz ağladı bir kıyıda. Bazıları ise sanki kendi zeka seviyeleri çok yüksekmiş gibi alay etti onlarla. Onlar çünkü onların gözünde deliydi. Çoğu esnaf günlük stresini bu deli diye tabir ettiği engellilerle atmıyor muydu? Kimisi ise hiç aldırış etmedi. Onlar kendi aleminde kendi sorunlarıyla boğuşuyordu. Hiç aklına bile getirmiyordu ‘aslında bende bir engelli adayıyım’ diye. İbrahim Tatlıses örneği apaçık ortadaydı aslında. Adamın uçağı var ama ne fayda ki çare bulamıyor koltuk değneksiz gezememeye!
Aslında o çocuklar toplumun baş tacı olmalı. Çünkü hepsi sorgusuz sualsiz cennetlik. Hangimizin garanti cennetle ödüllendirileceği. Belki onların bir saçını okşamak, nasılsın demek bize cennet kapıları açacak. Elimizin, ayağımızın dile geleceği mahşer gününde o özel çocukların dile gelmeyeceğini mi sanırız yoksa? Bilmem dikkat ettiniz mi? O çocukların hepsi gülüyordu. Belki bedenen bir şeyleri eksikti ama ruhları sağlamdı. Peki ya bizim ruhumuz? Biz kaç defa güldük onlar gibi aşkla? Bu yürüyüşü düzenleyen tüm öğretmenlere ve o özel çocuklara, bir özel ablanın kardeşi olarak teşekkürü borç biliyorum. İyi ki varsınız.
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI
Her sene göz yaşlarıyla, ilgiyle takip ettiğim Türkçe Olimpiyatları bu sene Ordu’da da düzenlendi. Buralara kadar gelmiş kardeşlerimizi yalnız bırkamak olmaz diye, bizde atladık gittik Ordu’ya. Gittik ama o ne kalabalıktı öyle. Misafir tribününden giriş yaptık. Nereden bilelim sahnenin arkası olduğunu oranın. Ama amcalar teyzeler çekirdek çitleyip, sahne şov yerine seyircileri izlemesi, ‘bu ancak Türkiye’de olur dedirtti’ bize.
Seyircileri izlemek bize sıkıcı gelince, oradan çıkıp asıl giriş yerinden sahaya girdik. Öyle kalabalıktı ki tarifi imkansız. Bütün Fatsa oradaydı mesela. Olduğumuz yerden sahneyi bırakın, dev ekranı bile göremedik. Yavaş yavaş reklam panolarının oraya doğru geçtik. Ama yine bir şey göremedik. Sonra kızımıda aldım, reklam panolarına çıkıp oturduk. Çok keyifli giderken herşey, üniversiteye hazırlanan ordulu genç bir grup, Karadeniz şarkılarında başladılar reklam panolarının üstünde horon tepmeye. Amaçları horon tepmek değil panoları devirmek. Bir uyardım olmadı, iki uyardım olmadı. Polise şikayette etsek dinlemediler. Ben sizin hakkınız artık kötektir diyerek dalacakken, eşim beni aldı, ‘hadi çıkalım’ dedi. Küçücük çocukların düşseler belki ölebilecekleri, bu fütursuzca hareketin bir daha yaşanmaması için, bir daha ki organizasyonun biletli yapılmasını talep ediyorum! Herşeye rağmen bu organizasyonda emeği geçenleri ve o misafir arkadaşlarımızı kutluyorum.