Görüntülenen Sayı: 2079
2804 | Yayım Tarihi: 1 Nisan 2011 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » HES'LERİ SAVUNAN ÖZEL SEKTÖR

HES'LERİ SAVUNAN ÖZEL SEKTÖR


Facebook'ta Paylaş


Hes’lere karşı oluşturulan birlikten rahatsız olan bazı sermaye grupları da ikna turlarına çıktı.Bazı dergi ve gazete köşelerinde okuduğumuz kadarıyla Hes’lere karşı oluşturulan tepkilerin yanlış olduğunu ve bu konuda Hes’lerin olması gerekliliğinin şart olduğu duygusu yapılarak halkı birlikteliğe çağırıyorlar.

Anlaşılan o ki; rahatsız olmuşlar. Çünkü onlar için her şey para.Onlar ormanı kereste olarak görürler.Akarsularımızı da sadece ve sadece para olarak görürler.
Bilinmelidir ki çevre korumayla ilgili bir sürü hukuksal,idari ve siyasi kararlar alınmıştır.Bu kararlar alınırken özel sermayenin de ne tür davranacakları örtülü de olsa düşünülerek korunması gereken alanlar ulusal boyutta sınıflandırılmıştır.

Ülkemizde de bununla ilgili bir sürü uluslar arası anlaşmalara imza atılmıştır.T.C Anayasasının anlaşmalarla ilgili 90.madde usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletler arası anlaşmaları kanun hükmündedir denmiş.Buna göre taraf olduğumuz anlaşma ve protokollerin Türk iç hukuk düzeninde sahip oldukları hukuki güç en az çevre kanunu değerinde olup,bu sözleşmeler ulusal mevzuatımızın bir parçası olmuştur.
Eğer ki iki bin mikro Hes projesi çevreye zarar vermeyecekse bu tür çevre yasaları niye çıkarılır diye özel sermaye gruplarına sormak lazım.
Kaldı ki hiçbir hükümet yasalardan doğan böylesi bir sorumluluğu göz ardı ederek çevreye zarar veren Hes gibi projelerle icraatta bulunmamalıdır. Çevrenin korunması sorumluluğunu ihmal etmek görevi kötüye kullanmak anlamına gelir ki hükümetler özelleştirme politikalarında baraj,tarım ve eğitim dahil tüm politikalarını geliştirirken doğanın korunmasına ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına önem vermelidir.Doğal alanları yok ederek veya kiralayarak veya satışa çıkararak kısa vadede kar elde etme mantığı içersinde ülkemizin gelişimine orta ve kısa vadede asla hiçbir katkı sağlamayacaktır.Bu tür politikalar,ancak ve ancak var olan sorunları biraz daha ertelemek veya sorunları ranta çevirmek olarak görülecektir ki T.C hazırın özel sermayeye satılmasıyla değil,eldeki kaynakların akılcı kullanımı ve yönetimiyle kalkınmasını sağlayabilir.Zaten doğanın korunması da bu mantık içinde hareketle sağlanabilir.
Özel sektör tabiî ki kar etmek isteyecektir ama onların uluslar arası sözleşmelere de uymaları gerekmektedir. Bilinmelidir ki uluslar arası sözleşmelere göre doğayı gelecek bahara kadar da olsa ne satabiliriz ne de kiralayabiliriz.
Zaten Avrupa Birliği katılım ortaklığı belgesinde de bu konuda iki konuya önemle değinilmiş.
Uluslar arası çevre sözleşmeleri de dahil doğa koruma, su kalitesi,entegre kirlilik önleme ve atık madde yöntemiyle ilgili yasal düzenlemelerin mevzuata aktarılıp uygulanmaya başlanması Kopenhag kriterlerinde açıkça belirtilmiştir.Hatta ve hatta çevre etki değerlendirmesi direktifinin harfiyen uygulanması açıkça vurgulanmıştır.
Ayrıca doğal yaşam alanlarının korunmasına ilişkin 21 Mayıs 1992 tarihli konsey direktifi ve yabani kuşların korunmasına ilişkin 2 Nisan 1979 tarihli konsey direktifinde de şöyle denilmiş: ‘’Sınıflandırılmış veya sonradan sınıflandırılacak özel koruma alanları da dahil tüm doğal alanlar ilgili Avrupa ekolojik ağı kapsamına alınmıştır ki özel sektörün bu hükümleri ihlal etmesi asla mümkün değildir’’.
AB’ye üye olmadığımız için bu düzenlemeler bizi yükümlü kılmaz dense bile 1984 Bern sözleşmesiyle doğal yaşam ortamları güvence altına alınmıştır ki tüm canlı türlerin yaşam alanları koruma altına alınacağı T:C hükümeti tarafından taahhüt edilmiştir.
Her baktığını para olarak gören özel sektöre bu düzenlemelerin sıradan halk için yapılmadığını buradan hatırlatmak isterim.
HES’LERİ SAVUNAN
ÖZEL SEKTÖR
Hes’lere karşı oluşturulan birlikten rahatsız olan bazı sermaye grupları da ikna turlarına çıktı.Bazı dergi ve gazete köşelerinde okuduğumuz kadarıyla Hes’lere karşı oluşturulan tepkilerin yanlış olduğunu ve bu konuda Hes’lerin olması gerekliliğinin şart olduğu duygusu yapılarak halkı birlikteliğe çağırıyorlar.

