REJİSÖRÜN YATAK ODASI
REJİSÖRÜN YATAK ODASI
Yeşilçam’da bir söz vardır.”Şöhret olmanın yolu rejisörün yatak odasından geçer.Fatsada’da şöhret olmanın yolu GÜNEŞ Gazetesinde benim köşemden geçer. En son Fatsa’da yayınlanan bir dergi var. Üç sayfa kiski Mahmut röpörtajı yapmış. Resimler balıkadam kıyafetli.Tam karizma. Ben onu tanıtana kadar balıklar sosyal itaatsizlik formatında denizden yüzüne tükürüyordu.Martılar da havadan kafasına pisliyordu. Şimdi dünya balıkçılık uzmanı olarak dergiye röportaj veriyor!! Geçenlerde kızı GÜNEŞ bana mail atmış. Ahmet amca sana kırıldım babamı yazmamışsın diye.
ALİ ÇEBİ
Değerli dostum emekli solcu can kardeşim aynı dergide kiski mahmuttan üç-beş sayfa ileride arzı-endam ediyor.Çok yakışıklı bir resmi var üstüne üstelik babası rahmetli gömlekçi cevat abinin de bir resmi var. İnanın onu da çavuşoğlunun kahvesinde üç beş eski tüfek solcudan başkası tanımazdı. Reklamın kötüsü olmaz dedik ve topluma kazandırdık. Kötü mü yani!!!
ŞEVKET ÖMEROĞLU
Bu arkadaşım da çok değerli delikanlıdır. Bunun hakkında Hakkı KARABACAK’ın kahvesinde çok tevatürler söylenir. bilmem doğru mu?
Tarlan varsa içinde ol.
Teknen varsa kıçında ol.
İşin varsa başında ol.
Şevket gibi arkadaşın varsa
Yanında olma da nerede olursan ol.!! derler.
SARI MUSTAFA (GÜNEŞ)
At arabacı cemal’ın oğlu. Nüfusçu Memet Salih’in küçük kardeşi. Tarihçi Fatma hocanın erkek kardeşi, bankacı Melahat hanımın ömür törpüsü. Benim çok değerli okul arkaşım bilmem anlatabildim mi? Unutulmuş değer. Onun pasını silip topluma kazandırmak istiyorum.
Bundan 39 yıl önce Fatsa lisesinde okuduk .Eğitim seviyemiz çok düşüktü. Bizi edebiyat A sınıfına tıktılar. Mustafa, Kel Hasan ile en arka sırada otururdu. Hasan abinin saçları doğuştan dökük olduğu için orta yerde Milli Eğitim Müfettişi gibi dolaşırdı. Bizim sınıf erkek egemen bir sınıftı. Zil çalınca ahırdan boşanmış danalar gibi kapıya yüklenirdik. Sarı Mustafa en arka sırada oturduğu için o da kapıdaki yığılmaya en arkadan yüklenirdi. Tam o sıkışıklıkta poponuzun üzerinde anne şevkati ile dolaşan bir el hissederseniz o mustafanın eliydi. Hergele bir kabzımalın karpuz kalitesi incelemesi gibi inceleme yapardı. Farkedip mustafaya “hitaben noluyoruz lan diyene Mustafa karpuzlar hala kabak mı diye bakıyorum derdi.
Bugün 1972 yılının Edebiyat A sınıfında okuyanların poposu nano nükleer teknoloji ile incelense Sarı Mustafa’nın parmak izlerinin DNA sı çıkar.
Şimdilerde epey hışırladığı için Melahat hanım önce sabahları eşofman ile dolunay’ın arkasına salıyor. Orada akşama kadar koyun gibi melül melül yürüyüp eve geliyor. Hava bulutlu ise aşağıda sahilde Çardak Meyhanesi’nin önünde oturuyor. İçmesi yasak olduğu için çok mutsuz ama.!! Saçının okşanmasından yanağından makas alınmasından poposuna şaplak atılmasından çok hoşlanır lütfen yolda izde rasladığınız zaman dediklerimi yapın can dostum arkadaşım SARI MUSTAFA mutlu olsun, topluma entegre olsun, meşhur olsun dileğim budur.
NECATİ GÜROL’U BİLİRMİSİNİZ ?
Desem hepiniz biliriz sanayide keresteci dersiniz. Öyle değil! Ben derinlemesine sordum. Mesela soyadı neden GÜROL? Babası İsmail dayı. Değirmenciydi. Her sabah değirmenin bendine çıkar akan suya GÜROL!!! diye nara atardı. Su gür olmazsa evde yedi çoçuk ondört torun aç kalırdı. Su Coşkun gelirse değirmenin bendi miyim ben o yarin dengi miyim türküsünü keyifle söylerdi.
