BİR ANKARA GECESİ
BİR ANKARA GECESİ
Geçtiğimiz Cumartesi gecesi Ankara’da Fatsa nüfusunun 7600 kişi olduğu yıllarda Fatsa’da yaşamış, 26 bayatlamış delikanlı bir araya geldik. Bu organizasyonu yapan Kosigin Tevfik’di. ( Tevfik Bursa) Diyeceksiniz ki, Kosigin nereden çıktı? Efendim o yıllarda Rusya’nın başında Kosigin diye bir devlet başkanı vardı. Aksi, kabına sığmayan cevval bir adamdı. Demir perde ülkelerini parmağında oynatırdı. Tevfik kardeşime de o adam kel olmasına rağmen benzerdi. Bu özelliğinden dolayı Eşref - Mehmet Dizdar kardeşler Tevfik’e bu ismi yakıştırmıştı. Eğer bugün PKK Kandil Dağı’na sığınmışsa Tevfik’ten tırstığı için sığınmıştır.
ABDULLAH TOPALOĞLU
Bu organizasyonu Hacettepe Üniversitesi’ne ait Park Restoran bünyesinde yaptık. Düzenlemeyi Hacettepe Üniversitesi Rektör yardımcısı ( Baha öyle söyledi) Abdullah Topaloğlu himayesinde oldu. Yeniler bilmez, Abdullah ve Ufuk Topaloğlu, Fatsa’nın aşağı Çaltumar eyaletindendir. Önemli bir bürokratımızdır. Bu tür olaylarla yakından alakalıdır. Fatsa için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapar.
MASA DÜZENİ
Fiziki olarak restoranda yer alma şeklimiz iki masa yan yana konmuşve uzun bir alan ortaya çıkmış. Masadaki etnik dağılım iki kavmi Necip gürcü, ben ve Namık Yalçın. ( Daha sonra Erhan Eroğlu) Bir Sürmeneli laz Ahmet Şatıroğlu. İki haymatlos ( vatansız ) Ziraat Müh. Feti Üke’nin oğlu, Tanju Üke ve eski İş Bankası Müdürü’nün oğlu Murat Ulbeyi, diğerleri Dumlupınar İlkokulu ile Topaloğlu Camii arasında büyümüş o yılların favori delikanlıları. Talat Gür, Mehmet - Eşref Dizdar, Abdullah, Ufuk Topaloğlu, Tevfik Bursa, Beş kuruş Tahir, Ferudun Altuntaş, Erhan Eroğlu, o guruba yandan kaynak olmuş Basri Bayraktaroğlu, Fazıl Sarıhan, Baha Şatıroğlu, Kutsi Yerebasmaz, Halil Yüksel diğerleri de serpme vaziyette Basri Bayraktar, kolsuz Zeki.
MASADA ETNİK DÜZENLEME
Masada oturma düzenini Abdullah Topaloğlu hassas bir terazi gibi sağlamış. Mesela iki kavmi Necip Gürcüyü uzun masanın iki ucuna denge bozulmasın diye yerleştirmiş. Bir ucunda ben bir ucunda Namık Yalçın benim tarafımın ağır bastığını söylemeye gerek yok çünkü ben Kabakdağlı A sınıfı Gürcü olduğum için! Gözle belli olmasa da fiziki ağırlık olarak da ağır basıyorum. Çünkü Namık Yalçın tarama özürlü kel. Benim saçlarım var. Benim ağırlığım ince bir detay da olsa ortada! Bu ince detay bozulmasın diye geceye sonradan katılan Erhan Eroğlu’nu, Abdullah bey masanın tam ortasına diye oturttu.
O AKŞAMDAN AKLIMDA KALANLAR
Erhan Eroğlu sonradan katıldığı için ondan başlayalım. Erhan,” arkadaşımın kızının düğününden geliyorum” dedi ama inanmadım. Siyah palto, lacivert takım, beyaz gömlek, siyah ayakkabı. Tam faça. Kendisi Ankara’da Kabakdağı Gürcü Diyasporası aktif temsilcisidir. Erhan geceye geç katıldı ama geç katılması yolu bulamadığından değil tembelliğinden. Afrika’da Zulu Kabilesi mensupları 10 yıldır elbiselerinde cep olmadığı halde cep telefonu kullanıyor. Erhan 3 ay önce cep telefonu aldı. Atilla Paycı hiç katılamadı. Hanımına, “ ben Ankara’ya eski arkadaşlarımla görüşmeye gidiyorum “ demiş. Hanımyenge de ona “ otur, oturduğun yerde, kafamı bozma” demiş. Ondan gelemedi. Ben uydurmuyorum. Mehmet Dizdar öyle dedi.
EŞREF DİZDAR’IN BİR HATIRASI
Abdullah adında bir arkadaş vardı. Sakarya İlkokulunu bitirince Ankara’ya göçmüşler. Eşref Dizdar onunla ilgili bir hatırasını anlattı. Bu Abdullah gece evde, gündüz okulda altına işerdi dedi. Sonra Memet’le birlikte onu Terme’de bir evliya’ya götürdük. Altına işemesi kesildi dedi. inanmazsanız Eşref’e sorun.
GARİBİM AHMET ŞATIROĞLU
Dikkatimi çeken bir olay da Sürmene asıllı laz Ahmet Şatıroğlu’nun sessizliğiydi. Sessizliğini Namık Yalçın’a sordum “ Halamın kızıyla evlendi, eniştem olduğu için benim yanımda konuşmaz” dedi. Sessizliği Gürcü kızıyla evlenmesinden mi yoksa bize ( ben, Erhan, Namık) yani kayınçılarına saygıdan mı onu anlamadım!!!
