GERÇEK DEMOKRASI
Herkes kendi işine baksın diyor Çevre Bakanımız. Şarkıcı şarkı söylesin, siyasetçi siyaset yapsın. Bir şarkıcı, bir sanatçı, toplumsal meselelerle, tarihi kültürel değerlerle, doğa olaylarıyla uğraşmasın. ‘O zaman bende şarkı söylemeye başlarsam kötü olur’ diyor.
Ne diyor sayın Bakan, 'Sanatçı arkadaş sanatıyla ilgilensin, herkesin bir ihtisası vardır. Herkes bilmediği bir konuya burnunu sokarsa çok yanlış olur. Ben şimdi kalkıp da onun sanatıyla alakalı bir şey söylesem ne derece yanlış olursa, onun da bir baraj ya da tarihi eserin korunmasıyla ilgili söyleyeceği şey fevkalade yanlıştır. Bunlar doğru değil. Dünyanın hiçbir yerinde de yoktur. Bilimadamları karar verir ne yapılacağına, ona göre yapılır.’
Sayın Bakan’ın dünyadaki sivil toplum örgütlerinden, sanatçıların ne tür işlerle uğraştığından sanırım hiç haberi yok. İnsanın duyarlı olması, yanlışlara ses çıkarması, yaşadığı toplumdaki olumsuzlukları görmesi, onun için, bilmediği işlere burnunu sokmak oluyor. İnsanlar sadece kendi işiyle ve kendi hayatıyla ilgilensin, ülkede ne oluyor, ne bitiyor, tarihi eserler yok ediliyor mu, doğal tahribatlar yaşanıyor mu, bunlara kesinlikle karışmasın. ‘Ben de şarkı söylersem rekor kırarım’ diye kahkahalar atarak da, insanların duyarlılığıyla dalga geçiyor. Üstüne bir de ‘Tarkan gündemde kalmak için böyle numaralar çekiyor’ deyince üslup iyice kişisel bir hal alıyor.
Bir Bakanın, kendi ülkesinde yıllardır önemli işler yapmış bir sanatçısına, burnunu sokma, numara çekme tarzı yaklaşımı, insanı tedirgin ediyor. Öyle ya, karşımızda bizleri temsil eden bir çevre Bakanı var. Çevre Bakanı da, çevre ile ilgili konularda duyarlı olması gereken, tarihi ve doğal güzellikleri yaşatmak için uğraşan, doğa dernekleriyle, duyarlı sanatçılarla elele verip, ülke için yararlı işlerde bulunması gereken biri. Fakat zihniyet farklı, Çevre Bakanı zihniyeti ile değil, her şeyi yatırım aracı olarak gören bir zihniyet var karşımızda. Asıl derinlerde yatan ise, kimse kendi işinden başkasına karışmasın zihniyeti. Toplumsal duyarlılıklarla da dalga geçen ve siyasi kişileri adeta bilirkişi ilan edip, herşeyin üzerinde tutan bir zihniyet. Oysa seçimle işbaşına gelen bir siyasetçinin, toplumun sadece belli kesimlerine söz söyleme hakkı tanıması, demokrasiyle hiç bağdaşmayacak bir tutumdur.
Böyle bir zihniyetle yoğrulan siyasetçilerin, anayasa değişikliğine evet denilmesinin, gerçek demokrasi getireceğini vaat etmesi, bence hayalden öte bir şey değildir. Çünkü toplumsal duyarlılık noktasında, söz söyleme hakkına bile, şiddetle ve küçümseyerek karşı çıkan, her türlü polemiğe girebilen siyasetçilerin, gerçek demokrasiden ne anladıkları malumdur. Onlar için gerçek demokrasi, konuşmayan, yorum yapmayan, söz verilirse, yerinde ve zamanında konuşmayı becerebilen, devlet büyüklerinin her yaptığına evet deyip, her işlerini onaylayan insanların oluşturduğu bir demokrasi topluluğu. Siyasetçinin yanlış yapabileceği, ya da ona muhalif olunabileceği, aklına bile gelmesin bu demokratların. Onlara göre siyasetçi, her işin erbabı, her konunun en üst düzey bilgilisi olduğundan, onun ne danışmaya, ne fikir sormaya, ne kendini anlatmaya ihtiyacı vardır. Siyasetçi bir kere seçilmişse, kendi demokratik ölçütlerinde bir düzenle, gerçek demokrasinin havarisi olacaktır. Bu sebeple, onlar için anayasa değişikliğine evet demek, her şeye ve yönetimdeki siyasetçiye, koşulsuzca evet demektir.