Geçmiş Zaman Olur Ki Hayali Cihan Değer (2)
Geçmiş Zaman Olur Ki Hayali
Cihan Değer (2)
Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim anacım…
Şimdi hepimizin malumu bizler biraz savruk insanlarız. Bir Fatsalı şayet ayda bin lira kazanıyorsa ne yapıp eder ayda iki bin lira harcamayı başarır. Bir Çaykaralı ise ayda bin lira kazanıyorsa ne yapıp eder yüz lira ile geçinip ayda dokuz yüz lirasını tasarruf eder.
Bizler oğlumuzu ya da kızımızı evlendirirken mutlaka fındığı kollar değil bir yıllık fındık parasını evelallah en az iki yıllık fındık parasını harcar bir o kadar da faizle borçlanırız. Çaykara’da ise önce iki gencin sözü kesilir sonra bu ikisi anne ve babalarının bilgisi dahilinde ama sanki onların haberi yokmuş gibi kaçarlar böylelikle ne kız tarafı cehiz verir ne oğlan tarafı takı yapar ne de ortada düğün masrafı olur. Orada yaşadığım üç yıl boyunca kaçarak masrafsız evlenen yüzlerce genç çift gördüm. Hafızamı zorluyorum da sadece bir tane düğünle evlenen çift hatırlayabiliyorum.
Çaykara ‘da ölünce arkalarından oldukça yüklü mevduat bırakan yoksul insanlar gördüm. Yine asgari ücretle dikilen apartmanlara tanık oldum. İşte bu nedenlerle derim ki bizim ülkenin insanının her biri Çaykaralı kadar ekonomiden anlasa çok fazla sayıda büyük kapital sahibi insanlarımız olur ve ülkemiz çok zengin olurdu. Ne yazık ki Çaykara küçük bir yer. Ekonomik nedenlerle göç veriyor. Göç eden Çaykaralı özünü korusa bile maalesef gittiği yerlerden de etkileniyor. Ekonomik dehası yaşadığı yere göre zayıflayabiliyor. Keşke bozulmasalar, keşke gittikleri yörelere de bu özelliklerini aşılayabilseler.
İnsan o kadar çetin doğa koşullarını görünce memleketinin kıymetini daha iyi anlıyor. Bizim köylerimizde tembellikten ekilmeyen bahçelere, heba olan zenginliğimize üzülüyor. Bizim buralarda çoğu köyde ne eksen biter. Bahçelerimiz, toprağımız bereketlidir. Orası öyle mi? Bir kere toprak yok. Her taraf çok dik yamaç ve zemin kayalık. Kayalıkların üstündeki çok sığ toprak bulunduğu yüzeyden, rüzgardan, doğa koşullarından aşağı akar. Çalışkan yöre kadınları sırtlarındaki heylerle hiç yorulmadan ve usanmadan onları sürekli yukarı taşır. Sonra ekmeye çalışırlar. İlk rüzgarda üstleri fasülye yada mısır ekili alan yine aşağıya kayar. Mahsül heba olur. Orayı ve çetin koşulları görse bizim köylümüz bahçelerini öpüp başlarına koyar. Tembellik yapacağına şevkle çalışıp sebzenin envai çeşidini yetiştirir. Şimdi ne uğraşıcam deyip pazardan almayı tercih ediyor. İçlerine biraz Çaykaralı ruhu kaçsa sebze yetiştirmede Çarşamba ovasını geçmemiz garanti.
İneğini gezdireceği, otlatacağı düz bir alan yoktur, Çaykaralı kadınların. Ama her kadın inatla inek besler. Bütün yıl boyunca yaptıkları en yoğun en kesintisiz iş buldukları her yerden, yol kenarlarından, yamaçlardan ot kesmektir. Her sene en az bir kadın ot keserken yamaçlardan yuvarlanır hayatını kaybeder. Bizim her biri verimli bir otlak olan fındık bahçelerimizde inek bakan azdır. Her köyde inek sahipleri sayılıdır. Bizim insanımız da Çaykara’nın kadınları kadar azimli olsa musluklarımızdan su yerine süt akar…
Çaykara yaylaları, zifiri koyu çamları, yaylalarında rengarenk çiçek tarlaları, temiz havası, güzel yürekli insanları ile görülmesi gerekli bir yer. Bu arada şayet hala görmediyseniz hepinize hiç olmazsa bir kere Uzungöl’ü görmenizi öneririm.
Tabii bu öneri sadece kadınlarımıza. Bir de gittiğinizde kadınların giyim kuşamına dikkat edin. Onların öyle sizin gibi bir giydiğini bir daha giymemek gibi lüksleri yok. Zaten gardıroplarında doğru dürüst elbise yok. Gardıroptaki elbiselerin tümü kocalarına ait. O yüzden siz siz olun zinhar kocalarınızı oraya götürmeyin. Şık giyinerek jilet gibi ütülü takım elbiseleri ile ortalıkta salınmaktan başka bir şey yapmayan hemcinslerini görüp onların etrafında pervane olan karılarını görürlerse evliliğiniz tehlikeye girebilir(!)
Savurgan olmayan, çalışkan bir ülkede yaşamamız dileği ile bereketin eksik olmadığı bol güneşli günler dilerim efendim.