TSE Damgalı Davranışlarımız
TSE Damgalı Davranışlarımız
Değerli okur, Doğan Güceloğlu’nun yazdığı “İyi Düşün Doğru Karar Ver” isimli kitaptan seçtiğim sözleri özet olarak görüşlerinize sunuyorum.
Biz hep haklıyızdır; ama herkes bizim hakkımızı yer. Çocukken küçük kardeşimiz elmamızı yer. Okulda öğretmenimiz hakkımızı yer, bizi sınıfta bırakır. İş yerinde patronumuz mutlaka hakkımızı yer. Uluslararası maçlarda, yarışmalarda, siyaset arenelarında, malumunuz, hakkımız devamlı yenir. Yeter artık hakkımızı yemeyin.!
Kitap, gazete ve dergi okumayı sevmeyiz; hatta okumaktan nefret ederiz. Bir okuyan gördük mü asla dayanamayız. “Sen de okuya okuya hafız olacaksın be kardeşim!” diye söylenmeye başlarız.
Erkek erkeğe ve kadın kadına toplantılara bayılırız. Ne de olsa kökenimizde haremlik ve selamlık var. Erkeklerimiz kahve veya meyhanede, erkek erkeğe pişpirik oynayarak ya da kafaları çekerek geyik muhabbeti yaparlar. Kadınlar da evlerde toplanıp, pasta ve keklerle, dedikodu yapıp şişmanlarlar.
Başkalarının sözlerine önem veririz. Başkalarının düşüncesi her zaman kendimizinkinden önemlidir. Hep onların istediği gibi davranırız. “Ama olur mu hiç, eve bu saatte gelirsen komşular ne der?”
Caniliği marifet belleriz. Kızdığımızı hemen sallandırırız. “Sallandıracaksın üç beş kişiyi Taksim meydanında bak bir daha bunlar olur mu?”
“Nikahta keramet vardır.” Bu nedenle evlenen çiftler hemen birbirlerinin gözlerini oymaya, birbirinini hayatını kısıtlamak için ellerinden geleni yapmaya başlarlar.
“Temizlik imandan gelir” desek de bu lafta kalır. Bir hafta iç çamaşırlarıyla gezer, parfüm kullanmayız, dişlerimizi fırçalamayız; ama aslan gibi güçlü Türklerin sağlığını, pislik mislik bozamaz
Üniformadan,polis görünüşlü sivillerden ödümüz kopar. Yolda giderken yere yatın deseler yatarız. Sıraya girin deseler gireriz. Kimliklerimizi hemen çıkarır gösteririz. Bunların nedenini sormayın. Hem biz kimiz ki?Birey olarak son derece korkak, kalabalıkken son derece cesuruz. “ Vatan, Millet Sakarya “ diye hiç düşünmeden savaş çığlıkları atarız. Onun için bizde bireysel protesto asla görülmez.
Torpil bulmadan hiçbir işimizi halletmeyiz. Okula kayıt olurken, işe girerken, askere giderken, bir evrak imzalatırken, mutlaka bir torpilimiz olmalıdır. “Arkan varsa sırtın yere gelmez. Var mı yan bakan?”
Biz öyle kural kaide bilmeyiz. Hatta biz kurallara uymayız, kurallar bize uyar. Trafik ışıklarının yüzüne bakan olmaz. Üst ve alt geçitler asla kullanılmaz. Şehri kır zannederiz. İnsanımızı körü körüne kaybederiz.
Türkçemiz lastik gibidir. Normal bir konuşmayla kelimeleri lastik gibi çeker, başka şeyler ima eder veya anlarız. İstanbul şivesi nedir ki?
En korktuğumuz şey birey olmak ve öylece yalnız kalmaktır. Bu yüzden hemen bir gruba dahil olur, onlar gibi giyinir, onlar gibi düşünürüz. Bizim kendi düşüncemiz yoktur. Grup ne derse o olur. Sürü olmak iyidir.
Allah için kadınlarımız çok temiz ve titizdir. Evlerin içinde bir kıl çöp bulunmaz. Çünkü bütün çöpleri halıları balkondan silkerken komşuların balkonlarına atarlar. Evlerin önüne çöpü yığarlar.
Bizim, ama hepimizin cereyan fobisi vardır. Cereyanda kalmaktan, üşütüp hastalanmaktan ödümüz patlar. Sıcak yaz günleri bile otobüslerin, arabaların camları kolay kolay açılmaz. Açılsa da hemen kapatılır. Aman, cereyanda kalıp hasta mı olalım?
Okuma ve yazma bilmek çok önemlidir. Muhtarların sözlerine kulak verin, okuma ve yazmayı öğrenin. Yerel gazetelerde öğrenmekten utandığını söyleyenleri görüyorum. Sokrates şöyle diyor: “Cahil insan kendisine bile düşmanken, başkasına dost olması nasıl beklenir.”
En büyük düşman cehalettir. En güzel günler sizlerin olsun. Çalışan ve emekli olan öğretmen arkadaşlarıma sesleniyorum. Bir kişiye okuma yazmayı öğretin. Yarınınız daha verimli olacaktır. İsminiz hayırla anılacaktır. Saygılarımla...