BURNUMUZDAN KIL ALDIRMIYORUZ
Hiç kimse birbirini kandırmasın.
Fatsa olarak önümüzde duran en büyük takoz; birbirimize hasetle, kıskançlıkla ve vurdumduymazlıkla sergilediğimiz tavırdır.
Bu memlekette nice değerler barınıyor. İş âleminden sanata, basından esnafına, eğitimden siyasete ve spordan bürokrasiye kadar nice değerlerimiz var. Geçmişte de vardı, bu gün de var.
Bunca değerlerimiz varken Fatsa olarak “uçmamız” gerekmez miydi? Dışarıdan bakıldığında güzel yönleriyle takdir toplayan Fatsa’mız, çok daha ileri noktalarda olamaz mıydı?
Olamazdı… Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık, başkalarını işe yaramaz, beş para etmez olarak algıladığımız sürece olamazdı.
Hiç birimiz bir başkasından daha masum değiliz. Bu bir yanılgıdır.
Kendimiz, zannettiğimiz kadar dürüst değiliz. Kem gözle baktıklarımız da en az bizim kadar değerlidir. Ya da en az bizim kadar dürüst, düzgün ve masum değildir.
Hiç kimseyi işaret ediyor değilim. Eğer birilerini işaret etmek gibi bir mecburiyet doğacaksa, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek mümkündür.
Çünkü bu durumda polemikten öteye geçilemez. Ya da kişisel çatışmaların yaşandığı derin kuyulardan çıkılamaz.
Gücü elinde bulunduranların, desteğe ve güce ihtiyacı olanlara duyarsız yaklaşımları devam ettiği sürece Fatsa’nın makûs talihi değişmeyecektir.
Üzülmemek elde değil… “Küçük dağları yaratanlar” olarak hiç kimseyi beğenmiyoruz.
Bünyemizin her bir hücresini “ego” virüsü kaplamış durumda… Haddinden fazla şişmiş “ben” duygusuyla sergilediğimiz yaklaşımlar hangi yaraya merhem olabilir acaba? Bizi beğensinler… Bize ilgi göstersinler… Bize sıcak davransınlar… Hep biz ayrıcalıklı olalım… Hep bize yardımcı olunsun… Hep biz hak edelim… Biz daha yetenekliyiz… Biz daha asiliz… vs.
Eeee? Bu anlayışa göre başkalarına, diğerlerine, ötekilere yaşama hakkı nerede? Onlar da bu memleketin çocuğuysa, onları yok saymak niye?
Onlar sizin varlığınızı kabul edecek, ama siz onları inkâr edeceksiniz.
İnsani olmayan bunca duyarsızlıklara rağmen “En iyi Fatsa’lı biziz” diyeceksiniz
Peki, bunun ölçüsü ne? Neye göre en iyi Fatsalı sizsiniz? Ne oldu da en iyi Fatsalı siz oldunuz?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum. “En iyi Fatsalı” olabilmek için dikkate aldığınız kriter nedir?
Para mı? Sosyal nüfuz mu? Hak ederek veya hak etmeyerek geldiğiniz mevki ya da mevzi mi? Soyluluk anlayışı mı?
Nedir yani? Biri bana azıcık bunu izah etse de biraz aydınlansam.
Sahibi olduğunuz avantajlı konumların, eğer diğerlerine yararı yoksa bu nasıl Fatsalılık o zaman?
Ben size açık söyleyeyim. Bu memleketin insanları, aidiyet duygusu bakımından büyük bir aşınma yaşamaktadır.
Bundan en çok kimin gurur duyacağını kestiremiyorum doğrusu…
Başkalarını düşünüyormuş gibi yapanların sayısında ciddi bir düşüş olmadıkça, acı çeken insanların sayısında da düşüş olmayacaktır.
Bir taraf elinde bulundurduğu avantajların sefasını sürerken, diğer taraf kaderine terk ediliyorsa, yetişen değerlerimize tepeden bakılıyorsa ve burnumuzdan kıl aldırmıyorsak, geriye söylenecek pek de bir şey kalmıyor.
Zaman zaman çeşitli çevrelerde Fatsa basınının ağır eleştirilere maruz kaldığını ve suçlandığını duyuyorum. Bu ifadeleri kullananlar belki haklılar, belki haksızlar.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var: Sen neysen, Fatsa basını da odur.
