Görüntülenen Sayı: 2074
2803 | Yayım Tarihi: 25 Şubat 2011 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » ZAYIFLAMAK NE KEYİFLİ ŞEY?

ZAYIFLAMAK NE KEYİFLİ ŞEY?


Facebook'ta Paylaş

 ZAYIFLAMAK NE KEYİFLİ ŞEY?
Beni tanıyanlar bilir, yıllardır dönemsel olarak (bebekliğimden beria86;) hep kilo problemim olmuştur. Gözünüzde canlandırın diye, size iki hatıramı anlatayım. Mesela bir gün halamların yanındayım, Terme-Akçay’da. Daha yaşım ya iki ya da üç civarı. Evde de gürcü pancarı (lahanası) yapılmış. O dönemler tabi yemek tencerede değil kazanda yapılıyor. Kazanı da koymuşlar yere, ağzı açık vaziyette. Milletin çocuğu o yaşta süt içer, mama yer ben ise hastasıyım gürcü yemeklerinin. Velhasıl kimseler yoktu mutfakta, ufaktan yanaşmaya başladım kazana. Elimi daldırdım içine kazanın, yavaştan yavaştan yemeye başladım pancarı. Sonra nasıl bir iştahla yiyorsam artık pancarı, dengemi kaybettim düştüm pancar kazanının içine. Ayaklar havada, kafa pancar tenceresinin içinde çırpınıyorum. Allah’tan halam geldi de kurtardı beni. Düşünsenize az daha gürcü pancarı içinde ölen ilk insan olarak, tarihe altın harflerle yazılacaktım. Yine yedi yaşlarında malzemecisine kadar tanıdığım,Neuchatel Xamax, Monoco maçlarında sevinçten hüngür hüngür ağladığım Galatasaray’ı, Naim Abi’min (Becioğlu) iki çikolatalı petibörüne sattım. Ve Fenerbahçeli oldum. Varın siz düşünün yemek ile olan ilişkimi.
Tamam kilo almak dünyanın en kolay işi de, kilo vermek yok mu o iş işte beter. Benim gibi yemekle haşır neşir biri haliyle bolca da diyet yapar. Bende denemedik yol bırakmadım. Titreşimli kemerler, toz ürünler, detoks programları ve türlü türlü işler. Tamam bir çoğunda 17-18 kilo verdim de ama ne hikmetse, o periyottan sonraki dönemde hepsini geriye aldım. Sağolsun sevgili eşim hamileyken, sanki ben aş eriyormuşum gibi gece yarılarında sıcacık börekler yemeler, deli gibi çikolata yemeler, litrelerce kola içmeler, cipsin her çeşidini dibine kadar yemeler, yani anlayacağınız normal bir insanın yememesi gereken her şeyi, ben gece silip süpürüyordum. Bir de Fatsa çok ilginç bir yerdir. Tam keyifli bir şekilde yolda yürürken siz, densiz bir arkadaşın gelir ‘- Ayyy Seliiiiiiim sen n’olmuşun böyleee!’ der. Senin o iki kuruşluk keyfinin yerinde artık yeller esmektedir. Bu durum benim gibi insanlar da (ki sayımız oldukça fazla) ters tepki yapar daha fazla yemek yer, inadına.
Böyle depresif bir haldeyken eşim diyetisyene gitmeye başladı. Baktım hem diyet yapıyor hem de mutlu. Bu olacak şey değildi. İnsan nasıl olur da, hem diyet yapar hem de mutlu olabilirdi ki! Sonra beraber gidelim istersen dedi diyetisyenin yanına. Bende onu kırmadım ve gittim. Damla Hanım önce biraz konuştu benle. Sonra da kantara çıktım. Kantar dediysek bizim mağazamızda ki gibi fındık kantarı değil. Cihaz son derece teknolojik. Çoraplarını çıkartıp ayak koyulan yere ayaklarını yerleştiriyorsun. Sonra ellerine de birer cihaz daha veriyor ve tartıyor. Ardından bir kağıda vücudundaki kas, yağ, kemik, su oranlarını tek tek yazıyor cihaz. Sonra Damla Hanım senin vücut indeksine göre bir diyet programı veriyor. Ben diyet programını görünce kendisine ‘–Hocam ben bu kadar yemek yemiyordum ki!’ Dedim şaşkınlıkla. Sonra anladım ki bu aslında bir diyet değil, bu bir sağlıklı beslenme programıymış. Dengeli yaşamak denilen olay bu olsa gerek .
