VRUPALININ KIZINA PARMAK, KUŞUNA DA TÜFEK ATMANIN CEZASI AĞIRDIR.
AVRUPALI’NIN KIZINA PARMAK, KUŞUNA DA TÜFEK ATMANIN CEZASI AĞIRDIR.
Geçen hafta Avrupa’da gökten yağmur gibi yağan ölü kuşlar konuşuldu. Sebepleri araştırıldı. Ve Karadeniz üzerindeki uydudan olayın failleri yakalandı. Yılmaz Gürol, Osman Güvenalp, Ali Osman Gürsu ve diğer avcılar derneğinin zalim üyeleri.
Bunlar, Karadeniz üzerinden Orta Avrupa’ya giden Avrupa Birliği’ne kayıtlı kuşlara Çullu tepesinde pusu kurup ateş etmişler. Böyle bir davranışa maruz kalan kuşlar strese girip havada ölmüşler ve NORVEÇ’e gökten ölü kuşlar olarak yağmışlar.
Şimdi Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan Türkiye’ye bu hareket yakıştı mı? Hayır, çok ayıp!!! Yılbaşı gecesi Avrupa’dan gelen turist kızlara taksimde parmak attılar, olmadı işte olmadı!! Yerdekilere parmak, havadakilere tüfek atarsan Avrupa Birliği’ne giremezsin!!!
Bu gün Türkiye Avrupa Birliği hukuk sistemine geçiyor. Onun için Taksim’de kızlara parmak atanlar yedi yıl ceza aldı. Bizim Çullu’da kuşlara tüfek atan avcılara 14 yıl vereceklermiş!!! Bunu duyan Mustafa Çamaş: “Ben kimsenin kıçına parmak atmadım, kimsenin kuşuna da tüfek atmadım!!! Bana neden 36 sene ceza verdiler anlamadım” diyormuş!!!
HUKUK HEPİMİZİN KARŞISINDA EŞİTTİR AMA BİZ HUKUK KARŞISINDA EŞİT DEĞİLİZ.
Bu ceza işi Osmanlı’dan bu yana geliyor. Geçen akşam TV’de Kanuni padişah oldu. Hemen Kaptan-ı Derya Cafer Ağa’nın kellesini uçurdu. Tabi o zaman darbe günlükleri, balyoz harekatı gibi kanıtlar olmadığı için kafa koparma cezası çok revaçtaydı!! Şimdi modern dünyada kafa koparma yok. Kaptan-ı Derya derecesindeki Oramiraller Silivri cezaevinde misafir ediliyorlar. AKP’nin bu kıyağına Silivri’de yatıp kalkıp dua etsinler!!!
Bazı kendini bilmez yazar çizer takımı da bundan nemalandı. Onlar olayı fehmedmediler. AKP biz ifade özgürlüğü getirdik deyince bunlar alıp aleyhine ifade özgürlüğü sandılar.!!! Kardeşim bu ifade özgürlüğü AKP’yi methetme özgürlüğüdür. Bunu fehmedemezsen Silivri’de fehmedene kadar adamı misafir ederler!!!
AHMET YILDIRIM
Bu arkadaşın normalde namı KELR00;AHMET ama bu ifadeyi artık kullanmıyorum. Bende kibarlaştığım için KAFADANR00;DEKOLTE Ahmet diyorum. Bu zat hem mahalle, hem okul, hem asker arkadaşımdır. Eşi Zehra ile bahçe malzemeleri sattığım mağazaya geldi. Bir şey alacaklar. Ahmet’in gözleri fıldır fıldır bir şeylere bakıyor. “Bunun yenisi var mı?” ben masayı söylüyor sanıyorum. Bu yeni diyorum. Yine gözleri fıldır fıldır bunun yenisi burda satılıyor mu diyor!!! Ulan bir de baktım bunun yenisi burada satılıyor mu derken gözleri ile Zehra’yı işaret etmiyor mu? Gürcü kurnazı!! Dedim. Ahmet onun fabrikası üretimi durdurdu. Elindekine iyi bak !!!
