GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE
Gazetelerde ve televizyonda milletvekillerinin birbirlerine yumrukla ve sözle saldırılarını gördükçe, normal vatandaşların bu denli şiddete eğilimli hale gelmesine şaşmamak gerekir diyorum. Her yerde şiddet, her yerde sözden uzak eylemler. Meclis meselelerin oturulup konuşulacağı, düzgün üslupla tartışılacağı yerken, bir anda hakaretler, yumruklar havada uçuşuveriyor. Siyasette üslubun bu denli kirlendiği, hakaretlerin bu denli çoğaldığı görülmemiştir. Eskiden siyasetçiler arasında daha bir nezaket, espri anlayışı vardı. Herkesin birbirine diş bilediği, birbirine bu denli nezaketten uzak yaklaştığı görülmemişti. Şimdilerde, neredeyse aynı partiden olanlar da bile, birbirinin kuyusunu kazmalar, birbirine diş gıcırdatmalar, yaka paça uzaklaştırmalar yaşanır hale geldi.
İnsanları temsil eden kişilerin, demokrasiden ve insana saygıdan uzak görüntüsü, halkın da zaten bozuk olan sinirlerini iyice yıpratır hale geliverdi. Onlar yaparsa bende yaparım mantığıyla, insanlar hakaret, küfür, yumruk ekseninde anlaşır oldular. Aile içi, aile dışı bir fiil süren, engel tanımaz şiddetli reaksiyonlar, gittikçe yayılıverdi.
Mecliste halkın sorunlarına çözüm bulmak ikinci plana düşünce, en azından kendi öfkelerini yansıtıp, stres atıveriyor bizim vekiller. Yoklamalarda, yukarı aşağı hareket eden elleri tek düze hareketlerden bıktığından, yumruk hareketleri esneklik katıyor bünyelerine. Kolay mı, onca kişi bir kişinin söylediğiyle koşuyor, bir kişinin söylediğiyle coşuyor, ağlıyor, gülüyor. Gruplarının başı olmayınca da, ne yapacağını bilmez kayıp çocuklar gibi kalıyorlar, meclisin dört duvarı arasında.
Geçmişten şimdiye ne çok konuyu temcit pilavı gibi getiriyorlar önümüze. Aynı şeyleri tekrar tekrar başa sarıp, anlatıyorlar da anlatıyorlar. Sonra da eskinin aksiyonu az olduğundan, işin içine biraz heyecan katmak için de başlıyorlar yumruk yumruğa…Seyredenler zannetsin ki, vekillerimiz büyük işler peşinde, büyük mücadeleler veriyorlar.
Şimdilerde bir 28 Şubattır almış başını gidiyor. Şimdiye bakan yok. Neler olup bitiyor, ne samanlar, ne sular yürüyor gören yok. Gerçi ses yok seda yok. Bir uğultu var ama o uğultuda neler yitip gidiyor, bilen yok. Büyük bir toz bulutu kaplamış her yeri de gören yok. Reklamlarda mutlu yüzler, hep harcayan hep gülen gözler. Harcadıkça batan, battıkça yanındakini de kendine çeken eller. Varlığında yalnızlık, yalnızlığında amansız kederlere düşen yürekler. Zehirli sözler, duyuldukça gerçekleşen yalanlar. İçinden çıkılamayan haller, halden hale düşenler. Bir girdapta savrulan yüzler, binler.
Geçmiş şimdiyi, şimdi ise geleceği gölgeliyor. Gölgeler arasında gidip gelen insanlar da sarılacak bir umut arıyor.