SENTETİK ZAMANLAR
Ali Poyrazoğlu bir gün evine misafir davet etmeye karar verir. Evini şöyle güzelce bir derler toparlar. Kendi deyimiyle “ayıptır söylemesi övünmek gibi olmasın ama” mutfakta da üstüne yoktur. Müstakbel konuklarının her biri için ayrı ayrı yemekler hazırlar, dizi dizi içecekleri en kaliteli içkileri sıralar. Çünkü birinin yediğini öbürü yememekte diğerinin içtiğini de ötekisi içmemektedir. Müzik çalara da hepsinin birden sevdiği tek şeyi, hayatlarındaki ortak sevilen yegâne parçayı koyar.
Derken misafirleri gelir. Gelenler 25, 30, 40 ve şimdiki halindeki Ali Poyrazoğlu ‘dur. Onları sadık ve örnek bir ev sahibine yakışacak şekilde ve titizlikte kapıda karşılar, servislerini tek tek açar. Hoşbeşin ardından asıl sohbet başlar. Ama konuşmalar ilerledikçe arada sorun daha çok derin görüş ayrılıkları baş görmeye başlar. İlkin 25 yaşındaki Ali Poyrazoğlu 30 yaşındaki Ali Poyrazoğlu ‘nu tutucu bulur. 40 yaşındaki Ali Poyrazoğlu ise her ikisini de açıkça aptal olarak nitelendirir. Derken araya şimdiki Ali Poyrazoğlu girer, arayı bulayım diye aklından geçirirken üçü birden üzerine atılıp “sen karışma ihtiyar” diye sustururlar adamı. Ardından 25’lik Ali Poyrazoğlu elindeki bardağı 40’lık Ali Poyrazoğlu’ nun kafasına fırlatır. Yumruk yumruğa sıkı bir kavga başlar. Komşular gürültüden rahatsız olup duvarlara tavanlara vuruyorlardır artık. Etraf dökülen yemekler, kırılan bardak ve tabaklarla perişan olmuştur. Sonunda ev sahibi Ali Poyrazoğlu dayanamaz misafir falan demeden hepsini kapı dışarı eder. Sonra da kendine veryansın eder “ne halt etmeye çağırıyorsun ki hiç tanımadığın adamları evine” diye söylenir.
Öyle ya insan yaş aldıkça değişir. Zamandır belki de gölgelerin gücü adına kâinatın hâkimi. Aklı bile zaman değiştirir. Akıl sinsi sinsi planlar yaparken arkasına zamanı en güçlü müttefik olarak alan kader muhtemelen “aklına yanayım” dercesine ona kıs kıs gülmektedir. Zaman mı değişir, akıl mı gelişir o tartışılabilir ama tartışmasız olan tek şey büyümektir. Yine ne güzel der Yılmaz Erdoğan;
“büyüdükçe sentetik zamanlara
kangren ayaklar bastım
izi kaldı ömrümün
kara çaldılar yüzüme
bütün kara parçalarında
elbette afrika dahil
parça başı çalışan
kiralık katildi zaman” diye.
Aslında ne şamdandır meşhur cinayet aleti, ne de cinayet mahallidir o çok bilindik kütüphane. Tıpkı şimdiki bizi mütemadiyen öldüren katilin adı çıkmış dokuza inmez sekize zavallı yaşlı uşak olmaması gibi. Yani siz büyüdükçe yeni ve fütursuz cinayetler işlemektedir gerçekte eli kanlı gözü kara taammüdün ağa babası zaman.
O halde nerededir acaba faili meçhullerin baş faili zaman? Necip Fazıl Kısakürek‘e bakılırsa belli değildir yeri. Saatler de göstermez failin yerini. O “bakma saatine ikide bir de, halin neyse saat onun saatidir” deyiverir. O vakit eşref ile eşek denen aralıkta kara deliklerin bir yerinde insanın kendisini hissettiği şimdiki benindedir zaman. O benlik ki ne 20 lik Ali Poyrazoğlu tanır 40 ‘lık atasını ne de 40’lık Ali Poyrazoğlu tanır toy edasını.