SESSİZ ÇOĞUNLUK
Geçtiğimiz haftalarda yaşanan öğrenci olaylarında, sayın bakanlarımızdan biri, elbisesi kirlenince öğrenciden şikayetçi olmuş, şimdi o öğrenci yargılanacakmış.
YÖK başkanımız da, öğrencilere biraz orantısız güç kullanılsa da, öğrencilerin olayları abarttıklarını ve kendi lehlerinde kullandıklarını düşünmekte. Birçok siyasetçimiz de öğrencilerin sınırlarını çok aşmış olduğu görüşünde. Öğrenci dediğin dersini çalışır, sınavlarını ezberler ve sınıfını geçer. Toplummuş, siyasetmiş, öğrenci haklarıymış bunlar onu ilgilendirmez. Nasıl olsa bu toplumda, herkesin hakkı gayet güzel korunduğundan, öğrencilerin ekstra bir çaba göstermelerine gerek kalmamakta. Sessiz çoğunluğun akıllı uslu gençleri olmak varken, sağı solu karıştırmanın bir manası olmasa gerek. Yoksa halen karşı çıkan, halen söz söyleyen birilerinin olduğu görülüp, yeni planlar ortaya çıkarılabilir.
Halkımız da, yaşadığı hayattan gayet memnun dizilerdeki kahramanlar için gözyaşı dökmekte. ‘Öyle bir geçer zaman ki’ dizisi neredeyse %53 reyting yapmış geçtiğimiz hafta. Alabildiğine duygusal, alabildiğine insanın duygularını zorlayan bir dizi olduğundan herkes dizideki Ali Babaya diş bilemekte. Aynı tip adamalardan belki yüzlercesini etrafımızda görürüz, sesimiz çıkmaz da dizi başrolündekilere bir öfkeleniriz sormayın gitsin. Önce dizi izlenir sonrada bir hafta kritiği yapılır. Asıl işimiz gücümüz buymuş giib dizinin senaryosunu da yeni baştan yazarız. İnsanlar kendilerini, komşularını unutur, ekrandaki sanal kişiliklere üzülür aylar boyu. Kimi siyasetçilerimiz de, bazı dizilerin toplumun ahlakını bozduğunu, yaşamımızı kötüleştirdiğini ileri sürerek, toplumdaki yozlaşmanın suçunu bu dizilere atıverir.Gerçek hayatlarını unutup, dünyayı renkli bir camın ekranından gören, binlerce insan da, bu söylenenlere inanıverir. Pürü- pak bir toplumun, hem yüz karası hem kurtarıcısı olur bu diziler. Kahramanlıklar, üzüntüler, hayaller dizilerin senaryolarından süzülüp gönlümüzde yaşanıverir. Merhamet duygularımızı, toplumsal dayanışmamamızı yaşayacağımız, protest kimliklerimizi sergileyeceğimiz yegane alanlar olur dizi ekranları.
Bir bardak çay, biraz kuruyemiş, kestane; sosyal hayatımızda canlanıverir birdenbire. Sanatsal faaliyetleri, yardım kuruluşlarını da ekranın altında beliren telefonlara gönderdiğimiz masajlarla destekleriz. Her bir mesaj, bir kişinin hayatını kurtarır rahatlığıyla döneriz bizi bekleyen uykularımıza. Geç saatte yayınlanan magazinlerden de hangi moda ikonu hangi partide, hangi eğlencede, ne giymiş, kimden ayrılıp kime gitmiş böylece haberimiz olur ve sosyal hayatımızı da böylece tamamlamanın rahatlığıyla yeni günü karşılarız. Gezi programlarıyla da hiç gitmediğimiz ülkelere gider, hiç görmeyeceğimiz, görmeyi düşünmediğimiz gezilerin yaşanmış hayalini kurarız. Yarışmalardan, hiç kazanamayacağımız kadar paralar hayal eder, evlenme programlarından yaşayamadığımız sevgilerin izini buluruz. Hayatımız sessiz, fakat çok renklidir. Dolu dolu yaşanmış bir ekran macerasının, kimseye zarar vermeden uzayıp giden bir hayatın, görünmez piyonları oluveririz. Ne sorunlar acıtır canımızı, ne gerçek sevgiler, ne de gerçek hüzünler. Kimseye başkaldırmadan, kimseyi kırmadan, kimseden korkmadan yaşarız hayatı. Aynı sahnede dönüp duran, onlarca başrol oyuncusunun peşine takılıp rahatça sürdürürüz hayatımızı. Zamanı gelince sahneye çıkar, birkaç yılda bir birinin peşine takılır, demokratik bir devlette yaşıyor olmanın huzurunu tadarız.
Böylece sessiz ve huzurlu bir çoğunluk olarak, tüm iktidar mensuplarının sevdiği, saydığı, baş tacı ettiği örnek vatandaşlar oluruz. Ödülümüz yeni diziler, yeni kahramanlar, yeni sansasyonlar olur en kralından. Şimdi bu öğrencilerin huzurumuzu bozmaya, sessiz sakin akıp giden bu hayatı bulandırmaya, hakları var mı sorarım size?