BİR ZAMANLAR FATSA!
Şimdi böyle bir başlık atınca, eminim yukarda ki fotoğrafıma bakmışsınızdır. Sonra ; -Senin yaşın kaçta, böyle eskiye dönük yazı yazıyorsun! diye içinizden geçirmişsinizdir. Yaşım belki bir çoğunuzun yarısı ama bu gözler bir şehrin yeniden doğuşunu ve sonra da tekrar geriye düşüşünü gördü ne yazık ki? Ha sakın sanmayın ki bu bir muhalefet yazısı veya bir yerleri pohpohlama yazısı. Bu sadece romantik bir özlem yazısıdır!
Bu güzel şehirde, bundan tam 28 yıl evvel doğdum ben. O zamanlar daha asfaltımız çift değildi, şehir de bu kadar kirlenmemişti. Herkes birbirini tanır ve gülümseyerek selam verirdi. Esnaflar delikanlı gibi dükkanın önünde, tahtadan bir taburede oturup, yan esnafla muhabbet ederdi. Belki ben daha 7 yaşındaydım ama dedem Hacı Osman Efendi’nin (Allah mekanını Cennet Eylesin) yanında kantar çekerdim, fındık geldiği vakit. Ve şunu görürdüm esnaflar daha keyifliydi be o vakit. Mesela babam, Cevat Biricik, Hamit Uslu, Ömer Keleşoğlu, Mahmut Göksu bazen rahmetli Erol Gündüz, rahmetli Nebi Çamaş sabah namazından sonra buluşup 50 yumurtalık kahvaltılar yaparlardı. Çoğu kez yaylalara kaçarlardı. O zamanlar düğünler de ayrı bir neşeliydi. Kardeşi olan cenazeler daha bir kalabalıktı. Hiç unutamıyorum, mahallede bir cenaze olduğu zaman televizyonlar en az bir hafta kapatılır, annelerimiz cenaze evine sürekli yemek götürürdü. Anlayacağınız sevinçte, üzüntüde daha bir gerçekti o vakitler.
Sonra ki vakitler ben sık sık Ünye’ye halamlara gitmeye başladım tatillerde. Ünye’yi gördükçe onların sahilinde gezdikçe, Fatsa’ya hiç gelmek istemiyordum. Hatta babam beni almaya geldiği zaman, yatağına altına saklanırdım beni bulamasın diye. Ama makus talihim değişmezdi hiçbir vakit. Ne yapayım Ünye o zamanlar daha modern, daha gelişmişti bize nazaran. Daha çok oyun parkı vardı, daha güzel bir sahili vardı, daha çok yüzülecek yeri vardı, konserler, şenlikler vardı yani anlayacağınız bir çocuk ne isterse, her şey Ünye’de vardı. Sonra ben biraz daha büyümeye başladım, Ordu Anadolu Lisesi’nden, Fatsa Anadolu Lisesi’ne nakil yaptırmıştım orta okul üçüncü sınıfta. Ordu’dan o kadar kötü hatıralar ile ayrıldım ki, Fatsa bana ilk o zaman cennet gibi gelmişti. Lise yıllarımda Fatsa birden kabuk değiştirmeye başladı. Eskisi gibi sahilde lağım kokmuyordu, artık asfaltımız tek değil, çift şerit olmuştu, yollar eskisi gibi çamur, çorak değil parke olmuştu. Yani adam gibi yürüyebiliyorduk yollarda.
Günler günleri kovaladı ben artık, İstanbul’da İletişim Fakültesi talebesi olmuştum. İstanbul’un da en güzel yerlerinden birinde oturuyordum! Kartal-Dragos’ta ki evim Adalar’ı görüyordu. Hemen karşımda Migros, Mc Donald’s , onların yanında Şimal Restaurant vardı. Ve Şimal’in sahibi Volkan Konak haftanın çoğu gecesi sahne alıyor orada, bizde balkonda bedava onu dinliyorduk. Yani ortamım süperdi. Ama inanın bütün tatillerimi kullanıyordum, Fatsa’ya gelmek için. Çünkü Fatsa’m o eski, Ünye’nin gerisinde ki Fatsa değildi. Artık burası Atatürk Parkı, Çamlığı, Meydanı, Demas Plajı ile Karadeniz’in incisiydi. Sahili mis gibi deniz tuzu, yosunu kokuyordu. Sanki Fatsa’ya otobüsüm yanaştığı zaman, güneş başka bir parlıyordu. Rüyaların şehri İstanbul’a burayı tercih etmemin başka sebepleri de vardı elbet ama o konu bambaşka!:)
Öyle bir hal almıştı ki Fatsa, artık sahilimizde hemşerilerimizden çok Ünyeliler hatta Ordulular dolaşır olmuştu. Çınar Festivali o kadar şenlikliydi ki Ünye Festivali gölgemizde kalmıştı. Belediye tesislerimizde köylerden servisle alınmış ailelerde, Fatsa’nın ileri gelenleri de çekirdek çitleyebiliyordu. O zamanlar nal toplattığımız Ünye maalesef bizi yine geride bıraktı. Bir zamanlar Fatsa daha güzeldi!