8. SANAT: SİYASET
Biri Yunanlı diğeri Mısırlı iki arkeolog aralarında tartışmaktadır. Tartışma konusu hangi medeniyetin bir zamanlar diğerinden daha üstün olduğu üzerinedir. Yunanlı arkeolog söze başlar ilkin. Yapılan bir kazıda antik bir Yunan kentinin altından bakır kablolar geçtiğini ve bunun da daha antik çağda yunanlıların kablolu bağlantıyı bilip kullandıkları anlamına geldiğini söyler. Mısırlı arkeolog ise beklenenin aksine hiç istifini bozmaz, itiraz da etmez. “Yapılan bir başka kazıda da yine antik çağda bir Mısır şehrinin altından bakır kablo geçmediği görülmüştür, bu da Mısırlıların ta o zamandan kablosuz bağlantıya geçtiğini gösterir” der.
Aslında mantıken bakıldığında azıcık tarih bilgisi olanın hiç yoktan Muhteşem Yüzyılın iki bilemediğiniz üç bölümünü bile izlemiş bulunan bir insan evladının “yok artık, resmen safsata” diyeceği şey mantık bilimi doğrultusunda bakıldığında bildiğiniz doğrudur.
İşte siyaset de aynen böyledir. İşini bilen siyasetçi illüzyonist gibidir. Tek farkı el değil dil çabukluğudur. İyi bir siyasetçi tıpkı iyi bir kapitalist gibi adama kendi malını parayla satabilecek tavda ve yetenekte olmalıdır. Ama önce sattığı malı kelepir almayı bilir. Nitekim vakti zamanında kadının biri balıkçıya gider ve bir balığı gözüne kestirip eliyle balığı evirip çevirmeye başlar sonra da balığın bir gözünü çıkarıverir. Ardından balıkçıya “bu kör balığı bana kaça satarsın” diyebilecek kadar da rahattır. O nedenle işini bilen siyaset adamı en rahatından bir sanatçı gibidir. Hatta sinemanın ardından 8.sanattır siyaset.
Amerikan tarzını benimsemiş siyasetçi bize “başarısızlığı” “henüz gerçeklememiş bir başarı” olarak yedirebilecek yegâne adamdır. Yoksa kim 11 eylül’ den sorumlu tuttuğu El Kaide ‘ nin olduğu Afganistan yerine hiç alakası olmayan Irak ‘ ı bombalayacağını ilan edenlere sanki dünyanın en normal şeyini söylüyorlarmış gibi kayıtsızca bakabilir? Bir Amerikalı aklı başında komedyenin de söylediği gibi bu Japonlar Pearl Harbour ‘ ı bombaladı diye Amerika’ nın Meksika ‘ yı işgal etmesi kadar saçma sapan, bir o kadar da kel alaka bir iştir aslında. Ama sanatsal illüzyon işe yaramıştır, o komedyen dışında kimse bağlantısızlığı anlamaz.
Siyaset ezelden ebediyete kadardır. Sadece 21.yüzyılın Bush hükümeti değil 16.yüzyılın Tudor yönetimi de aynı yola başvuracak hatta baş koyacaktır. Kral 8.Henry daha genç bir bayanla evlenmek için eski karısını boşamaya kalkışıp da boşanmanın yasak olduğu Katolik Kilisesinin başı olan Papa ‘ dan izin alamayınca Katolik mezhebini terk eder ,yeni kilise kurar. Ancak ikinci hatundan da sıkılınca “aman kral adamım bana hanım mı yok, gencim güzelim, elimi sallasam ellisi” diyerekten gider daha gencini bulur. Bu kez de bizim illüzyonist Henry evliliğini geçersiz kılmanın yolunu bulmuştur. İkinci evliliğini de bu sefer Papa onaylamadığı gerekçesiyle geçersiz kılar. İlk kraliçe de o zaman zarfında cennetmekân olup hak vuku bulduğundan, ikinci hanımının da yanlışlıkla giyotinle başı uçtuğundan bizim kral bildiğiniz yeni estetikli sosyetik hanımların akın etmesine müsait taze dul olur. Mesele kralın hercai gönlünden ziyade alttan alta siyasidir aslında.
Yani Irak ‘ a özgürlük getirme kisvesi altında yer altı ve yer üstü kaynakları için pervasızca saldırmanın, daha genç ve güzel bir hanım için eskisini bin bir cambazlıkla ortadan kaldırmanın, bir balığı çok daha ucuza almanın, herhangi bir başarısızlığı başarı diye yutturmanın her daim siyasette ve demokraside çareleri tükenmeyecektir. Ancak görüldüğü üzere her şey ne sanat ne toplum için sadece sanatın o mübarek ve malum 8.inci dalı içindir.