YEMİN TÖRENİ
Aylardır süren seçim çalışmalarından sonra mecliste yerini alan milletvekilleri, yemin töreniyle de ayrı bir heyecan yaşadılar. Yemin töreninden önce, mecliste grubu bulunan iki partinin milletvekillerinin yemin etmeyeceğini açıklaması, töreni daha bir izlenir hale getirdi.
BDP Meclise gelmedi ve törene katılmadı. CHP ise yemin törenine gelse de, oturuma Başkanlık eden milletvekilleri dışında, hiçbir üyesi yemin etmedi. Bunun sebebi, tutuklu iken CHP’den milletvekili seçilen Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın tahliye taleplerinin red edilmiş olması. BDP açısından da Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşmesi, beş bağımsız milletvekilinin de tutukluluğunun kaldırılmaması. MHP bu sürece dahil olmadı ve tutuklu milletvekilleri Engin Alan hariç, diğer üyeleri yemin törenine katıldı. MHP bu sorunun, meclisin çatısı içinde görevlerini yerine getirerek ve bizzat meclis çalışmalarına katılarak çözüleceğine inanıyor. Yemin etmeyerek, söz sahibi olmayarak, çalışmalara katılmayarak bu sürecin aşılamayacağına ve çözümlerin daha da kilitlenme noktasına geleceğini düşünüyor.
CHP ise, ses getiren bir dayanışma ve boykotun onlara daha çok şey kazandıracağını düşünüyor. İktidar partisinin bu konuda birşeyler yapmasını ve demokrasi sürecini işletmeyi hedefliyor. 2002 yılında, Başbakan Erdoğan’ın seçilmesini sağlayan süreçte verdikleri desteği, onlardan bekliyor. Aslında bu, herkes için, herkese demokrasi söylemidir. Benim için şimdi önemli olmasa da, yarın aynı konuda ben mağdur olabilirim, aynı desteği ben isteyebilirim düşüncesidir. Çünkü yasalar ve uygulamalar kişilere göre farklı algılandığında ve farklı uygulamalara gidildiğinde, demokrasiye olan güven sarsılır. İşimize geldiğinde yorum yapıp, eleştirdiğimiz uygulamaları, işimize gelmediğinde bizim tasarrufumuz değildir diye kestirip atmak demokrasiyle bağdaşmaz.
Ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda seçilmişlerin kendilerini meclisin dışında tuttuğu ve onları seçenlerin iradesinin mecliste yansıtılamadığı bir süreçte bölgedeki sorunlara çözüm bulmak zorlaşacaktır. Gitgide çıkmaza giren bir çözüm süreci de aynı çatışmaların ve aynı kısırdöngünün devamı demektir.
CHP’nin bu süreçte sergilediği tavır tartışılır olsa da, ki meclisteki oylamalara katılıp katılamayacağı konusunda da anayasada tam bir açıklık yoktur. Yine de iki seçilen milletvekilinin şahsında, aynı konumda bulunan tüm insanlar için sürece dikkat çekmek yönünde doğru bir tavır olduğu düşüncesindeyim. Çünkü neredeyse yıllardır, haklarında suçlamaların tam olarak ne olduğu bilinmeyen, delilleri toplanamamış, sürekli uzayan bir yargılama sürecinde tutuklu bulunan kişilerin durumuna çözüm bulmak için, hiçbir adım atılmadı. Çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisi, olayın demokrasiye aykırı olduğu yönünde hiçbir görüş bildirmedi. Aksine destekler tarzda beyanlarda bulundu. Çoğu insan kendi menfaatlerine dokunmadığı sürece sesini çıkarmadı. Fakat birgün sıra kendilerine geldiğinde, ses çıkaracak kimse kalmadığı vakit ne olur bilinmez.
Bu sebeple ana muhalefetin bu tavrı en azından olaylara dikkat çekmek ve tutukluluk süreleri ve biçimleri ile ilgili yeni düzenlemelere gitmek açısından olumludur ve gereklidir.
Elbette yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız kurumlardır. Yürütmenin yargı kararlarına müdahalesi, etkisi sözkonusu olamaz, olmamalıdır. Fakat yasama, yargısal faaliyetlerin temelini oluşturan yasaların yapıldığı yerdir. Yargılama faaliyetleri yasalar çerçevesinde yürütülür. Bu sebeple değişen koşullara ve şartlara uygun yeni yasaların oluşturulması, muğlak ve ucu açık yasaların daha net bir hale getirilmesi ve yine yasaların demokratik işleyişe en uygun hale getirilmesi de yasama faaliyetiyle olur. Mecliste seçilmişleriyle bu faaliyetin oluştuğu kurumdur. Bu sebeple, bu anlamda meclise ve tüm seçilmişlere büyük iş düşmektedir. Yargı da kendinde oluşan eksikleri, gecikmeleri, en kısa zamanda gidermeli ve en adil olacak şekilde kararlar verme yolunda adım atmalıdır. Yargılama insan için, adalet için, toplumun refah ve mutluluğu için vardır. Hak ve adalet duygularının tüm insanların içinde yer ettiği ve herkese eşit ve aynı ölçüde işlediği bir adalet sistemi olmazsa, ülkenin tüm kurumları bundan en uç şekilde zarar görür. Yargıda oluşan en ufak bir şüphe bile, demokrasiye vurulan büyük bir darbedir. Yargı tüm sis perdelerinden uzakta, açık ve şeffaf uygulamalarla var olduğu sürece, tüm insanlar daha aydınlık ve güvenli yarınlarda yaşayacaktır.