ACİZLERİN HES PROJESİ
ACİZLERİN HES PROJESİ
“Bilmeden gelip bastığın bu toprak…” diye yazar dev harflerle Gelibolu’unun yamacında… O yazıda bu ülke insanı, farkında olması için uyarılır. Coğrafyasının, toprağının, derelerinin, ırmaklarının farkına varması için… Evet… İmanı güçlü insanlarındır bu sözler… Tüm Müslüman Anadolu insanını daha da imanlı kılmak için…
Bu gün gelinen ve yapılmak istenilenlere üzülüyoruz. Bize emanet edilen coğrafyanın hazinelerine pek de sahip çıkamadığımızı ve Gelibolu’da yazılanları unuttuğumuzu görüyorum. Elbette ki; orada yatanlar da üzülüyorlardır.
“Tarih hafızasını, doğaysa anasını yavaş yavaş kaybediyor” dersem yeridir. Atamızdan miras hazinelerimiz, artık doların günlük dalgalanmalarına endekslenmiş… Tam bağımlılık adına yağmaya açılmış… Hem de en kuytu vadilerimize kadar…
Nasıl mı?
Mart 2001… Miras coğrafyamızda her yer koruma alanı ilan edildi. Dört taraf, hatıra orman ve sit alanlarıyla doldu taştı. Ne güzel demiştik? Gördük ki; mali kriz bahaneleriyle tüm koruma alanlarının yabancılara satışı ve kiralanması kararlarıyla irkildik. Ardından çevre kanunu, imar kanunu, kültür ve tabiat varlıkları kanunu (tabiatı koruma kanunu değil) gibi ülkenin talanına göz yuman kanunlar ardı ardına geldi.
Her şey kamu yararı gibi gösterilip, hemen peşinden endüstri bölgeleri hakkında kanun tasarısını da anında devreye soktular. Girişimci dediğimiz yabancılara istedikleri her alanda kullanım ve seçim hakkını da verdiler. Tabi ki; sit alanları da dâhil…
Hadi bunu yapanlar yaptı da, böylesine başıbozuk kanunları meclisin değerli imanlı komisyonları nasıl oldu da hiç gündemlerine almadılar. Bilemiyorum; belki de “o zaman ki krizde hem kim engel olacaktı ki” diye de düşünmedim değil…
Ama gel gör ki; ata yadigârı miras coğrafyamızda tek hava ve güneş kaldı. Kamu yararı sandığımız yasalarla ABD’li, İsrailli, Almanyalı, Hollandalı ve daha niceleri bu ülkenin suyuna kadar parsellediler. Şekeri, patatesi, buğdayı hatta çikleti bile artık onlardan almaya başladık.
Hani başta da demiştim ya; “bilmeden bastığın o toprak…” sözcüğünün de bir hükmü kalmamış… Mirasyedilerin karman çorman ettikleri coğrafyamıza el malı gibi davrananları görmemek, kahrolmamak mümkün mü? Öyle oldu ki; koruma alanlarımızı bile nasıl koruyacağımızın vahametine düştük.
Tüm canlı yaşamın olmazsa olmazı suyumuzu satan cılız beyinlere aslında acımak lazım… Nasıl bir acze düşmüşler ki; bizi, toprağı ıslatan yağmur tanelerini de satacak kadar küçülüyorlar. Kapitülasyonların yapamadıklarını çok iyi becerenlere tabi ki; acımaktan başka ne söylenir ki…