Anlaşılan o ki; rahatsız olmuşlar. Çünkü onlar için her şey para.Onlar ormanı kereste olarak görürler.Akarsularımızı da sadece ve sadece para olarak görürler.
Bilinmelidir ki çevre korumayla ilgili bir sürü hukuksal,idari ve siyasi kararlar alınmıştır.Bu kararlar alınırken özel sermayenin de ne tür davranacakları örtülü de olsa düşünülerek korunması gereken alanlar ulusal boyutta sınıflandırılmıştır.

Ülkemizde de bununla ilgili bir sürü uluslar arası anlaşmalara imza atılmıştır.T.C Anayasasının anlaşmalarla ilgili 90.madde usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletler arası anlaşmaları kanun hükmündedir denmiş.Buna göre taraf olduğumuz anlaşma ve protokollerin Türk iç hukuk düzeninde sahip oldukları hukuki güç en az çevre kanunu değerinde olup,bu sözleşmeler ulusal mevzuatımızın bir parçası olmuştur.
Eğer ki iki bin mikro Hes projesi çevreye zarar vermeyecekse bu tür çevre yasaları niye çıkarılır diye özel sermaye gruplarına sormak lazım.
Kaldı ki hiçbir hükümet yasalardan doğan böylesi bir sorumluluğu göz ardı ederek çevreye zarar veren Hes gibi projelerle icraatta bulunmamalıdır. Çevrenin korunması sorumluluğunu ihmal etmek görevi kötüye kullanmak anlamına gelir ki hükümetler özelleştirme politikalarında baraj,tarım ve eğitim dahil tüm politikalarını geliştirirken doğanın korunmasına ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına önem vermelidir.Doğal alanları yok ederek veya kiralayarak veya satışa çıkararak kısa vadede kar elde etme mantığı içersinde ülkemizin gelişimine orta ve kısa vadede asla hiçbir katkı sağlamayacaktır.Bu tür politikalar,ancak ve ancak var olan sorunları biraz daha ertelemek veya sorunları ranta çevirmek olarak görülecektir ki T.C hazırın özel sermayeye satılmasıyla değil,eldeki kaynakların akılcı kullanımı ve yönetimiyle kalkınmasını sağlayabilir.Zaten doğanın korunması da bu mantık içinde hareketle sağlanabilir.
Özel sektör tabiî ki kar etmek isteyecektir ama onların uluslar arası sözleşmelere de uymaları gerekmektedir. Bilinmelidir ki uluslar arası sözleşmelere göre doğayı gelecek bahara kadar da olsa ne satabiliriz ne de kiralayabiliriz.
Zaten Avrupa Birliği katılım ortaklığı belgesinde de bu konuda iki konuya önemle değinilmiş.
Uluslar arası çevre sözleşmeleri de dahil doğa koruma, su kalitesi,entegre kirlilik önleme ve atık madde yöntemiyle ilgili yasal düzenlemelerin mevzuata aktarılıp uygulanmaya başlanması Kopenhag kriterlerinde açıkça belirtilmiştir.Hatta ve hatta çevre etki değerlendirmesi direktifinin harfiyen uygulanması açıkça vurgulanmıştır.
Ayrıca doğal yaşam alanlarının korunmasına ilişkin 21 Mayıs 1992 tarihli konsey direktifi ve yabani kuşların korunmasına ilişkin 2 Nisan 1979 tarihli konsey direktifinde de şöyle denilmiş: ‘’Sınıflandırılmış veya sonradan sınıflandırılacak özel koruma alanları da dahil tüm doğal alanlar ilgili Avrupa ekolojik ağı kapsamına alınmıştır ki özel sektörün bu hükümleri ihlal etmesi asla mümkün değildir’’.
AB’ye üye olmadığımız için bu düzenlemeler bizi yükümlü kılmaz dense bile 1984 Bern sözleşmesiyle doğal yaşam ortamları güvence altına alınmıştır ki tüm canlı türlerin yaşam alanları koruma altına alınacağı T:C hükümeti tarafından taahhüt edilmiştir.
Her baktığını para olarak gören özel sektöre bu düzenlemelerin sıradan halk için yapılmadığını buradan hatırlatmak isterim.
HES’LERİ SAVUNAN
ÖZEL SEKTÖR
Hes’lere karşı oluşturulan birlikten rahatsız olan bazı sermaye grupları da ikna turlarına çıktı.Bazı dergi ve gazete köşelerinde okuduğumuz kadarıyla Hes’lere karşı oluşturulan tepkilerin yanlış olduğunu ve bu konuda Hes’lerin olması gerekliliğinin şart olduğu duygusu yapılarak halkı birlikteliğe çağırıyorlar.

