ÖLÜME NE KADAR HAZIRIZ?
Gönlüm istiyor şöyle içimizi ısıtacak keyifli hadiselerden bahsedeyim mesela kuşları, kelebekleri yazayım ama ne mümkün. Kimsenin içini karartmak istemem ama ne kadar beyaz ki gündemimiz? Böylelikle benim yazımda, bu kederli günlerin karalığında olacak.
Hepinizin malumudur Japonya’da son yılların en büyük doğal afeti oldu. Dile kolay geliyor söylemesi ama tam, 9 şiddetindeydi bu deprem. Tabii Japonya bizim gibi değil, hazırlıklılar depreme ama bu sefer ki deprem onları çalışmadıkları yerden vurdu maalesef. Tsunami’yi hiç hesaplarına katmamışlar. Çünkü öyle bir hesapları olsa, ne o kıyı şeridinde o kadar fabrika olurdu, ne de bir yerleşke. Daha da önemlisi, nükleer santrallere yer olarak, o bölgeyi tahsis etmezlerdi. O vakit, 50 tane kahraman bilim adamı, canının pahasına Dünya’yı bu felaketten kurtarmaya çalışmazdı.
Düşünüyorum da, insan olarak öyle gaflete düşüyoruz! Mesela Titanik’in sahibi dedi ya -‘Batmayacak gemi yaptık.’ diye. Sonuç ne oldu? İlk seferine çıkmıştı, bir buz dağına çarparak denizin derinliklerine gömüldü, hem de biz bu gemide ölmeyiz diyen yolcularıyla birlikte. İkiz kuleleri yapan mühendis ne demişti peki? -‘İkiz kuleler asla ama asla çökmez’. Ne oldu, terör saldırısıyla (bence kendi kendilerini vurdular) çöküverdi ikisi birden. Ve ne acı ki, içinde ki binlerce kişiye de mezar oldu bu koca kuleler. Japon deprem bilim adamları ise diyordu ki;- ‘Bizim binalarımız 10 şiddetinde depremde bile yıkılmaz’. Ama yine ne acı ki, o çökmez denilen binalar çöktü, o sığınılan sığınaklar ise su dolarak, toplu bir mezar oldu.
Pekela, biz bu yaşanılan trajik olaylardan, nasıl bir ders almalıyız? Bir kere bilmeliyiz ki, kesin yargılı cümleler bizim sonumuz olabilir. İkincisi, ölüm denilen hakikatle ve bunun Allah’tan geldiğine kalben inanmalıyız. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Hadisi Şerif’inde- ‘Günde yirmi defa ölümü düşünen, şehitlerden sayılır.’ demiştir. Düşünsenize günde bırakın yirmiyi, beş defa ölümü hatırlarsak (ama öyle numaradan değil tüm ayrıntılarıyla) nasıl bir yaşam süreriz? Şunu ise hiç aklımızdan çıkarmayalım, ölüm ya yarın ya da daha sonra ama bir gün bizi mutlaka bulacak. Yazımı, dinlediğimde beni çok derinden etkileyen bir olayla noktalamak istiyorum.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) çok sevdiği kızı Zeynep (R.A.)’ın vefatı üzerine, onu toprağa kendi elleriyle defnederken, yüzü üzüntü içindeymiş. Sonra kabirden çıkarken yüzünü bir tebessüm hali almış. Çevresindeki Ashab-ı Kiram’ları bu haline şaşırıp sormuşlar;- ‘Efendim, kızınızı defnederken oldukça üzgündünüz, sonra kabirden çıktığınızda yüzünüzde bir tebessüm hali belirdi. Bunun sebebi nedir?’ Efendimiz (S.A.V.) şöyle cevaplandırmış;-‘Kabirdeyken kızımı kabir sıkıştıracağından ötürü çok üzülüyordum. Sonra açıp ellerimi dua ettim. Kızım Zeynep çok narin, çok zayıf, kabir onu çok sıkıştırmasın diye. Rab’bim dualarımı kabul etti. Ama buna rağmen kızım Zeynep’in haykırışlarını, doğusundan batısına tüm mahlukatlar duydu. Kabir sıkıştırmasa Saad’ı sıkıştırmazdı.’
(Bunu yazan yazar da, inşallah bu yazdıklarından ibret alıyordur!:( )