UZLAŞMADAN SONRA
C.H.P Mecliste yemin ettiğinde çalınan birlik ve beraberlik şarkıları, yerini alaycı ve iğneleyici mesajlara bırakıverdi. Hem de üzerinden daha iki gün geçmeden, tüm televizyon kanallarında sayın Başbakan’ın ana muhalefet partisine yönelik söylemleri yer alıyordu.
Bundan birkaç gün önce partiler arası yoğun bir görüşme trafiği yaşanmıştı. Yeni seçilen meclis Başkanı yemin krizini çözmek için partilerle görüştü. Her yerde, uzlaşma ve sorunları Mecliste çözme girişiminden bahsediliyordu. C.H.P de partisini ve seçmenlerini daha fazla çözümsüzlüğe itmemek adına ve varılan mutabakat neticesinde yemin ederek göreve başladı. Üstelik yemin esnasında, iktidar partisi milletvekilinin cep telefonunda yükselen nağmeler, ‘Aynı bağın gülüyüz biz, aynı sudan içmişiz biz’ diye yükselirken, bir yandan da milletvekilleri alkışlanıyordu.
Fakat sonrasında ne olduysa oldu, iktidar partisi Başkanı sözleriyle tam tersi bir profil çizmeye başladı. ‘C.H.P diklendi diklendi dik duramadı demeye başladı. Nasrettin hocadan fıkralar okudu. Bir boykot icat etti ama kendisinin bile hoşuna gitmedi. İki arkadaşımız yemin etmeden meclise girmeyiz dediler, Yemin ettiler. Bunlar bu, halkımız bunu görüyor, bunlar dürüst değil diyor ’ demeye başladı.
Bu sözler uzlaşma isteyen, meclisin birlik ve beraberlik içinde çalışmasını isteyen, Mecliste oluşan bir krizin sona ermesinden sevinç duyan birinin sözleri olabilir mi? Bu sözler olsa olsa oyun arkadaşına oyunu kaybettin diyen birinin sözleridir. Ya da karşısındakinin halka tutarsız görünmesi için elinden geleni yapan, bu tutarsızlıktan mutlu olan birinin sözleridir. Oysa birkaç gün önce mecliste muhalefet olmalı, demokrasi tam işlemeli diyordu aynı kişiler. Gelin yemin edin, sorunları burada çözelim diyordu. Bu nasıl bir çelişkidir ki, yemin edildiğinin ertesi günü ‘bak nasıl dediğime geldin, mızıkçı türünden söylemlerle aslında bu olaydan keyif alındığı görülüyor.
Ortamın daha sakin olması, ya da şartların birlikte çalışmaya, ortak bir mutabakata varmaya uygun olması gerekirken, birdenbire tam tersi bir tavırla, iyice kopuş sürecine giriliyor. Birileriyle dalga geçerken, yaptınız da ne oldu derken, onlarla, halkın çıkarları doğrultusunda, ortak bir zeminde buluşmak zor olsa gerek. Fakat halk bu tür söylemleri demokrasinin gelişmesinden ve herkes için, herkese demokrasi kavramından daha çok önemsiyor. Siyasi çekişmeler, partilere daha fala puan veriyor. Yargıda adil kararlar istenmesi, adaletin geciktirilmemesi kimseyi etkilemiyor. Nasıl olsa içeride olan ben değilim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı hiç bu kadar yaygın olmamıştı bu memlekette.
Herkes kendi çıkarları doğrultusunda birtakım kararlar veriyor ve bu kararların başkalarını nasıl etkilediği önemsenmiyor. Mecliste hepimizi temsil eden siyasi partiler de, temsil etikleri kişilere daha üstün görünmek adına, uzun vadede toplumun kazançlarını hiç düşünmüyorlar.
Bu tür söylemler kısa vadede belki partilere ve liderlere birkaç puan kazandırır, fakat toplum genelinde yayılacak huzursuzluk ve çözümsüzlükler kimseye puan kazandırmayacağı gibi, toplumu gitgide kaos ortamına sürükler. Bu sebeple liderler ve siyasi partiler söylemlerinde toplumun genelini düşünerek, dikkatli olmalıdır. Dalgacı, alaycı ve iğneleyici bir üslup kimseye fayda getirmez. Bu gün dalga geçilen, yarın dalga geçer. Böylece bir kısır döngü sürer gider.