NÜKLEER TEHLİKE
Sayın Başbakanımız, Rusya’ya yaptığı ziyarette, Akkuyu Nükleer santralinin, hernepahasına olursa olsun yapılacağını, asla geri adım atmayacaklarını söyledi. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde, nükleer santralle ilgili yeniden gözden geçirmelerin olduğu, eski santrallerin kapanmasının gündeme geldiği sorulunca da, sayın Başbakanımız, ‘bizde vazgeçme olmayacağını’ söyledi.
Santrallerin güvenliği ile ilgili endişe duyulması ve Japonya’da oluşan büyük tehlikenin, her olası nükleer santralde olabileceğinin söylenmesi üzerine de ‘ evimizde olan tüpgazın da tehlikeli olduğunu, kozmetiklerin içinde de tehlikeli maddeler olabileceğini söyledi sayın Başbakan.
İktidar partimizin, çok ileri seviyede bir risk analizi mevcut. Şöyle ki, olası bir dikkatsizlikte, ya da tehlike durumunda neredeyse dünyayı etkileyecek bir risk potansiyeline sahip bir nükleer santralle, evdeki bir tüpgazı aynı kefede değerlendiren bir mantığa sahipler. Evdeki bir tüpgaz patlamasında, ya da, soba zehirlenmesinde, ya da doğalgaz kaçağında sadece o evde yaşayanlar etkilenirken; olası bir nükleer santral faciasında neredeyse birkaç kuşak insanın ve ülkeler zincirinin etkilenmesi sözkonusu.
1987 yılında Çernobil’de meydana gelen kazanın etkileri hala ülkemizden silinmemişken, kazanın meydan geldiği ülkedeki etkilerin ise çarpıcı boyutta halen devam ettiği görülürken, etkileri böylesine hafife almak sanırım insanlarla dalga geçmek gibi bir durum olsa gerek.
Japonya şu anda alarma geçmiş durumda. Dünyanın en ileri teknolojisine sahip ülkesi, kaza sonrası nükleer santralin tehlikelerini bertaraf edemiyor. Hergeçen gün sızıntı artıyor ve santral civarında tahliyeler artarken, ülke genelinde göç yaşanıyor. Depremin, tsunaminin etkileri neredeyse unutulacak boyuta geldi, sadece nükleer sızıntı tehlikesi konuşuluyor. Çünkü yıkıntılar, kayıplar o an yaşanıyor ve sadece ölen insanları etkiliyor. Oysa nükleer tehlike, sonu olmayan, asla telafisi olmayan bir durum. Ya öldürüyor, ya sakat bırakıyor, ya da kısa orta vadede ölümcül hastalıklara sebep oluyor. Vücutta yarattığı tahribatın dönüşü yok.
Bu sözlerden sonra, olayın daha da vahim boyutta olduğunu görüyoruz. Çünkü politikacılarımızda olayın ciddiyetini kavrayan yok. Çernobil kazasından sonra ekranda çay içen zihniyetle, evdeki tüpgaz da patlıyor diyen zihniyetin birbirinden farklı yok. Bu zihniyette insanların da böylesine riskli bir yatırımı bu ülkede gerçekleştirmeye bu denli hevesli olmaları ve bunların sorumluluğunu üstlenmeleri insanı fazlasıyla korkutuyor. Santralin ne doğru dürüst işleyeceğine ne de gerekli güvenlik tedbirlerinin alınacağına inanmıyorum. Bu yüzden yol henüz yakınken bu santral işinden vazgeçmeli ve daha güvenli ve temiz enerji kaynaklarına yönelmeliyiz. Ülkemizde rüzgar ve güneş enerjisinden yararlanmanın yollarını aramalı, güvenli, doğal kaynaklara yönelmeliyiz.
Bu ülke ve üzerinde yaşadığımız dünya üzerinde hepimizin söz hakkı vardır. Seçimle işbaşına gelen kişilerin bizlerle dalga geçerek, böylesine hayati konularda tek başına karar verme yetkileri yoktur.