O günlerde değirmencilik kutsal meslekti. Değirmenci ne demek.Değirmende kendisine emanet edilen mısırları karıştırmayacak. Hak geçirmeyecek.Mısır çalmayacak. Bölgede emin güvenli adam olarak tanınırdı. Bölge onun için dürüst adamdır, gürcüdür at çalabilir ama kesinlikle değirmenden mısır çalmaz derdi.
İsmail efendinin bu dürüstlüğü büyük dedesi KARAKUŞİ efendiden geliyordu. Devrinin en önemli hukukçusuydu. Mahkemede verdiği kararlar günümüzde verilen kararlara benzerdi. O yaşadığı dönemde verdiği kararla bugün verilen kararı karşılaştıralım!!!
Birgün hırsızın biri evi soymak için uğraşırken tutunduğu balkon korkuluğu kırılır yere düşer, bacağı kırılır. Hırsız hemen kadıya koşar. Durumu anlatır. Ev sahibinden şikayetçi olur. Kadı: Hem ev soyuyorsun, hem ev sahibinden şikayetçi oluyorsun nasıl iştir! der.Pişkin hırsız ev soymanın cezası ayrı, bacak kırmanın ayrıdır der.Bunun üzerine kadı ev sahibini çağırır. Ev sahibi ben yapmadım korkuluğu marangoz yaptı der.Marangozu çağırırlar. O da ben orayı yaparken aşağıdan yeşil feraceli kadın geçti dikkatim dağıldı demek ki çivileri boşa çakmışım der. Yeşil feraceli kadını çağırırlar. Neden güzel yeşil ferace ile ortalık yerde dolaşıyorsun. Bak marangozun feracen gözünü aldı. Kadın feraceyi boyamaya vermiştim, boyacı yeşile boyamış der!! Kadı çağırın boyacıyı der, boyacıyı çağırırlar. Durumu anlatırlar. Boyacı ben işimi yaptım kadı efendi der!! Kadı efendi bu nasıl iş yapma diye kükrer!! Götürün bunu idam! der. Götürürler az sana telaşla cellat gelir. Kadı efendi boyacının boyu sehpaya çok uzun idam ederken ayakları yere değiyor der. Kadı hemen hiddetlenir bana kısa boylu boyacı bulun onu asın der!! Ve kısa boylu boyacı bulunur asılır adalet tecelli eder.
OLAY: Hırsız bir eve girerken balkondan düştü ayağı kırıldı. Olayla alakası olmayan kısa boylu kumaş boyacısı idam edildi. Bu Necati GÜROL’un 18.yy büyük büyük dedesinin adaleti.
Günümüzdeki ergenekon davalarının oluşu ve sonucu Necati Gürol’un büyük büyük dedesinin dava sonucuna gitmesiyle aynı. Mesela Ankara da Zir vadisine gömülmüş lav silahları bulundu, ihtilal yapılacaktı. Atın içeri 50 kişi. Filan avukatın bürosunda CD bulundu atın içeri 40 kişi. Peki 28 Şubat’ta Sincan’da tank yürüten general nerede? Kara Kuvvetleri Komutanı oldu!! Peki, avukatın odasında yakalanan CD’den 40 kişi içeride yatıyor. Sincan’da tankları sokakta yürüten Kara Kuvvetleri Komutanı. Bu olaylarla Necati Gürol’un olayları arasında benzerlik yok mu?
Bu yaşananları KARAKUŞİ efendi görse çıldırırdı. Ergenekon vs. davalarında binlerce sayfa ifade CD vs. bunları kim okuyacak da sağlıklı kararlar verecek? Herşey sulandı karman çorman edildi. Bunları yapan savcı terfi ettirildi. Yerine başka savcılar bakacak ama o da onların başında olacak.
Ergenekon benzeri davalar Türkiye’de Mustafa Çamaş ile başlamıştır. Zir Vadisi’nde gömülü lav silahlarıyla başlatılan olaylar Fatsada belediye ile başlamıştır. M. Çamaş 5 trilyon para yemiş (ama bld.’nin 5 yıllık geliri 4 trilyon) Kanalizasyon 500 metre ise 5000 metre göstermiş ( adam elinde mezura ile ölçtü fazla geldi.) Yerin altına boru döşedim demiş döşememiş. ( Adam kazıcı ile kazıdı, borular orada.) Velhasıl 11 ay belediye oturdu yalnız bir suçlamada 1900 sayfa yazdı. Aynı Ergenekon da olduğu gibi 26 çuval evrak Ünye ağır ceza mahkemesine gitti. Bunların altından hangi hakim kalkacak?
Ergenekon savcısının terfi etmesi gibi, kontrolor olarak geldiği Fatsadan Gaziantep Bld. bilmem ne şubesine genel sekreter olarak tayin edilmesi Ergenekon ile M. Çamaş davasının aynı olduğunu göstermiyor mu?