Kendimizi boşu boşuna yormayalım. HOŞÇAKALIN Hiç kimse birbirini kandırmasın.
Fatsa olarak önümüzde duran en büyük takoz; birbirimize hasetle, kıskançlıkla ve vurdumduymazlıkla sergilediğimiz tavırdır.
Bu memlekette nice değerler barınıyor. İş âleminden sanata, basından esnafına, eğitimden siyasete ve spordan bürokrasiye kadar nice değerlerimiz var. Geçmişte de vardı, bu gün de var.
Bunca değerlerimiz varken Fatsa olarak “uçmamız” gerekmez miydi? Dışarıdan bakıldığında güzel yönleriyle takdir toplayan Fatsa’mız, çok daha ileri noktalarda olamaz mıydı?
Olamazdı… Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık, başkalarını işe yaramaz, beş para etmez olarak algıladığımız sürece olamazdı.
Hiç birimiz bir başkasından daha masum değiliz. Bu bir yanılgıdır.
Kendimiz, zannettiğimiz kadar dürüst değiliz. Kem gözle baktıklarımız da en az bizim kadar değerlidir. Ya da en az bizim kadar dürüst, düzgün ve masum değildir.
Hiç kimseyi işaret ediyor değilim. Eğer birilerini işaret etmek gibi bir mecburiyet doğacaksa, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek mümkündür.
Çünkü bu durumda polemikten öteye geçilemez. Ya da kişisel çatışmaların yaşandığı derin kuyulardan çıkılamaz.
Gücü elinde bulunduranların, desteğe ve güce ihtiyacı olanlara duyarsız yaklaşımları devam ettiği sürece Fatsa’nın makûs talihi değişmeyecektir.
Üzülmemek elde değil… “Küçük dağları yaratanlar” olarak hiç kimseyi beğenmiyoruz.
Bünyemizin her bir hücresini “ego” virüsü kaplamış durumda… Haddinden fazla şişmiş “ben” duygusuyla sergilediğimiz yaklaşımlar hangi yaraya merhem olabilir acaba? Bizi beğensinler… Bize ilgi göstersinler… Bize sıcak davransınlar… Hep biz ayrıcalıklı olalım… Hep bize yardımcı olunsun… Hep biz hak edelim… Biz daha yetenekliyiz… Biz daha asiliz… vs.
Eeee? Bu anlayışa göre başkalarına, diğerlerine, ötekilere yaşama hakkı nerede? Onlar da bu memleketin çocuğuysa, onları yok saymak niye?
Onlar sizin varlığınızı kabul edecek, ama siz onları inkâr edeceksiniz.
İnsani olmayan bunca duyarsızlıklara rağmen “En iyi Fatsa’lı biziz” diyeceksiniz
Peki, bunun ölçüsü ne? Neye göre en iyi Fatsalı sizsiniz? Ne oldu da en iyi Fatsalı siz oldunuz?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum. “En iyi Fatsalı” olabilmek için dikkate aldığınız kriter nedir?
Para mı? Sosyal nüfuz mu? Hak ederek veya hak etmeyerek geldiğiniz mevki ya da mevzi mi? Soyluluk anlayışı mı?
Nedir yani? Biri bana azıcık bunu izah etse de biraz aydınlansam.
Sahibi olduğunuz avantajlı konumların, eğer diğerlerine yararı yoksa bu nasıl Fatsalılık o zaman?
Ben size açık söyleyeyim. Bu memleketin insanları, aidiyet duygusu bakımından büyük bir aşınma yaşamaktadır.
Bundan en çok kimin gurur duyacağını kestiremiyorum doğrusu…
Başkalarını düşünüyormuş gibi yapanların sayısında ciddi bir düşüş olmadıkça, acı çeken insanların sayısında da düşüş olmayacaktır.
Bir taraf elinde bulundurduğu avantajların sefasını sürerken, diğer taraf kaderine terk ediliyorsa, yetişen değerlerimize tepeden bakılıyorsa ve burnumuzdan kıl aldırmıyorsak, geriye söylenecek pek de bir şey kalmıyor.
Zaman zaman çeşitli çevrelerde Fatsa basınının ağır eleştirilere maruz kaldığını ve suçlandığını duyuyorum. Bu ifadeleri kullananlar belki haklılar, belki haksızlar.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var: Sen neysen, Fatsa basını da odur.
Kendimizi boşu boşuna yormayalım. HOŞÇAKALIN Hiç kimse birbirini kandırmasın.