SEHER TEYZE ( Evlilik Uzmanı )
Seher teyze bilge kadındı. Gençlere devamlı öğütler verir, onlara yol gösterirdi. Evlilik üzerine en fazla durduğu konu eş seçimi idi. Bu konuda “uşaklar kız alurken dikkat edin. Muhakkak esmer kızları tercih edin. Evlenduktan sonra iki çocuk eder, şişmanlar rengi açulur, beyaz olur. Siz de hem esmer, hem beyaz kadınla hayatınızı geçirmiş olursunuz “ derdi!!!
SÜLEYMAN YEK - Latince: Hortlakos Süleymanos
Bu sıralar muhteşem yüzyıl diye bir TV dizisi oynuyor. Bir devrin padişahını anlatıyor. Yani muhteşem Süleyman O devrin en muhteşem adamının yaşantısından kesitler veriyor. Dizi filme herkes bir yorum yapıyor. Bende bir karşılaştırma yapayım dedim.
O devrin muhteşem Süleyman lakaplı padişahı ile, bu devrin kömürcü hortlak Süleyman’ına bakalım kim muhteşemmiş anlayalım!!!
Hortlak Süleyman pazar sabahı arkadaşlarını toplar arabasına atlar Kumru’nun Sarıçiçek Yaylası’na gider, yer içer akşam üstü Fatsa’ya evine gelir.
Peki muhteşem Süleyman sevgilisi hürrem ile atla günübirlik Sarıçiçek Yaylasına gidip gelebilir mi? (Devrin padişahıydı ama bir ANADOL marka arabası bile olmadı) Hortlak Süleyman cep telefonundan Avusturya’daki arkadaşını beş saniyede arar görüşür. Muhteşem Süleyman ZİGETVAR Kalesi’ni almaya giderken sevgilisi hürreme hergün aşk mektubu yazar, özel ulak atlı o mektubu İstanbul’a götürürdü. Mektubun İstanbul’dan cevabı kaç günde gelir kim bilir? Neden? Çünkü Muhteşem Süleyman’ın basit bir cep telefonu bile olmadı. Bu örneklerin yüzlercesini yazabilirim.
Sonuç olarak: Topkapı sarayında yaşayan Süleyman’mı muhteşem? Yoksa yeni Kumru Caddesinde kömür satan hortlak Süleyman’mı muhteşem? Karar sizin...
DEVR-İ SÜLEYMAN’DAN GÜNÜMÜZE
Bu gün bizler padişahlarımızın yaşayamadığı şekilde yaşıyorsak, bu onların sayesinde olmuştur. Devri Süleyman zamanı Kanuni Sultan Süleyman Avrupa’ya doğru sefere çıkınca yol üzerindeki bütün krallar onun yanına gelir, atının üzengisindeki ayağını öptükten sonra konuşabilirlerdi.
Bu günlerde Erzurum’da kış olimpiyatlarının açılışı vardı. Tayyip Bey Yunan başbakanı YORGO PAPEANDREU’yu davet etti. Yorgo Erzurum’da konuşma yaptı. Türk uçakları Yunan adası üzerinde uçmuş. Yok Kıbrıs’tan çıkmadığımız için işgalci devletmişiz. Onun için bizi Avrupa Birliği’ne almayacaklarmış. Adama bak, misafir geldiği Erzurum’da Türkiye’ye posta koyuyor.
Sonuç: O günkü Türk büyükleri ile bu günkü Türk büyüklerinin arasındaki farkı görebiliyor musunuz.?
Yeni bir film yapıldı. Saidi Nursi bir sahnede bacak bacak üstüne atmış Atatürk’le konuşuyor. (Adem Atatürk’ü aşağılıyordu) Ey gafil yalaka filimci, Saidi Nursi ile külhanbey Sait’i karıştırıyorsun. Ona Bediuz-zaman derler, zamanın harikasıdır. O değil Atatürk’e, bir talebesinin karşısında bile bacak bacak üstüne atıp kıçını devirip konuşmaz.
Geçenlerde bir TV proğramında SEVANR00;NİSANYAN diye bir adamı konuşturdular. Türkiye’nin ekmeğini yiyen bu kefere bile Atatürk’ü televizyonda aşağıladı. Kim bu Nişanyan? Bir kavanoza pisleyip kavanozu karısının başına vurup parçalayan adam. Atamızı kimlerin ağzına düşürdük siz karar verin!!!