MENDERES - ÖZAL - ERDOĞAN
1950 yılında rahmetli Menderes hükümetin başına geçtiğinde, Türkiye bir yoksulluk ülkesi gibiydi. (Yoklar ülkesiydi). Önceki yönetimden bir enkaz devralınmıştı. İş makinalarını ancak ecnebi flimlerde görüyorduk. Aile reislerinden alınan 12 lira yol parasıyla güya yollar yapılmaya çalışılıyordu. Yol yapımı, kazmalarla insanlar tarafından açılan yolların, yine el emeği ile kırılan taşların yollara döşenmesiyle oluyordu.
İnsanlar çok fakirdi. Yol paralarını çok az kişi ödeyebiliyordu. Yol paralarını ödeyemeyen insanlar, iller arası yollarda çalıştırılıyordu. Bizim bölgemize; Koç Boynuzu yolunu veriyorlardı. 12 lira yol parası yerine burada 1.5 metre yol döşettiriyorlardı. İnsanlar çevreden sırtlarıyla taş taşıyorlar, kendi getirdikleri çekiçlerle kırıyorlar ve bu taşlarla tek şeritli bir yolu döşüyorlardı. Yol döşeyenler arasında bazen taş yüzünden kavgalar da oluyordu. Bir de hayvan sayım parası vardı. Herkes hayvanlarını beyan edip, muhtarlara yazdırıyordu. Sonra da parayı ödemeyince hayvan sırkat kalırdı. Sırkat memurlarıyla köylüler arasında bir kovalamaca başlardı. Keçinin vergisi 80 kuruştu. Hem süt hem yapağı hesabı yapılırdı.
Fındık yok denecek kadar azdı. Köylü mısır tarlasına aç kalırız diye fındık dikmiyordu. Bir kısım çiftçilerin mısırı da Mayıs ayında biterdi. Ürettiği fındık ise çok az ve ucuzdu. İnsanların köyde giyimi genelde, kendi dokuma tezgahlarında dokunan kendir ipliğinden yapılan kalın bir bezdi. Yaz aylarında biraz yaşlı insanlar bu bezden yapılan pantalon, gömlek giyerlerdi.Nüfus hızla artıyordu. Açlık, çok tehlikeli boyutlara çıkmıştı. Rahmetli Menderes Çorum’dan 40 krş’a buğday alır, bunu Karadeniz’de 20 krş’a sattırırdı. Bu buğday olmasa zaman zaman Afrika’da görülen açlık Türkiye’de de olabilirdi. İlkönce millet bundan çok memnun oldu, fakat aşırı nüfus artışı bunu da yetersiz hale getirdi. Bu sefer buğday veresiye verilmeye başlandı. Parayı durumu olanlar verdi, veremeyeninki çizildi. Kütahya gübre fabrikası tarımı yeter hale getirmişti. Hergün yeni yeni fabrikalar açılıyordu. Margarin yağı peşinden çeşit çeşit dokumalar, lastik ayakkabılar üretiliyordu.
Amerika 1950 yılına kadar kendi kullandığı silahları ücretsiz veriyordu. Menderes bu malzemelerin taşınma navlonlarından zora düşmüştü. Bu dev gelişmeyi İsmet Paşa içine sindiremiyordu. İktidar, muhalefet ilişkileri hergün daha da kötüye gidiyordu. Türkiye’den kağnı arabası politikası kalkmıştı. Yerine iş makineleri ve traktörler geldi. Açlık tehlikesi ortadan kaldırıldı. Ordu baştan sona yeniden tesis edildi. Amerika’dan o kadar çok malzeme geliyordu ki, bunların çok az bir bölümünü Türk gemileri taşıyabiliyorlardı. O tarihlerde Yunanistan’da deniz ticaret gemileri fazlaydı.
Navlon ödemede zora düşen Menderes ticaret filosunu özel teşebbüse devredip, geliştiriyordu. Türkiye hiç bir şeyi olmayan bir enkazdan o zamana göre donanmış bir ülke oldu. Sertleşen siyasette: İnönü, Atatürk inkilapları elden gidiyorcümlesini tekrar edip, duruyordu. Özgürlük yanı olan Menderes de :Bu millet 30 senedir sizin inkilaplarınızı benimsememişse, ben jandarmanın süngüsüyle sizin inkilaplarınızı millete zorla kabul ettiremem diyordu. Menderes de vatan cephesi diye bir gençlik teşkilatı kurdurmuştu. R00;Pr. Dr. Ahmad Tahir Satoğ, Fatsa’da sıtma mücadele doktoru idi. El altından bizi ileri sürdü ve Fatsa’da kuruculuğunu biz yapmış olduk. Herhalde bu çok devam etmedi ve kapatıldı. İsmet Paşa herşeyi istismar ediyor ve kavgacılık yapıyordu. Menderes de oylarını kaybetmemek için islami faaliyetlere yönelmişti. Kur’an kursları ve İmam Hatip Liseleri açılması hızlandırıldı. Yaptığımız bunca hizmetle birlikte 40 bin tane de köy camiileri yaptırdık diyordu. Konya’da yaptığı bir konuşmada; (Türk Milleti müslümandır ve müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icabatı yerine getirilecektir.) demişti. Muhalifler bir hırsızlık iftirası çıkarmıştı. Bunu o kadar yaygın bir şekilde yaptılar ki, Menderes hariç biz bile inanır olmuştuk. Kulak radyosu diye bir iftira kampanyası başlatmışlardı, ta dağın başındaki çobana bile bu iftira ulaştırılmıştı. Neticeyi biliyoruz. 27 MAYIS.
Yassıada bir siyasi mahkeme idi. Baştan sona bir zulümdü. Şimdi anlıyorum. Yassıada mahkemelerinin bir de iyi tarafı varmış. D.P’nin tüm kadrosu burada aklandı. Hiçbir zimmet bulunamadı. Bunu da bir iyilik kabul etmek lazım. Rahmetli Menderes ve kadrosunun aklanması taraftarların sayısını artırmıştı. İdamdan bir gün önce: Hasta iyi olunca idam edilecek diye radyodan bildirilmişti. Milletin tepkisi ölçülmek istenmişti. Millet kıvılcım bekleyen benzin gibiydi. Harekatı başlatacak üniversite gençliği karşı tarafın elindeydi. Buna çok üzülmüştük. Şimdi hayırlı olmuş diyorum. İç kavga Türkiye’yi yakardı. Laik zemin daralıyor diye Amerika seyirciydi. Şimdi de eksen kayması deniyor. Sayın başvekilin uğradığı iftirayı da görüyoruz. (devam edecek.. )