ÇIKARTIN, NE ÖCALAN KALSIN, NE FRANKESTEİN!
Her hafta yazımı yazmadan önce diyorum ki, güzel şeyler yazayım ama öyle bir gündemimiz var ki, olmuyor işte. Organ mafyasının başı Dr. Yusuf Erçin Sönmez, nam-ı diğer Dr Farankestin, Dragos’ta ki malikanesinde yakalanmış. Başta Türkiye’de olmak üzere, Bakü’de ve en son da Kosova’ yasa dışı organ nakli yaptığı için mahkemeye sevk edildi. Ama ne yazık ki muhteşem hukuk sistemimizden ötürü serbest bırakıldı. Hem de tam altıncı defa. Üstüne üstlük, Uğur Dündar’ın Arena programına bir çok kez suçüstü yakalanmasına rağmen. Bu insanlıktan çıkmış kasabı içeri atmak için, bu yaptığı işlemi acaba mahkeme heyetinin karşısında mı yapması gerekiyor?
Bir de şunu anlayamıyorum madem bu adamı atamayacaksınız içeri niye polisleri yoruyorsunuz. Polisler gidiyor, canlarını tehlikeye atıp binlerce operasyon düzenliyor, binlerce suç örgütüne, suçluya ama siz bu adamları salıveriyorsunuz. Polisleri karşınıza alsanız ana-avrat sövseniz ancak bu kadar zorlarına gider herhalde. Bu bence şuna benziyor. Siz esnafsınız, sabah altıda dükkanınızı açıp, gecenin körüne kadar çalıştırıyorsunuz, sonra hayırsız oğlunuz geliyor emek verip kazandığınız tüm parayı alıp gidiyor. Ve siz müdahale bile edemiyorsunuz. Sorarım size, böyle bir durum sizi ne şekle sokar? Sizi ne şekle sokarsa polisimizde, jandarmamızda o halde emin olun. Emek verip yakaladığı adamlar kahramanmış gibi basın açıklaması yapıp, elini kolunu sallayıp, yüzünde ki kibirli gülümsemesiyle çıkıp gidiyor.
Ne yazık ki böyle bir durum benimde başıma gelmişti, İstanbul’da ki üniversite hayatımın ilk yılında. Kartal’da ki okulumdan iki arkadaşımla Kadıköy’e gitmek için minibüse binmiştik. Göztepe’ye geldiğimizde biri iri kıyım, biri zayıf iki kişi arabaya bindi. Tam Hasanpaşa’ya geldiğimizde adamlar indiler hızlıca bir şekilde. Ayaktaki yolculardan biri;’-Kardeş senin telefonu çaldılar inenler!’ dedi. Bende haliyle adama çıkıştım şimdi söyler adam bunu diye. Sonra atladım arabadan, koştum adamların peşinden, yakaladım adamları. Telefonumu verin dedim. Taşradan gelmişiz ya, benimkisi deli cesareti. Adamlar, biz buranın esnafıyız filan diye bağırmaya başladı bana. Sana kim söylediyse bunu, o çalmıştır telefonunu dedi biri. Biz burada bekliyoruz sen onu bul, gel dediler. Tamam taşranın da taşrasından gelmiş olabilirim ama o kadar kek değilim be. Telefonumu, bahçede fındık çuvalı çekerek kazandığım parayla aldığımdan ve en önemlisi şimdi müstakbel eşim olan, o zaman ki kız arkadaşımın mesajları olduğu için içinde, yar edemezdim onlara. Gözüme kestirdiğim zayıfının üzerine atladım ama adam öyle bir bıçak çıkardı ki az daha böbreğimden oluyordum. Velhasıl sağ olsun polis ağabeyler sayesinde adamları yakalattım, telefonu kurtardım ama onlar mahkemece ilk celsede çıktılar dışarıya. O yaşadığım kabus dolu anlar yanıma kar kaldı anlayacağınız.
Sözün kısası, ben suç meyilli biri olsam Türkiye’ye yerleşir, 110 kişiyi öldürüp, birilerinin böbreğini çalar, ardından banka soyarak mahkemeye başvururum ben bunları yaptım diye. Sonra haliyle salınınca, Türk yargısına güveniyordum diye, basın açıklaması yaparım. Yakında binlerce gencimize kıyan Öcalan puştu da içerden çıkıp, böyle bir basın toplantısı yaparsa hiç şaşırmayın emi?
MAVİ AT TURNUVASINDA
FİNAL GÜNÜ!
Bünyesinde bulunduğum Fatsa Şizofreni Dostları Dayanışma Derneği olarak organize ettiğimiz, halı saha turnuvasında artık son dönemece girdik. 14 Ocak Cuma yani bugün(belediye anonsu gibi oldu) saat 18.00’de, Derneğimizin takımı ile Fatsa’nın devlet büyükleri arasında gösteri maçı oynanacak. Ardından Devlet Hastanesi-Necip Fazıl Kısakürek Lisesi arasında final mücadelesi yapılacak. Eski Fatsa Lisesi’nin oradaki bu iki karşılaşmayı da ünlü hakem Ali AYDIN yönetecek. Hepinizi aramızda görmekten gurur duyarız.