SANATA RİYAKÂR BAKMAK
Bu memleketin iyiliği için yapılan hiçbir hamle, çaba veya girişim cezasız kalmaz.
Bir adım ileriye götürecek girişimler engellendikçe de aydınlık yarınlara ulaşılamaz.
Aslında bu ülkedeki gözle görülmeyen pranga, bu iki cümlede saklıdır.
Kültürünü, sanatını vesair değerlerini hiçe sayan, üstelik başka kültürlere hayranlık besleyen bir yapıdan mucize bekleyemezsiniz.
İşte onun için karamsarlıktan kurtulamayız. Onun için ilerleme varsa bile kaplumbağa hızında hareket ederiz.
Yeteneğin, çalışmanın, liyakatin değil, ahbap-çavuş ilişkilerinin revaçta olduğu bir yapıdan ne beklersiniz?
Sanatın hangi alanında olursa olsun, bu ülkede üretilmiş birçok eser çöp sepetine gitmiştir. Nice heyecanla başlayan ve kendi yağında kavrulmaya gayret eden çalışmalar görmezden gelinmiştir.
Nice sanat ustaları bilirim. Ya bu dünyadan borçlu göçmüşlerdir, ya bir parkın bankında ölü bulunmuşlardır, ya zor günlerinde yapayalnız kalmışlardır, ya çeşitli nedenlerle işkenceden geçirilmişlerdir, ya çöpten ekmek toplamaya mahkûm edilmişlerdir, ya cenazeleri kalabalık olduğu halde daha sonra mezarları bile unutulmuştur, ya da hepsinden önemlisi bilerek veya bilmeyerek hakir görülmüşlerdir.
Sanat bir toplumun iç dünyasıdır. Sanatçıysa toplumların bilinçaltında demirbaştır.
Sanatçı politik manevraları bilmez. İlişkilerinde içten pazarlık yoktur. Zaten bir sanatçı, hay-huyla uğraşmak yerine insanın ihtiyacı olan saflığın, huzurun, sükûnetin, hazzın, hoş görünün ardına düşmüştür.
Sanatçının yolu uzundur. O, ufukta kimselerin göremediği parıltıya ulaşma çabasındadır.
O nedenle günlük çıkar çatışmaları arasında itilip kakılmak, sanatçıyı bildiğimizden daha fazla incitir. Kimi zaman bunu belli etmemesi, sonucu değiştirmez.
Sanatçının gereken değeri görmemesi, aslında toplumsal bilinçaltımızın iç kanamasıdır. Bir kurdun bir ağacı içten kemirmesi gibidir.
Ne yazık ki; bu durum cehaletin zirvede olduğu toplumlarda daha çok görülür. Değerlerine değer vermemenin ağır cezayla sonuçlanacağını ne yazık ki bilemezler.
“Bilemeyen” toplumlarsa refaha ulaşamazlar.
Bir kere sanata ve sanatçıya riyakâr bakmaktan vazgeçmeliyiz.
Popüler ortamlarda kültür ve sanat adına cilalı laflar edenler, daha sonra gereğini yapmadıklarında hiçbir sorumluluk hissetmeyebiliyorlar.
Bunu yapanlar ortaya çıkıp dobra dobra “Sanat dediğin nedir ki? İşi gücü bırakıp bir de bununla mı uğraşacağız? Hem sanat ne işe yarıyor? Karın doyuruyor mu mesela?” diyebilseler, belki verdikleri hasar bu kadar geniş çaplı olmayabilirdi.
Zira atalarımız “açık yaradan zarar gelmez” demişler. Vardır bir bildikleri…
Ancak; sanata umut veren cümlelerin ardından yaşanan vurdumduymazlık, daha büyük tahribatlara yol açmaktadır.
Yeşili korumaya çalışıyoruz. Ormanlarımız yanıp kül olduğunda içimiz acıyor. Çünkü ciğerlerimizi yitiriyoruz.
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi kültür ve sanat da ruhsal ve zihinsel dünyamızın ciğerleridir.
Malumun ilanı olarak kullandığım bu cümlenin anlamını ve amacını idrak edemedikçe ciğerlerimiz kurumaya devam edecektir.
Eğer bir tercih kullanmamız söz konusuysa hangi yönde kullanmamız gerektiği gayet açık ve net değil midir?
Toplumun, bireyin ve idarecinin kültür ve sanata duyarlı olduğu bir Türkiye dileğiyle sözlerimi tamamlıyorum.
HOŞÇAKALIN