Öyle Bir Geçer Zaman ki...
Öyle Bir Geçer Zaman ki...
Yıllar sonra doğup büyüdüğün şehre dönmenin bazı güzel, hoş tarafları var. Ummadığın bir köşe başından, karşılaştığın bir eski yapıdan, herhangi bir sokağın ucundan eski bir anı, yaşanmışlıklar boy gösteriveriyor.
Bazen tatlı bir gülümseme süzülüyor anılardan bazen kahrolası bir hıçkırık düğümleniyor gırtlağa. Benim gibi tam olarak uzaklaşmasanız da yine de geri dönmek tuhaf bir durum. Eski dostlarınızın yakınında ama onlardan uzakta yaşıyorsunuz. Kimiyle görüşseniz bile araya giren yıllar, farklı yollarda yaşanılan yaşamlar herkesi başka başka hayatlara savurmuş, eski sıcaklıkları yeniden o yoğunlukta yaşamayı zorlaştırmış oluyor.
Benim taa küçüklüğümden başlayarak yıllar içinde sayıları artan sevdiğim arkadaşlarım var bu şehirde. Bir kısmı terk-i diyar ettiler başka şehirlerde yaşıyorlar. Bir kısmı bu dünyayı bile terk etti. Var olanlarla da görüşmek zor. Kimsenin kimseye ayıracak zamanı kalmamış. Sağ olanların hepsi bir yerlerde omuzlarında ağır sorumluluklar hayata karşı direnmekle meşgul. Eskisi gibi her gün görüşemesek de varlıkları kalbimi ısıtıyor, ruhumu güldürüyor.
Mesela bir Sevgi’m vardı çocukluğumda hiç ayrılmadığım her dakikamı paylaştığım. Yıllar var görüşmedik. Öğretmen olduğunu, evlendiğini, emekli olduğunu hep uzaktan duydum. Karşılaşsak bir sokakta ansızın birbirimizi tanır mıyız? Yıllar belki saçlarını birazcık ağartmış belki fiziğini biraz değiştirmiştir ama o kömür karası yıldız yıldız gözleri, adı gibi sevgi dolu yüreği değişmemiştir eminim.
Bir Gülsen’im vardı mesela. Canım ciğerim sevgili güzel arkadaşım. Bu hayata veda edeli epey oldu. Eşini kaybettikten sonra yaşadığı travma kanserle sonuçlanmış, hastalığa yenik düşmüş, bizleri terk edip gitmişti. Duydum ki sevgili anneciği yokluğuna dayanamamış arkasından o da göçmüş bu dünyadan. Mekanları cennet olsun, nurlar içinde yatsınlar….
Benim küçüklüğümün şehri doğduğum Fatsa’m henüz tümden değişmedi. Tanıdıklarımın hepsi göç etmedi. Yine de zorlanıyorum. Daha sonra beterinde beteri var deyip halime şükrediyorum.
Geçen gün iş yerime bir Ermeni geldi. Yıllar önce Arjantin’e göç etmiş. Kimsesi kalmamış bu topraklarda. Şehir değişmiş, yaşayanlar değişmiş, onun tanıdığı bildiği ana yurdu ile pek bir benzerliği kalmamış. Ama nasıl keyifli! Nasıl gözyaşları ile özlem gideriyor! Bu eski toprağı doğduğu büyüdüğü ancak şimdi yabancı kaldığı şehirde olmaktan nasıl da mutlu!
Yüreğimde bir yerde acısını ve sevgisini hissettim. Gözyaşlarına ortak oldum. Ne zordur insanın anayurdundan kopması, vatanım dediği topraktan uzak yaşaması, döndüğünde doğduğu evi, büyüdüğü mahalleyi, tanıdığı hiç kimseyi bulamaması…
Bizim eski toprak hemşerimiz Ermeni beyefendi, sevgiyle yorumluyor yenilikleri. Onca yıldır gurbette bozmadığı, hiç aksansız güzel Türkçe’si ile ifade ediyor hislerini. İlginç bir tespiti var. Doğruluğu tartışılır. Duyduğu yoğun özlem nedeniyle objektif olup olmadığı bilinemez ama ona göre Türkçe’miz yıllar içinde daha kibar daha şiirsel daha akıcı ve kulağa hoş gelir olmuş. Geldiğinden bu yana konuştuğumuz Türkçe ona şiir gibi geliyormuş. Ben kendi adıma onun Türkçe’sini bizimkinden pek de farklı bulmadım. Onun kulağına gelen şiirsel Türkçe belki de yıllardır vatanına duyduğu özlemin şiiridir kim bilir?
Kimsenin vatanında yabancı olmadığı, kökeni ne olursa olsun hepimizin dilediği gibi ve mutlu olduğu bir ülkede yaşamak umuduyla tüm hayatınızdan bereketin eksik olmadığı bol güneşli günler dilerim efendim.