SULTAN 1.TOSUN HAN HAZRETLERİ
SULTAN 1.TOSUN HAN HAZRETLERİ
Şu dil tuhaf şey. Hele de Güzel Türkçemiz sen nelere kadirsin. Velhasıl Cem Yılmaz resmi devlet kanalımız TRT ekranlarında yayınlanan Türkçe dublajlı yabancı filmlerin çevirisinden bahsederken anlatıyor zaten nihavent mucizeyi. Nitekim uyuşturucu kaçakçılığı üzerine dönen filmde uyuşturucu kaçakçıları uyuşturucunun bulunduğu kap ve miktarından bahsederken “mamafih kabımızdaki beher oranı” şeklinde konuşunca Cem Yılmaz da soruyor “bu nasıl muhabbet, bu nasıl eski zamanın düzgün türkçesi böyle” diye. “Sanki sanırsınız Türk Dil Kurumu uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor hatta adam şunların yanına girsem belki Türkçem düzelir diye düşünüyor” bile diyor haklı olarak.
Oysaki iş dil ve hatta tarihe gelince başa gelenler TRT dublajlarını dahi mumla o olmadı flora sanla aratır oluyor ne yazık ki. Mesela Muhteşem Yüzyıl dizisinde ilk 4 bölüm zinhar tek kelime Osmanlıca bilmeyip Has odabaşı Pargalı İbrahim ‘ in çevirisine muhtaç Venedik elçisi ansızın 4.bölümü 5.bölüme bağlayan gece şakır şakır sizden bizden iyi resmen anadili ölçüsünde Türkçe konuşmaya başlıyor. Artık aldığı nasıl bir hızlandırılmış ders ise, oralarda Venedik Kültür ‘ e falan yazıldıysa. Dil konusunda belli ki Rutenya Dil Eğitim Merkezi de Venedik Kültür ile sıkı rekabet halinde olsa gerek Sultan Süleyman ‘ a Sülüman, Sümbül Ağa ‘ ya Süklüm Ağa diyen Hürrem Sultan maşallah bir avazda Kelime-i Şahadet getirebiliyor.
Bunlar en azından kendi zamanlarında mantık hataları yapmaya çabalayadursun dizideki Sultan Süleyman zamanın ötesini aşıp adeta erenlere karışıyor kendinden yaklaşık 200 sene sonra torununun torununun torunu olabilecek Ziya Paşa ‘ nın “nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” lafını dahi yıllar yıllar öncesinden tahmin edip kullanabiliyor. Demek ki İmparator Napolyan boşuna dememiş “tarih kazananın yazmış olduğu masaldan başka bir şey değildir” diye. Hoş “senarist” diyecekken “kazanan” demiş ama asıl senaristler kazanmıyor mu? Keza taze Vezir-i azam Pargalı İbrahim Paşa ‘ nın da buyurduğu üzere “mühür kimdeyse Süleyman odur”. Kalem kılıçtan keskinmiş öyle ya.
Mühürsüz olmayacağı gibi günü birlik dahi olsa saltanat da tahtsız olmuyor. Analar evlatların bahtını yapıyor ama tahtını yapamıyor işte. Hürrem Sultan gibi valideniz de yoksa vay halinize. O zaman ne yapacaksınız en yakın saraydan kendinize çaktırmadan taht aşıracaksınız. O vakit oldunuz mu anlı şanlı Sultan 1.Tosun Han. Eskiden operalarda saraydan kız falan kaçırılıyordu şimdilerde taht aşırılıyor hem de bizzat Topkapı Sarayı’ ndan. .Zaten nereden baksanız bizlerin Sultan 3.Selim ya da onun oğlu Sultan 2.Mahmut ‘ tan neyimiz eksik? Altı üstü bir tahta ki o da anca yakışır çakma payitahta. Payitahtta onca adama yer var da bizlere mi yok sanki? Ecdad tarih yazmış biz bir tahtına sahip çıkamıyoruz yazık ki ne yazık!
Hem bizler Ayşegül Nadir ‘ den alışığız üzerinde padişah kaftanı ekstra mücevherleriyle tahta kurulup “kral da benim sultan da benim bin kere ölsem yine gelirim aha da şu küçük dağlar bizzat benim eserim” havalarında poz poz fotoğraf çektirenlere. Biz ki Osmanlı Cumhuriyeti diye film yapıp namaz sonrası padişahın saltanat pabuçlarını cami önünden çaldıran, arabası özel otoparkçılar tarafından çekildiği için taksiye binen padişaha Sibel Can ‘ dan “bu devirde kimse sultan değil hükümdar değil bezirgan değil, kimse şah değil padişah değil” diye oto radyodan şarkı dinletmeyi akıl edebilmiş bir milletiz.
Gerekirse bendimizi çiğner aşar Fransa kralı 14.Lois ‘ in çalışma masasına kurulur bir güzel yemek dahi yeriz. Lois bile “devlet benim derken” bir masasına dahi sahip çıkamaz hale gelir de peşinde giyotinle koşturanlarını arar. İş ki o muhtaç olduğumuz kudreti damarlarımızdaki asil kanımızda bulmaya görelim. Elverirse Hürrem Sultan ‘ ın hamamına gider kurnanın başına oturup Tosun Paşa ‘ daki Adile Naşit misali “ o kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış, 45 yaşında da Mahidevran Gülbahar Sultan pek de kartlaşmış” diye hamam sefası bile yaparız. Cihan fezaya yürürken ataları vaktiyle Viyana önlerinde dayanmış olan bizler baltalar elimizde uzun ip belimizde bu halimizle ancak değil Viyana önlerine Macaristan ‘a fetihe olsa olsa Belgrad Ormanı’ na oduna gideriz. Öyle ya Venedikliler boş yere “mamma mia il turco” dememişler, küffarın bir bildiği varmış meğer.