VATANSIZ ( HAYMATLOS) TANJU ÜKE
O gece aramızda ziraatçi Fethi Amca’nın oğlu Tanju’yu gördüm. Kendisi vatansız. Babası Edirne’li, annesi Çarşambalı. Kendisini öz be öz Fatsalı sayıyor. Fethi amca Ankara’da, ağabeyi Mehmet İzmir’de ölmüş. Annesi alzheimer hastası olmuş. Hayat insanı nereden nereye götürüyor. Benimle duygusal bir konuşma yaptı ama konuşma sırasında “anneme Moldovyalı bir bakıcı tuttum” deyince puşt Baha ile Tevfiğin kulakları dikildi. Gecenin sonuna kadar garibim Tanju’ya yarın sabah sana kahve içmeye geleceğiz diye baskı yaptılar.
BEŞ KURUŞ TAHİR İLE BAHA ŞATIROĞLU’NUN DUYGUSAL DANSI
Tabi restoran dolu yan masalarda en az bizim kadar kalabalık kadınlı- erkekli iki masa var. Onlar da pür neşe orkestranın çaldığı bütün şarkılarda kadın - erkek dans ediyorlar. Bizim masada hanımlar olmadığı için orkestra “ La Komparsita’yı” çalınca Baha, Beşkuruş Tahir’i dansa kaldırdı. Tahir, Baha’nın omuzuna başını koyup gayet romantik bir şekilde dans ettiler. Cumhuriyetin temeli Ankara’da atıldı. Cumhuriyet kurulduğundan beri Ankara’da Cumhuriyet baloları düzenlenir. Kadın - erkek o gece dans ederler ama Ankara, Ankara olalı erkek erkeğe dans etmeyi bizden ( Baha ile Tahir) gördü.
KOSİGİN TEVFİK’İN COŞKUSU
Tabi biz de düğünlerde gelin, damatla komparsite ile oyuna başlar on dakika sonra halay çekme başlar ya, burada da öyle oldu. Baha ile Tahir’in alkışlarla biten dansından sonra yan taraftaki masalarda kadın- erkek halay çekmeye başladı. Tevfit’te kafa bir milyon olmuş, bizim masanın yanında tek başına halay çekmeye başladı. Bir ara bir de baktık Tevfik yan masada halay çeken kızların tam ortasında, kızlar Tevfik’in etrafında halay çekerek dönüyorlar. Tevfik tam keyif olmuş. O ara azrail canını alsa, mezara girse farkına varmaz, hala halay çekiyorum sanır.
VATANSIZ FATSALI MURAT ÜLBEYİ
Bir ara eski İş Bankası Müdürü’nün oğlu Murat Ülbeyi ile yan yana düştük. O günkü Fatsa’yı bütün detayları ile anlatıyor. At depmiş Emin’den girdi hakime hanım’ın ( Seçkin hanım) küçük kız kardeşinin o yıllardaki Kadir İnanır’la olan gönül hikayesini anlattı. İngilos Necati ile Deli Ziya’yla konuyu bitirdi. Aklımda kalan bir macerası şöyle. Murat, Fatsa’da herkesi tanır. O yıllarda eşşekçi selahattin ne alaka diyeceksiniz ama ortaokulda hocamız Ahmet Ersan’ı bıçaklar. Ceza alır. Selahattin’in elleri zincirle bağlı iki jandarmanın arasında hapishaneye gidiyor. Murat da karşıdan banka müdürü babası ile geliyor. Selahattin, Murat’ın yanından geçerken Murat “ vay, Selahattin abi nereye? “ diye seslenir. Selahattin de “ hapishaneye gidiyorum Murat” der.
Bu diyaloğa Murat’ın babası şaşırır. “ Ulan Murat! Banka müdürü’nün oğlusun. Esnafı, eşrafı tanırsın ama iki jandarma arasında kollar kelepçeli mahkumu nereden tanıyorsun” diyerek şaşırır. İşte murat öyle bir arkadaşımızdır.
GECE TEVFİKLE BAŞLADI TEVFİKLE BİTTİ
Ve final.. Masadakiler konuşmaya dalmış, bir ara masanın Namık Yalçın tarafında bir hareketlenme oldu. Bir de baktık- yalnız biz değil restoranda oturan bütün müşteriler, garsonlar, orkestra elemanları. Tevfik o gün üşenmeden bankalardan topladığı 5 - 6 kilo ağırlığında bir torba 5 kuruşu, 5 kuruş Tahir’in başından aşağı döktü. Yerde laminant zemine vuran paraların şıkırtısı lokantada oturanları gülme krizine soktu. Garsonlar ellerinde süpürgeler faraşlar ile koştular. Başladılar paraları toplamaya. Meret, laminant zeminde topla topla bikmiyor. Adettendir bu gibi eğlence durumlarında yere saçılan paralar orkestra solistine verilir. Bu 5- 6 kiloluk 5 kuruş dolu torba solist hanıma garsonlar tarafından verilmek istendi ama solist, “ ben şarkıcıyım, hamal değilim” dedi ve parayı kabul etmedi.
SONUÇ
Bu anlattıklarım o geceden kalan küçük detaylar. O gece neler konuşulmadı, nelere gülünmedi ki! Bize bu geceyi yaşatan kosiğin Tevfik’e hepimiz minnettarız. Düşünüyorum, bugünki lise çağındaki bilgisayar sapığı gençlerin 40 yıl sonra karşılaştığı arkadaşları ile birbirlerine anlatacak, gülecek birşeyleri olacak mı?