Fatsa olarak önümüzde duran en büyük takoz; birbirimize hasetle, kıskançlıkla ve vurdumduymazlıkla sergilediğimiz tavırdır.
Bu memlekette nice değerler barınıyor. İş âleminden sanata, basından esnafına, eğitimden siyasete ve spordan bürokrasiye kadar nice değerlerimiz var. Geçmişte de vardı, bu gün de var.
Bunca değerlerimiz varken Fatsa olarak “uçmamız” gerekmez miydi? Dışarıdan bakıldığında güzel yönleriyle takdir toplayan Fatsa’mız, çok daha ileri noktalarda olamaz mıydı?
Olamazdı… Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık, başkalarını işe yaramaz, beş para etmez olarak algıladığımız sürece olamazdı.
Hiç birimiz bir başkasından daha masum değiliz. Bu bir yanılgıdır.
Kendimiz, zannettiğimiz kadar dürüst değiliz. Kem gözle baktıklarımız da en az bizim kadar değerlidir. Ya da en az bizim kadar dürüst, düzgün ve masum değildir.
Hiç kimseyi işaret ediyor değilim. Eğer birilerini işaret etmek gibi bir mecburiyet doğacaksa, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek mümkündür.
Çünkü bu durumda polemikten öteye geçilemez. Ya da kişisel çatışmaların yaşandığı derin kuyulardan çıkılamaz.
Gücü elinde bulunduranların, desteğe ve güce ihtiyacı olanlara duyarsız yaklaşımları devam ettiği sürece Fatsa’nın makûs talihi değişmeyecektir.
Üzülmemek elde değil… “Küçük dağları yaratanlar” olarak hiç kimseyi beğenmiyoruz.
Bünyemizin her bir hücresini “ego” virüsü kaplamış durumda… Haddinden fazla şişmiş “ben” duygusuyla sergilediğimiz yaklaşımlar hangi yaraya merhem olabilir acaba? Bizi beğensinler… Bize ilgi göstersinler… Bize sıcak davransınlar… Hep biz ayrıcalıklı olalım… Hep bize yardımcı olunsun… Hep biz hak edelim… Biz daha yetenekliyiz… Biz daha asiliz… vs.
Eeee? Bu anlayışa göre başkalarına, diğerlerine, ötekilere yaşama hakkı nerede? Onlar da bu memleketin çocuğuysa, onları yok saymak niye?
Onlar sizin varlığınızı kabul edecek, ama siz onları inkâr edeceksiniz.
İnsani olmayan bunca duyarsızlıklara rağmen “En iyi Fatsa’lı biziz” diyeceksiniz
Peki, bunun ölçüsü ne? Neye göre en iyi Fatsalı sizsiniz? Ne oldu da en iyi Fatsalı siz oldunuz?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum. “En iyi Fatsalı” olabilmek için dikkate aldığınız kriter nedir?
Para mı? Sosyal nüfuz mu? Hak ederek veya hak etmeyerek geldiğiniz mevki ya da mevzi mi? Soyluluk anlayışı mı?
Nedir yani? Biri bana azıcık bunu izah etse de biraz aydınlansam.
Sahibi olduğunuz avantajlı konumların, eğer diğerlerine yararı yoksa bu nasıl Fatsalılık o zaman?
Ben size açık söyleyeyim. Bu memleketin insanları, aidiyet duygusu bakımından büyük bir aşınma yaşamaktadır.
Bundan en çok kimin gurur duyacağını kestiremiyorum doğrusu…
Başkalarını düşünüyormuş gibi yapanların sayısında ciddi bir düşüş olmadıkça, acı çeken insanların sayısında da düşüş olmayacaktır.
Bir taraf elinde bulundurduğu avantajların sefasını sürerken, diğer taraf kaderine terk ediliyorsa, yetişen değerlerimize tepeden bakılıyorsa ve burnumuzdan kıl aldırmıyorsak, geriye söylenecek pek de bir şey kalmıyor.
Zaman zaman çeşitli çevrelerde Fatsa basınının ağır eleştirilere maruz kaldığını ve suçlandığını duyuyorum. Bu ifadeleri kullananlar belki haklılar, belki haksızlar.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var: Sen neysen, Fatsa basını da odur.
Kendimizi boşu boşuna yormayalım. HOŞÇAKALIN Hiç kimse birbirini kandırmasın.
