YENİ HAYATLAR
Bazen yazmak zorlaşıyor, bazen kelimeler dökülmüyor kalemin ucundan. Hangi tuşa bassan sanki başka bir harf çıkıyor ardından. Susmak ve susturmak eylemleri ağır basıyor her kelimenin üzerinde. Cümleler ya kesik, ya sıralı diziliyor yan yana. Gelişigüzel sıralanan cümleler kalmamış hayatımızda.
İnsanların yüzleri kurşun geçirmez yelekler gibi, gri ve metalik bir maskeye bürünmüş adeta. Saklıyor, susuyor ve hissettirmiyor. Yüzlerindeki gülüşler ve ‘her şeye boşver’ ifadesi, gerçeğin önünü kapatmış bir barikat gibi, çarpıyor diğerlerinin yüzüne. Televizyon programlarının, her daim oynayan kıvrak sabah şekerleri ve her daim ağlayan acılı yüzleri bizlerin dünyasını da renklendirmeye yetiyor.
Onun ötesinde bir anlam arayışı fazla geliyor. Kim ne derse inanmak, ya da kim ne söylerse hak vermek noktasında bir çizgide gidip geliyoruz.
Düşüncelerin tutsak edildiği bir zamanda, öğretilenin dışında düşünmenin zararlı olduğuna ve mutsuz edeceğine inanmışız. Ne gereği var mutlu bir yüz ifadesiyle, güneşi yansıtan camlar gibi dolaşmak varken, üzülmeye, başkalarının dertleriyle dertlenmeye…
Hem ne gereği var okumaya ve okuduğu üzerinde düşünmeye. Sonra da fikir yürütmeye. Birileri bizler adına düşünüp, yeterince ahkam kesiyor, birileri bizlere hep ne yapacağımızı söylüyor, doğruyu ve yanlışı bizim adımıza irdeliyor. Yüzyılların ötesinden bize seslenen filozofları okumaya, tarihin gerçeklerini öğrenmeye, romanlar, hikayeler okumaya, şairlerin gözünden dünyaya bakmaya ne gerek var. O zaman düşündüğünü söylemek de var, o zaman yanlışları görmek de var, o zaman haksızlıklara tahammül edememe de var. Tutsak olmak da, susturulmak da var.
Şimdilerde isimlerimiz benliğimiz ve de kişiliğimiz olmaktan çok, numaralarımız olma yolunda ilerliyor. En tepedeki numaralarla, gitgide azalan ve silikleşen numaralar arasında, süregiden bir yaşam savaşı. Aslında yaşam bir savaş olmaktan çok, bazılarının savaştırıldığı ve bazılarının izlediği bir televizyon dünyası haline geliyor. Truman showlar, 2 numaralarla dolu bir ekran macerası. Kamera hep aynı şeyleri kayıt ediyor, herkes tüm hayatını biri bizi gözetliyor programındaki evin içindeki gibi yaşıyor ve mutlu oluyor. Şimdilerde bu tarz programlara da gerek kalmadı çünkü gerçek yaşamlarımız bu oluverdi. Ne özel hayatların, ne düşüncelerin mahremiyeti kalıverdi. Herkes merakla ve büyük bir istekle didikler oldu başkasına ait olanı. Fakat asıl müdahil olması gereken yerde kimse kalmayıverdi sokakta. Ne sessiz çığlıklar ne de canhıraş bağıranlar duyulmaz oldu. Ne şefkat, ne ilgi, bunlar eski moda gelenekler gibi uzaklaşırken, bireyselliğimiz baş tacı oluverdi. Selam, sabahlar kesilirken bir bir; başkasının ardından konuşmalar, sanal alemde yazışmalar birinci sıraya oturuverdi. Herkes ya telefonun ucunda, ya ekranın karşısında ya da kendi dünyasında, kendi bireysel gelişim modunda.
Zaman bir yılı daha silmiş ömrümüzden, yeni bir yılı daha getirip koymuş kapımıza. Geçmiş yıl borç defterimizdi bitti. Gelecek yılın her günü, hediyesi hayatın..gün be gün an be an…Yaşam dolu olması dileğimle…Görerek, hissederek, anlayarak ve sevgiyle…