YAŞ KIRK BİR
Kırk bir yaş bir mahalli gazete için değil, devletten önemli destekler alan büyük gazeteler için bile hiç küçümsenmeyecek bir yaş. Bizi bu günlere ulaştıran Allah’a CC. sonsuz şükürler ediyoruz. Vefakar okuyucularımızın samimi sevgi ve destekleri olmasaydı bugünlere ulaşamazdık. Kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum. Bugünlere ulaşmanın mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz. Ta kuruluşundan bugüne Fatsalı hemşehrilerimiz bu gazeteyi sevdiler, samimi alakalarını esirgemediler; kendilerine teşekkür ediyoruz.
Fatsa Güneş Gazeteniz kuruluşundan bugünlere komşu ilçelerle de kardeşlik havası içinde yayınlarını sürdürdü. Kırk seneyi aşan bir zaman içinde:; kuruluşumuzdaki ölçüyü hiç aşmadık. Rahmetli hacı ağabey hangi çizgiden gidiyorsa, oğlu Ferudun Bey de kıl kadar sapmadan aynı çizgide gidiyor. Kendilerine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Gazetenin kuruluş günlerini de biliyorum. Allah’a şükürler olsun, aynı Fatsa sevgisiyle yolumuza devam ediyoruz. Hiç şüphe yokki Allah’ın cc. inayetiyle aynı çizgide yolumuza devam edeceğiz.
Okurlarımızın da bundan kıl kadar şüphesi yok. Güneş ailesi çok demokratik ve mutlu bir aile. Bu gazetenin yazı kardosunda her fikir temsil ediliyor. Her inançta yazılar yazılıyor. Herkes mutlu bu çok renklilik kadromuzu rahatsız etmiyor; hatta mutluluğumuzu artırıyor. Her fikirde olan Fatsalı hemşehrilerimi temsil etmeye çalışıyoruz ve temsil ettiğimize de inanıyoruz. Bizi bu günlere ulaştıran Allah’a cc. tekrar tekrar şükürler ediyorum. Mutluluğumuzun devamını diliyoruz.
Geçmiş zamanda Fatsa Hakikat diye bir gazete çıkarmıştım. Bu mesleğin zorluğunu yakından bilen bir insanım. Zaman olur ki; alem için narada yanarsınız. Burada da tatlı bir duygu var. Kendinizden başka insanlar için kendinizi riske atıyorsunuz. Bu çok güzel bir özveri. İster istemez; Fatsalı hemşehrilerimizin bu tür vefakarlığı hoş karşılamalarından huzur duyuyorsunuz. Biz gazeteciliği bir cümle ile ifade etmeye çalışırsak, ‘ Beldesini kendisine tercih etmek’ diyebiliriz.
Burada bir hatıramı da anlatmak istiyorum. “Fatsa Hakikat” gazetesini yeni çıkarmıştım. Belki ikinci veya üçüncü sayısı; baş makaleden başka arka sayfada da Neşter diye bir yazı yazıyorum. Neşter diye ürkütücü bir klişe de var. Halk Eğitim Merkezi yeni yapılıyor. Temel kiriş demirleri bağlanmış. İnsan boyuna yakın kiriş demirleri yoldan geçerken de görülüyor. O devirde kaliteli çakıl, kamyon üzerine iki tarafa meyilli bir ızgara konuyor. Kepçe ırmağın içini karıştırarak malzemeyi yıkıyor ve kepçe yıkanmış çakılı ızgaranın üzerine kaldırıp döküyor. İri taşlar her iki tarafa dökülüyor ve elenmiş çakıl kamyonun kasasına doluyor.
O dönemin en güzel çakılı bu; ama güzelim kiriş demirlerine dökülecek çakıl böyle değil. Irmaktan yıkanmadan alınmış ve elekten geçirilmiş aşırı derecede çamurlu bir çakıl. Sinir beni boğuyor. Mühendis Baha Topaloğlu’nu durdurup çakılı gösteriyorum; bu yola dökülen çamurlu stabilize çakılı diyor. Kaymakam da o yoldan geçiyor. Arka sayfadaki Neşter’de “Çamurlu çakıl” diye bir yazı yazıyorum. İlgilenen olmuyor. Bayındırlık Müdürlüğü’nden bir yazı alıyorum. Yazımız üzerine çakılın kaynağına gidilip bakıldı. “Çakıl yıkanmış ve inşaatta kullanılır vasıfta idi.” deniyor. Bir gün sonra da inşaatın taş oranı aynı yazı elinde geliyor. “Sizi dava edeceğim” diyor. Git et dedik, hala edecek; bu meslek işte böyle...
Oradan her geçişimde bu olayı hatırlarım, işin zorluğu da bu. Bize bu gazeteyi kazandıran rahmetli hacı ağabeyi (Hacı Hikmet Altuntaş) rahmetle anıyorum, değerli Fatsalı hemşerilerimize ve vefalı okurlarımıza saygılar sunuyorum.