BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
“Keşke hep çocuk kalsaydık da en büyük yaramız dizimizdeki yaramız olsaydı” demiş Cemal Süreya. Öyle ya çocukken en büyük derdimiz iki resim arasındaki 7 farkı bulmak değil miydi ki? Oysaki şimdi ömrümüz insan ile benzerleri arasındaki 7 farkı bulmaya çalışmakla tükeniyor. Ama işte kalp yarasını bilmiyor, bilemiyor o küçücük çocuk kalbi.
Lakin büyüyünce birileri hayallerinizin inşaatının malzemesinden çalıyor. Çünkü sürekli hayaller yıkılıyor tıpkı binalarımız ve hukuk sistemimiz gibi bir bir baştan aşağıya dökülüyor. Üstelik Ece Ayhan’ın dediği gibi “tüm mirasınızı zamana da bırakamıyorsunuz” kızıp. Çünkü çocuk olanın zamanla işi ne? Çocukken sözün bittiği tek yer annenizin oyun arasında sizi zorla yaka paça çağırdığı yemek araları oluveriyor.
Az gidip uz gidip Kaf Dağına, sihirli ülkesinin şahane padişahına doğru yol alıyorsunuz. Orada Pamuk Prenses de aynı 7 Cüceler de. Kral ülkeyi yönetmekle, Rapunzel olması gerektiği gibi olağan saç bakımıyla meşgul. Kötü kalpli yaşlı kurt kurtluğunu yapıyor, avcı da avcılığını. Ama büyüklerin masalları öyle mi ya? Bizde masallar “bir varmış bir yokmuş” ile değil seçim dönemlerindeki vaatlerle başlıyor. Üstelik imkânsızlık boyutu çocuk masallarına bile rahmet okutuyor, onları fersah fersah geride bırakıyor. Mesela Samsun, büyük şehir iken yeniden büyük şehir yapılma sözü ile karşı karşıya kalıyor. Hatta Samsun ‘ a deniz getirme vaatleri bile ortada cirit atıyor. Dersiniz Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşını Air Force One uçağıyla Çarşamba Havaalanı üzerinden başlatmış gibi.
Bu masalda roller de bir acayip. Kötü kalpli kurt Nuri Alço olmuş, üzerinde röpteşambırı , bir elinde türk icadı ilaçlı kolası, diğer elinde viskisiyle Pamuk Prenses ‘i kovalıyor. Yedi Cüceler çek senet tahsilâtına girmiş, organize örgüt halinde üstelik derin devlet destekli çalışıyor. Kırmızı başlıklı kız illa ben Rapunzel ‘den daha güzelim deyip saçlarını uzatıyor, Yok Böyle Dans ‘ ın seçmelerine katılıyor. Halk zaten bildiğiniz Uyuyan Güzel. Değil uyandırmak, facebook ‘ta dürteniz ayılacağı yok.
Bizim masallar diyarında roller hakikaten bir acayip. Mankeni dansözü şarkıcı, şarkıcısı sunucu, sunucusu oyuncu olmuş. Hem kim kendi işini, rolünü yapıyor ki zaten? Hatta bakın ülkenin en tepedeki hukuksal merciinin başındaki kişi hukukçu değil bir iktisatçı. Keza Bekir Coşkun dayanamıyor doğruyu söylerken kovulup sığındığı 10. Köy’den sesleniyor. “Peki, hukuku iktisatçıdan öğrenecek hukukçular ne yapacak” diyor. “O zaman hukukçular da makine mühendislerine konuşma yaparlar dizel domatesler üzerine” diye isyan ediyor. Anlaşılan büyükler masallara el attığından beri içimizdeki çocuk bile artık buralara uğramıyor.
Velhasıl bir varmış bir yokmuş dünya masalmış, her yolcudan bu handa hoş seda kalmış. Gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış, herkes payına düşeni alamasa bile birileri ihaleye fesat karıştırıp, hamiline kart yakinini bulup oralara da el atmış.