Fatsa olarak önümüzde duran en büyük takoz; birbirimize hasetle, kıskançlıkla ve vurdumduymazlıkla sergilediğimiz tavırdır.
Bu memlekette nice değerler barınıyor. İş âleminden sanata, basından esnafına, eğitimden siyasete ve spordan bürokrasiye kadar nice değerlerimiz var. Geçmişte de vardı, bu gün de var.
Bunca değerlerimiz varken Fatsa olarak “uçmamız” gerekmez miydi? Dışarıdan bakıldığında güzel yönleriyle takdir toplayan Fatsa’mız, çok daha ileri noktalarda olamaz mıydı?
Olamazdı… Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık, başkalarını işe yaramaz, beş para etmez olarak algıladığımız sürece olamazdı.
Hiç birimiz bir başkasından daha masum değiliz. Bu bir yanılgıdır.
Kendimiz, zannettiğimiz kadar dürüst değiliz. Kem gözle baktıklarımız da en az bizim kadar değerlidir. Ya da en az bizim kadar dürüst, düzgün ve masum değildir.
Hiç kimseyi işaret ediyor değilim. Eğer birilerini işaret etmek gibi bir mecburiyet doğacaksa, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek mümkündür.
Çünkü bu durumda polemikten öteye geçilemez. Ya da kişisel çatışmaların yaşandığı derin kuyulardan çıkılamaz.
Gücü elinde bulunduranların, desteğe ve güce ihtiyacı olanlara duyarsız yaklaşımları devam ettiği sürece Fatsa’nın makûs talihi değişmeyecektir.
Üzülmemek elde değil… “Küçük dağları yaratanlar” olarak hiç kimseyi beğenmiyoruz.
Bünyemizin her bir hücresini “ego” virüsü kaplamış durumda… Haddinden fazla şişmiş “ben” duygusuyla sergilediğimiz yaklaşımlar hangi yaraya merhem olabilir acaba? Bizi beğensinler… Bize ilgi göstersinler… Bize sıcak davransınlar… Hep biz ayrıcalıklı olalım… Hep bize yardımcı olunsun… Hep biz hak edelim… Biz daha yetenekliyiz… Biz daha asiliz… vs.
Eeee? Bu anlayışa göre başkalarına, diğerlerine, ötekilere yaşama hakkı nerede? Onlar da bu memleketin çocuğuysa, onları yok saymak niye?
Onlar sizin varlığınızı kabul edecek, ama siz onları inkâr edeceksiniz.
İnsani olmayan bunca duyarsızlıklara rağmen “En iyi Fatsa’lı biziz” diyeceksiniz
Peki, bunun ölçüsü ne? Neye göre en iyi Fatsalı sizsiniz? Ne oldu da en iyi Fatsalı siz oldunuz?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum. “En iyi Fatsalı” olabilmek için dikkate aldığınız kriter nedir?
Para mı? Sosyal nüfuz mu? Hak ederek veya hak etmeyerek geldiğiniz mevki ya da mevzi mi? Soyluluk anlayışı mı?
Nedir yani? Biri bana azıcık bunu izah etse de biraz aydınlansam.
Sahibi olduğunuz avantajlı konumların, eğer diğerlerine yararı yoksa bu nasıl Fatsalılık o zaman?
Ben size açık söyleyeyim. Bu memleketin insanları, aidiyet duygusu bakımından büyük bir aşınma yaşamaktadır.
Bundan en çok kimin gurur duyacağını kestiremiyorum doğrusu…
Başkalarını düşünüyormuş gibi yapanların sayısında ciddi bir düşüş olmadıkça, acı çeken insanların sayısında da düşüş olmayacaktır.
Bir taraf elinde bulundurduğu avantajların sefasını sürerken, diğer taraf kaderine terk ediliyorsa, yetişen değerlerimize tepeden bakılıyorsa ve burnumuzdan kıl aldırmıyorsak, geriye söylenecek pek de bir şey kalmıyor.
Zaman zaman çeşitli çevrelerde Fatsa basınının ağır eleştirilere maruz kaldığını ve suçlandığını duyuyorum. Bu ifadeleri kullananlar belki haklılar, belki haksızlar.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var: Sen neysen, Fatsa basını da odur.
Kendimizi boşu boşuna yormayalım. HOŞÇAKALIN Hiç kimse birbirini kandırmasın.