Bu seanslara başlayalı yaklaşık iki ay kadar oldu. Oldukça da kilo vermiş durumdayım. Eski diyetlerime göre çokta mutluyum. Hayata bakış şeklim değişti. Eskiden ‘yemek için yaşardım’ şimdi ise ‘yaşamak için yiyorum’. Yani artık iki petiböre Fenerbahçe’mi satmam. Bu keyifli günlerimin mimarı başta sevgili eşime, sonra Medi-tech Hastanesi Diyestisyeni Damla Duman’a, teşekkürü bir borç bilirim. Beni tanıyanlar bilir, yıllardır dönemsel olarak (bebekliğimden beria86;) hep kilo problemim olmuştur. Gözünüzde canlandırın diye, size iki hatıramı anlatayım. Mesela bir gün halamların yanındayım, Terme-Akçay’da. Daha yaşım ya iki ya da üç civarı. Evde de gürcü pancarı (lahanası) yapılmış. O dönemler tabi yemek tencerede değil kazanda yapılıyor. Kazanı da koymuşlar yere, ağzı açık vaziyette. Milletin çocuğu o yaşta süt içer, mama yer ben ise hastasıyım gürcü yemeklerinin. Velhasıl kimseler yoktu mutfakta, ufaktan yanaşmaya başladım kazana. Elimi daldırdım içine kazanın, yavaştan yavaştan yemeye başladım pancarı. Sonra nasıl bir iştahla yiyorsam artık pancarı, dengemi kaybettim düştüm pancar kazanının içine. Ayaklar havada, kafa pancar tenceresinin içinde çırpınıyorum. Allah’tan halam geldi de kurtardı beni. Düşünsenize az daha gürcü pancarı içinde ölen ilk insan olarak, tarihe altın harflerle yazılacaktım. Yine yedi yaşlarında malzemecisine kadar tanıdığım,Neuchatel Xamax, Monoco maçlarında sevinçten hüngür hüngür ağladığım Galatasaray’ı, Naim Abi’min (Becioğlu) iki çikolatalı petibörüne sattım. Ve Fenerbahçeli oldum. Varın siz düşünün yemek ile olan ilişkimi.
Tamam kilo almak dünyanın en kolay işi de, kilo vermek yok mu o iş işte beter. Benim gibi yemekle haşır neşir biri haliyle bolca da diyet yapar. Bende denemedik yol bırakmadım. Titreşimli kemerler, toz ürünler, detoks programları ve türlü türlü işler. Tamam bir çoğunda 17-18 kilo verdim de ama ne hikmetse, o periyottan sonraki dönemde hepsini geriye aldım. Sağolsun sevgili eşim hamileyken, sanki ben aş eriyormuşum gibi gece yarılarında sıcacık börekler yemeler, deli gibi çikolata yemeler, litrelerce kola içmeler, cipsin her çeşidini dibine kadar yemeler, yani anlayacağınız normal bir insanın yememesi gereken her şeyi, ben gece silip süpürüyordum. Bir de Fatsa çok ilginç bir yerdir. Tam keyifli bir şekilde yolda yürürken siz, densiz bir arkadaşın gelir ‘- Ayyy Seliiiiiiim sen n’olmuşun böyleee!’ der. Senin o iki kuruşluk keyfinin yerinde artık yeller esmektedir. Bu durum benim gibi insanlar da (ki sayımız oldukça fazla) ters tepki yapar daha fazla yemek yer, inadına.
Böyle depresif bir haldeyken eşim diyetisyene gitmeye başladı. Baktım hem diyet yapıyor hem de mutlu. Bu olacak şey değildi. İnsan nasıl olur da, hem diyet yapar hem de mutlu olabilirdi ki! Sonra beraber gidelim istersen dedi diyetisyenin yanına. Bende onu kırmadım ve gittim. Damla Hanım önce biraz konuştu benle. Sonra da kantara çıktım. Kantar dediysek bizim mağazamızda ki gibi fındık kantarı değil. Cihaz son derece teknolojik. Çoraplarını çıkartıp ayak koyulan yere ayaklarını yerleştiriyorsun. Sonra ellerine de birer cihaz daha veriyor ve tartıyor. Ardından bir kağıda vücudundaki kas, yağ, kemik, su oranlarını tek tek yazıyor cihaz. Sonra Damla Hanım senin vücut indeksine göre bir diyet programı veriyor. Ben diyet programını görünce kendisine ‘–Hocam ben bu kadar yemek yemiyordum ki!’ Dedim şaşkınlıkla. Sonra anladım ki bu aslında bir diyet değil, bu bir sağlıklı beslenme programıymış. Dengeli yaşamak denilen olay bu olsa gerek .
Bu seanslara başlayalı yaklaşık iki ay kadar oldu. Oldukça da kilo vermiş durumdayım. Eski diyetlerime göre çokta mutluyum. Hayata bakış şeklim değişti. Eskiden ‘yemek için yaşardım’ şimdi ise ‘yaşamak için yiyorum’. Yani artık iki petiböre Fenerbahçe’mi satmam. Bu keyifli günlerimin mimarı başta sevgili eşime, sonra Medi-tech Hastanesi Diyestisyeni Damla Duman’a, teşekkürü bir borç bilirim.

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.