SİYASETTE KADIN KOTASI
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER) tarafından düzenlenen, 2011 genel seçimlerine doğru, eşit temsil ve anayasa sürecinde birlikte neler yapılabileceği konusunun ele alındığı bir toplantıda konuşan, kadından sorumlu devlet Bakanı sayın Kavaf’ın ‘ Bir yerde erkek aday daha çok oy alabilecekse, burada kadın aday göstermenin uygun olmayacağını’ söylediği belirtiliyor.
Kadından sorumlu bir Bakan, aslında bu sözüyle, siyasette kadın kotası uygulamasının partinin çıkarlarıyla ters düşeceğini ve belkide partiye zarar vereceğini söylemek istiyor. Kendisi dahil, partisinde kadın adayların, partisinin desteğiyle seçildiğini sanırım göz ardı ediyor. Bulunduğu mevkide, kraldan çok kralcı olanlar gibi, kadın sorunlarından çok, bulunduğu konumu korumaya odaklanmış bir vaziyet sergiliyor.
Sayın Bakanın önceki söylemleri ve iktidar sürecindeki tüm eylemleri de kadın sorunlarından çok uzakta bir yönetim anlayışında olduğunu gösteriyor aslında.
Kadına yönelik şiddetin her geçen gün daha fazla arttığı, Bakanlığı döneminde gerçekleşen sayısız olayda, kadınların mağduriyetini önlemeye yönelik hiçbir çabasının olmadığı da açıkça görülüyor.
Televizyon dizilerinde toplumun ahlaki yapısını bozan diyaloglar ve gösterimlerin olduğunu bu dizilerin yayınlanmasının sakıncalı olduğunu belirtmesi dışında, icraatlarında elle tutulur bir taraf zaten yok. Bakanlığı döneminde yaşanmış töre cinayetleri, eş cinayetleri dahil, birçok olayda sesi çıkmayan, toplumun kanayan birçok yarasına hiçbir şekilde parmak basmayan sayın bakanımız, şimdide siyasetin çıkarlar dengesinde yürümesi gerektiğini söylüyor.
Fakat unuttuğu bir nokta var ki, siyasi partilerde zaten eşit ve halkın seçimlerine yönelik bir siyasi irade zaten mevcut değil. Parti Başkanlarının ve partinin ileri gelenlerinin belirlediği bir seçim listesinde, adayın bulunduğu sıralamanın önem kazandığını düşünürsek, bu sırada kadın ya erkek adayın olmasının pek bir şeyi değiştirmeyeceği zaten görülüyor. Önemli olan hangi sıradan ve nereden aday olduğun. Bu listeleri belirleyenlerin de, erkek yöneticiler olduğu düşünülüre, göstermelik birkaç kadın aday, kadın seçilenler listesinde yeter de artar bile. Seçilen adayların da, erkek egemen siyasette, onların çizdiği sınırlar içerisinde, onların belirlediği rolleri oynamalarının daha ötesine geçmeleri de beklenemez. Sorumlu oldukları bakanlıkta bile, asıl sorumlu oldukları, icraatları değil, ne olursa olsun koltuklarını bir şekilde koruma kaygısı değil de nedir sizce?
Türkiye’de Meclise baktığınızda kadın temsil oranı açısından içler acısı bir durum yaşanıyor. Bütün partiler ortalamasında, neredeyse %4 oranında bir kadın milletvekili görüyoruz mecliste. Yani 500 milletvekiline 50 milletvekili gibi bir durum ortaya çıkıyor. Kadın temsilin bu denli az olduğu bir mecliste de, halen erkek adayların daha çok seçileceğini bile bile, kadın aday göstermenin mantıksız olduğunu söylemek, pek doğru olmasa gerek. Bu söylem aslında, iktidar partisinde yeralan kadın adayların da, hemcinslerinin değil, erkek adayların bakış açısıyla ve çıkarlarıyla hareket etiğini gösteriyor. Kendi söylemleri ve kendi realitelerini terk etmiş, siyasi arenanın ezici çoğunluğunun söylemini ve çıkarlarını birincil hedef seçmiş bir yaklaşım biçimi göze çarpıyor. Bu sebeple aynı söylemler, aynı icraatlar ve aynı yaklaşım biçimiyle, getirilen kadın kotasının da pek bir işe yaramayacağı görünüyor. Çizgileri ve rolleri belirleyen aynı olduktan sonra. Ne zamanki siyasette, erkek egemen sistemden bir talepte bulunmayı gerektirmeyen bir düzen sağlanır ve kadın adaylar kendilerini, siyasi platformda özgürce ve kendi gibi ve eşit şartlarda temsil etme hakkı kazanır, işte o zaman gerçek seçme ve seçilme hakkı elde edilmiş olur.