KAYBETMEK Mİ LAZIM, DEĞER BİLMEK İÇİN?
Biz insanlar günlük koşuşturma içinde unutuyoruz her şeyi. Mesela sağlığımız yerindeyse hiçbir vakit demiyoruz ki ‘şükür sağlıklı sıhhatliyim’ diye. Ama şimdinin moda hastalığı keçi gribi olanlarda bir pişmanlık var, keşke daha dikkat etseydim kendime diye. Veyahut sigara tiryakilerimiz fosur fosur sigara tüttürüyorlar. Hele de yanında orta bir kahve varsa, değmeyin onların keyiflerine. Vakit geçer, yaş kemale ermeye başlar sonra öksürükler artar, nefesler tıkanır, yediklerinden tat almamaya başlarlar, neticesinde koşarak hastanede alırlar soluğu. Doktor der ki; -İş işten geçmiş kansersin ya da kalp damarların tıkalı. İşte o zaman, vay ben bu sigarayı neden içtim derler ama artık atı alan Üsküdar’ı geçmiştir bile. O tertemiz ciğerler, damarlar olmuştur artık katran.
Mesela zengin ve şöhretli zümremiz var bir de. Onların zaten ağlaması hiç bitmez ama paraları varken de deli gibi harcarlar. Her akşam bir mekanda, 4*4 araçları altlarında, güzel kızlar her daim yanlarında, Kıbrıs’ta kumar masalarında, rezidanslarda yani hayat onlarda. E be kardeşim, bilmez misin her çıkışın bir inişi vardır. Her yolun bir sonu vardır. Yok hayır bunlar iflah olmaz. Düşerler, batarlar onu da kendilerine değil kadere yorarlar. Varken kıymet bilmezler, ellerinden kayıp gidince her şey, kaderlerine isyan ederler.
Peki köylülerimize ne demeli? Atatürk demişti ya ‘köylü halkın efendisidir’, o çok eskilerdenmiş. O vakit köylüler üreticiymiş. Topraktan ne mahsul çıkarsa onla beslenir, kalanı da şehre inip tüccara satarmış. Dün yanıma doksan yaşlarında bir dede geldi. Diyor ki senin Rahmetli Deden bizim tüccarımızdı. Ona kendir tohumu, kendir, kabak çekirdeği, yulaf, arpa, mısır, fasulye, patates, yumurta satardık. Şimdi bunların çoğunu kaybettik, elimizde bir fındık kaldı onu da zaten ameleydi, gübreydi, ilaçtı, patozdu derken bize 10 tonluk bahçeden kalıyor 2 ton parası. Yani anlayacağınız köylü artık üretim yapmıyor. Yumurtasını, ununu şehirden alıyor. Bahçesine amele sokuyor. Dedem derdi ki;- Bu köylü patatesin köküne söve söve patatesi kuruttu, şimdi de fındığa sövüyorlar, bu da bir gün bitecek. Aynen dediği gibi de olacak, durum onu gösteriyor. Ürün varken kıymet bilmeyen köylüler şimdi ağlaşıyor. Yakında sövdükleri fındıkta biterse, o zaman vay hepimizin haline.
Topraktan gelen insan tekrar toprağa dönerken, yani emanet olan ruhu, kabir alemine geçerken yalvarırmış Allah’a.’-Ne olur Allah’ım bana bir şans daha ver, yaptığım günahları bir daha yapmayacağım, yapamadığım ibadetleri bundan sonra aksatmayacağım’ diye. Artık maalesef o yola girdikten sonra istediğin kadar üzül, yırtıl hiçbir işe yaramaz. Bu vakitten sonra beyhudedir çırpınışlar, yakarışlar. Daha geri dönüş yoktur ailene, evine, işine. Denecek ki bize ne yaptın dünyada. Soracak Sorgu Melekleri salih ameller işledin mi? diye. Ne cevap vereceğiz o zaman? Yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız için, ağlamak istemiyorsak bazı şeyleri değiştirmek için gün ilerdeki bir gün değil, gün bugündür. Çünkü yarına çıkacağımızın var mı bir garantisi? Herkese keyifli, muhabbet dolu günler dilerim efendim!
Geride bıraktı. Bir zamanlar Fatsa daha güzeldi!