Anlaşılan o ki; rahatsız olmuşlar. Çünkü onlar için her şey para.Onlar ormanı kereste olarak görürler.Akarsularımızı da sadece ve sadece para olarak görürler.
Bilinmelidir ki çevre korumayla ilgili bir sürü hukuksal,idari ve siyasi kararlar alınmıştır.Bu kararlar alınırken özel sermayenin de ne tür davranacakları örtülü de olsa düşünülerek korunması gereken alanlar ulusal boyutta sınıflandırılmıştır.

Ülkemizde de bununla ilgili bir sürü uluslar arası anlaşmalara imza atılmıştır.T.C Anayasasının anlaşmalarla ilgili 90.madde usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletler arası anlaşmaları kanun hükmündedir denmiş.Buna göre taraf olduğumuz anlaşma ve protokollerin Türk iç hukuk düzeninde sahip oldukları hukuki güç en az çevre kanunu değerinde olup,bu sözleşmeler ulusal mevzuatımızın bir parçası olmuştur.
Eğer ki iki bin mikro Hes projesi çevreye zarar vermeyecekse bu tür çevre yasaları niye çıkarılır diye özel sermaye gruplarına sormak lazım.
Kaldı ki hiçbir hükümet yasalardan doğan böylesi bir sorumluluğu göz ardı ederek çevreye zarar veren Hes gibi projelerle icraatta bulunmamalıdır. Çevrenin korunması sorumluluğunu ihmal etmek görevi kötüye kullanmak anlamına gelir ki hükümetler özelleştirme politikalarında baraj,tarım ve eğitim dahil tüm politikalarını geliştirirken doğanın korunmasına ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına önem vermelidir.Doğal alanları yok ederek veya kiralayarak veya satışa çıkararak kısa vadede kar elde etme mantığı içersinde ülkemizin gelişimine orta ve kısa vadede asla hiçbir katkı sağlamayacaktır.Bu tür politikalar,ancak ve ancak var olan sorunları biraz daha ertelemek veya sorunları ranta çevirmek olarak görülecektir ki T.C hazırın özel sermayeye satılmasıyla değil,eldeki kaynakların akılcı kullanımı ve yönetimiyle kalkınmasını sağlayabilir.Zaten doğanın korunması da bu mantık içinde hareketle sağlanabilir.
Özel sektör tabiî ki kar etmek isteyecektir ama onların uluslar arası sözleşmelere de uymaları gerekmektedir. Bilinmelidir ki uluslar arası sözleşmelere göre doğayı gelecek bahara kadar da olsa ne satabiliriz ne de kiralayabiliriz.
Zaten Avrupa Birliği katılım ortaklığı belgesinde de bu konuda iki konuya önemle değinilmiş.
Uluslar arası çevre sözleşmeleri de dahil doğa koruma, su kalitesi,entegre kirlilik önleme ve atık madde yöntemiyle ilgili yasal düzenlemelerin mevzuata aktarılıp uygulanmaya başlanması Kopenhag kriterlerinde açıkça belirtilmiştir.Hatta ve hatta çevre etki değerlendirmesi direktifinin harfiyen uygulanması açıkça vurgulanmıştır.
Ayrıca doğal yaşam alanlarının korunmasına ilişkin 21 Mayıs 1992 tarihli konsey direktifi ve yabani kuşların korunmasına ilişkin 2 Nisan 1979 tarihli konsey direktifinde de şöyle denilmiş: ‘’Sınıflandırılmış veya sonradan sınıflandırılacak özel koruma alanları da dahil tüm doğal alanlar ilgili Avrupa ekolojik ağı kapsamına alınmıştır ki özel sektörün bu hükümleri ihlal etmesi asla mümkün değildir’’.
AB’ye üye olmadığımız için bu düzenlemeler bizi yükümlü kılmaz dense bile 1984 Bern sözleşmesiyle doğal yaşam ortamları güvence altına alınmıştır ki tüm canlı türlerin yaşam alanları koruma altına alınacağı T:C hükümeti tarafından taahhüt edilmiştir.
Her baktığını para olarak gören özel sektöre bu düzenlemelerin sıradan halk için yapılmadığını buradan hatırlatmak isterim.

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.