HOŞGÖRÜ CEHENNEMİ
Yeryüzünün en hoşgörülü toplumunun bir üyesi olmak bana her zaman gurur vermiştir.
Kolay da değil yani… Biz ki; Mevlanaların, Nasrettinlerin, Yunusların torunlarıyız.
Onların bize bıraktığı mirası eksiksiz sahipleniyoruz. Her nesil, böyle bir emaneti geçmişten geleceğe taşıyamaz.
Ama biz görevimizi eksiksiz yerine getiriyoruz.
Zaten dünya toplumlarının azıcık aklı olsaydı, bizim hoşgörü ve mizah anlayışımızdan yararlanmaya çalışırdı.
Ama nerdeee… Adamlar burunlarının dikine gitmekle meşguller…
Oysa bu zenginliğimizden örnek alınsaydı, didişmelere ve savaşlara gerek kalmazdı.
Sosyologlar, tarih bilimciler, hatta koca koca ekonomistler ne iş yaparlar; anlamıyorum.
Biz o kadar bilge bir toplumuz ki; Mevlana Hazretlerinin “ Ne olursan ol, yine gel…” sözünü günümüz Türkçesine “Ne olursan ol, git ve gözümden kaybol…” olarak değiştirebilme olgunluğunu göstermişiz.
Demek ki; o dönemin Türkçesinde bir takım anlam ve ifade aksaklıkları vardı. Şükür ki; dilimiz geliştikçe Mevlana’nın ne demek istediğini yüzyıllar sonra ancak çözebildik.
Sonuçta o sözler günümüz koşullarına uyarlanmıştır. Yoksa o gün ki haliyle kalsaydı maazallah kan gövdeyi götürebilirdi.
Eğer biz bu sorunu çözemeyip, bu tercümeyi yapamamış olsaydık, başka fikirlere tahammülsüzlük konusunda engin bir hoşgörüye sahip olamazdık.
Mesela töre cinayetleri, bir takım entel çevrelerde feodal yapının ilkel bir yansıması olarak algılanmıştır.
Ne büyük yanılgı… Oysa töre cinayetleri ya da kan davaları olmasaydı, hayvanlar arasında yaşanan “tabiatta denge” unsuru bizim toplumda olamayacaktı.
Bir aslanın bir ceylanı öldürmesine ses çıkarmayan sözüm ona hümanistler, söz konusu “insan” olunca yüksek perdeden hamaset nutukları atıyorlar.
Bu çevreler hiç kusura bakmasınlar. Hayvan bir canlıysa, insan da canlıdır. Hayvan, hayvanlığını yaparak tabiatta dengeye katkı sağlarken, insanoğlunun çorbada tuzunun olmaması çok büyük ayıp olurdu.
Gerçi geldiğimiz noktada hayvan ve bitki türleri azalmış, ekolojik dengenin içine… bade koyulmuş ve özellikle insan denen varlık, aradığı huzuru ve sükuneti hala bulamamıştır.
Ama bunda toplum olarak bizim suçumuz yoktur. Çünkü biz, bütün bunlar için amansız bir mücadele verirken, dünya toplumları resmen uyuyorlardı.
Onlar; canlılar arasında kurulan dengeye katkı sağlamada hoş görü sahibi değilse, biz ne yapalım?
Dersimizin(!) başına dönecek olursak, çokbilmişlerin töre cinayeti olarak aşağıladığı hadiseler, modern toplumlarda olması gereken çağdaş uygulamalardır.
Örneğin diğer toplumlar bilime, tekniğe, kültüre, sanata, spora uzak durma konusunda bizim kadar hoş görü sahibi değiller.
Ama biz uzak durmayı başarabiliyoruz. Bu duruşun özgürlüğünü sonuna kadar yaşayabiliyoruz.
Zaten özgürlük de budur. Onlar yanlış biliyorlar.
Sorarım size; hangi toplumda en temiz caddede yürürken yere tükürebiliyorsunuz.
Elbette bu; yüksek hoş görü medeniyetinin yansımasıdır. Aynı zamanda özgürlüğün de nişanesidir bu… “Tükürürüm böyle hayatın içine” diyebilme özgürlüğüdür. Bunu yapamayan toplumlara acımak, merhamet etmek bir insanlık borcudur.
Yine bizde özellikle şehir içinde aracının camını ve müziğini sonuna kadar açan görgüsüzlere karşı engin bir hoş görü söz konusudur. Bu; aynı zamanda görgüsüzün özgürlüğüne saygıdır.
Ben size daha ne örnekler verirdim. Yazık ki; yerim kalmadı.
Velhasıl bu konularda atılan boş nutuklara sakın kanmayın. Çünkü mesele böyleyken böyledir. HOŞÇAKALIN.