BATI’NIN İSLAM İLE ALDATIŞI
BATI’NIN İSLAM İLE ALDATIŞI
Değerli okur, güneş balçıkla sıvanmaz. acı gerçeği bilmekte yarar vardır.
Gelin Batı’nın İslamla olan garip ilişkisine bir bakalım... 11 Eylül 2001 saldırısının ardından başkan Bush, Ortadoğu’ya haçlı seferi ilan ettiğini söylemişti. ABD başkan yardımcısı Dick Cheney “ hedefimiz İslam Dünyası “ demiş ve “ haçlı seferi’ni “ şöyle gerçeklendirmişti. “ Irak’ı işgal etmeseydik, müslüman ülkeler, Ortadoğu’da bir İslam Ülkeleri birliği kurarak, İsrail’i haritadan silebilirlerdi. O nedenle farklı bir İslami anlayış bu bölgede yayılmalı ayrıca bölge ülkeleri birbirinden mümkün mertebe soğutulmalıydı. Suriye Cumhuriyet Müftüsü Ahmed Hassan anlatmıştı: “ Batı İslamı iki şekilde tanıttı. Kökten dincileri öne çıkarttı. Bir de yumuşatılmış bir İslam uygulaması ortaya sürdü. Batı, hedef seçtiği ülkelerde din bazında ayırımları kışkırttı. Bununla kalmadı etnik ayırımları körükledi. En önemlisi ekonomiyi bozdu. zengin fakir arasında uçurum yarattı. Ülkelerin sanayileşmesini engelledi. Bakın, Amerika’nın oyunu, hedef ülkelerde yönetici ile halk arasında kopuş yaratmaktadır. Ortadoğu’daki yönetimlerin çoğu devşirilmiştir, kendi halklarını ezmektedir.”
Bütün bu çabalara rağmen, Ortadoğu emperyalist hayallerin yörüngesine girmemişti. amerika petrol coğrafyasındaki oyunlarında zafer elde edememişti. Suriye Stratejik Araştırmalar Vakfı Başkanı Samir El Taki, Amerika’nın Ortadoğu projesindeki çıkmazları sıralıyor. “ Batı Ortadoğu’da bu bölge kimsesizmiş gibi davranıyor. Sanki bu bölgede devletler yok. Bu toprakları kendi isteklerine göre tekrar çizilecek bir harita sanıyorlar. Amerika, Irak’a girerken bunun sonu gelmeyecek bir macera olduğu biliniyordu. Öyle oldu. Son 8 senede defalarca altını çizdik. Açık yaraların üstünün örtülemeyeceğini söyledik. Irak’ın işgalinin sonuçlarının kötü olacağını belirttik. Bu bölgedeki devletler zaafa düşerse, devletsiz aktörlerin ortaya çıkacağını, asimetrik savaşların etkili olacağını ifade ettik. Hepsi gerçekleşti!”
Suriye bölgedeki oyunu deşifre eden ülkelerden biri. Yeni Ortadoğu’da dayatılan siyasi gerçeğe direnmesi, tehditleri üzerine çekiyor. Waşhington Post gazetesi Beşar Esad’ın yeni siyasi gerçekliği görmemekte direnmesi halinde kendi iktidarını da riske sokacağını söylüyor.
Batı politikalarına direnen ve giderek İran’la ve Rusya’yla ittifak yapan Suriye’ye karşı alınacak önlemler 2005’te şöyle özetleniyordu:
“ Fransa ve Amerika arasında kurulacak olan etkili bir ittifak, Şam yönetimine benzersiz bir baskı uygulayabilir.
Avrupa Birliği ekonomik anlaşması dondurulabilir. Birleşmiş milletler yaptırımları çerçevesinde baskılar arttırılabilir.
Lübnan’ın bağımsızlığı ve Suriye yönetiminde bir değişim ihtimali gündeme gelebilir. Esad’ınbu süreci sağ salim atlatması ancak bölgedeki yeni siyasete uyum sağlamasına bağlıdır.
Kısacası Suriye küresel güce ve onun Ortadoğu politikalarına boyun eğerse ona hayat hakkı tanınacaktı. Yoksa ambargo, yaptırımlar ve bölünmeyle yüz yüze kalacaktı.
Türkiye - Suriye ilişkilerinde son zamanlarda yaşadığımız iyileşme ekonomik projelerle sağlamlaştırıldı. Ekonomik projelerle desteklenmediğid takdirde bu iyileşme yüzeysel kalmaya mahkumdu. Bugün bölgedeki küresel saldırı komşu ülkeleri bir araya getiriyor. Halklar birbirlerine ne kadar benzediklerini, karşı karşıya kaldıkları tehditleri yavaş yavaş algılıyor.
Ortadoğu’da güç sahibi devletler Türkiye, İran ve Suriye’dir. Bu devletlerin ortak çıkarları vardır. Bölücü hareketler, üç ülkeyi de rahatsız etmektedir. akdeniz ve Basra Körfezi gibi çok stratejik kıyılara sahip ve iç içe geçmiş kültürlerle sarılmış bu coğrafya Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “ Bir gün herşeye rağmen kucaklaşacaktır.”
Kaynakça: Böl ve Yut- Kitap: Banu Avar.s