Fatsa olarak önümüzde duran en büyük takoz; birbirimize hasetle, kıskançlıkla ve vurdumduymazlıkla sergilediğimiz tavırdır.
Bu memlekette nice değerler barınıyor. İş âleminden sanata, basından esnafına, eğitimden siyasete ve spordan bürokrasiye kadar nice değerlerimiz var. Geçmişte de vardı, bu gün de var.
Bunca değerlerimiz varken Fatsa olarak “uçmamız” gerekmez miydi? Dışarıdan bakıldığında güzel yönleriyle takdir toplayan Fatsa’mız, çok daha ileri noktalarda olamaz mıydı?
Olamazdı… Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık, başkalarını işe yaramaz, beş para etmez olarak algıladığımız sürece olamazdı.
Hiç birimiz bir başkasından daha masum değiliz. Bu bir yanılgıdır.
Kendimiz, zannettiğimiz kadar dürüst değiliz. Kem gözle baktıklarımız da en az bizim kadar değerlidir. Ya da en az bizim kadar dürüst, düzgün ve masum değildir.
Hiç kimseyi işaret ediyor değilim. Eğer birilerini işaret etmek gibi bir mecburiyet doğacaksa, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmek mümkündür.
Çünkü bu durumda polemikten öteye geçilemez. Ya da kişisel çatışmaların yaşandığı derin kuyulardan çıkılamaz.
Gücü elinde bulunduranların, desteğe ve güce ihtiyacı olanlara duyarsız yaklaşımları devam ettiği sürece Fatsa’nın makûs talihi değişmeyecektir.
Üzülmemek elde değil… “Küçük dağları yaratanlar” olarak hiç kimseyi beğenmiyoruz.
Bünyemizin her bir hücresini “ego” virüsü kaplamış durumda… Haddinden fazla şişmiş “ben” duygusuyla sergilediğimiz yaklaşımlar hangi yaraya merhem olabilir acaba? Bizi beğensinler… Bize ilgi göstersinler… Bize sıcak davransınlar… Hep biz ayrıcalıklı olalım… Hep bize yardımcı olunsun… Hep biz hak edelim… Biz daha yetenekliyiz… Biz daha asiliz… vs.
Eeee? Bu anlayışa göre başkalarına, diğerlerine, ötekilere yaşama hakkı nerede? Onlar da bu memleketin çocuğuysa, onları yok saymak niye?
Onlar sizin varlığınızı kabul edecek, ama siz onları inkâr edeceksiniz.
İnsani olmayan bunca duyarsızlıklara rağmen “En iyi Fatsa’lı biziz” diyeceksiniz
Peki, bunun ölçüsü ne? Neye göre en iyi Fatsalı sizsiniz? Ne oldu da en iyi Fatsalı siz oldunuz?
Gerçekten bunu çok merak ediyorum. “En iyi Fatsalı” olabilmek için dikkate aldığınız kriter nedir?
Para mı? Sosyal nüfuz mu? Hak ederek veya hak etmeyerek geldiğiniz mevki ya da mevzi mi? Soyluluk anlayışı mı?
Nedir yani? Biri bana azıcık bunu izah etse de biraz aydınlansam.
Sahibi olduğunuz avantajlı konumların, eğer diğerlerine yararı yoksa bu nasıl Fatsalılık o zaman?
Ben size açık söyleyeyim. Bu memleketin insanları, aidiyet duygusu bakımından büyük bir aşınma yaşamaktadır.
Bundan en çok kimin gurur duyacağını kestiremiyorum doğrusu…
Başkalarını düşünüyormuş gibi yapanların sayısında ciddi bir düşüş olmadıkça, acı çeken insanların sayısında da düşüş olmayacaktır.
Bir taraf elinde bulundurduğu avantajların sefasını sürerken, diğer taraf kaderine terk ediliyorsa, yetişen değerlerimize tepeden bakılıyorsa ve burnumuzdan kıl aldırmıyorsak, geriye söylenecek pek de bir şey kalmıyor.
Zaman zaman çeşitli çevrelerde Fatsa basınının ağır eleştirilere maruz kaldığını ve suçlandığını duyuyorum. Bu ifadeleri kullananlar belki haklılar, belki haksızlar.
Ama gözden kaçan önemli bir nokta var: Sen neysen, Fatsa basını da odur.
Kendimizi boşu boşuna yormayalım. HOŞÇAKALIN