AMAN HA, DİKKATLİ OLUN!
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki ne insanın değeri var ,ne de malın.Geçtiğimiz günlerde Fatsa’da, sırasıyla bir trafo yangını ve bir de büyük trafik kazası atlattık.Ve bu gibi acil durumlarda Fatsa olarak ne kadar yetersisiz,bir kez daha gözler önüne serildi.
Bir iki hafta önce Dereüstü’ndeki belediyeye ait otoparkta bulunan elektrik trafosu patladı gözlerimin önünde.Heyecanla itfaiyeyi aradı herkes.Ben ise hemen gazeteci mantığı ile Ahmet Altay’ı aradım.Acil olay yerine çağırdım onu. Biraz sonra o geldi ama ne hikmetse bir türlü itfaiye gelemedi.Ardından oradan ayrıldım ,bu sefer beni Ahmet aradı.Can havliyle –Koş abi babanın arabası burada dedi.Bende Usain Bolt gibi bir depar atarak hemen oraya vardım ve arabayı oradan çıkardık.Ama tuhaf olan bir şey vardı(Usain Bolt gibi depar atmam değil tabi,o işin Gürcülüğüa86; ).Orada iki tane itfaiye vardı ama ne hikmetse ,ortada sudan eser yoktu.Benim bildiğim itfaiyeler suyla yangın söndürür fakat bu zannımca dua ile söndürüyormuş yangını.Zaten bir süre sonra trafoda daha yanacak bir şey kalmayınca, yangında sönüverdi.Eee siz siz olun her gördüğünüz itfaiyeyi suyla yangını söndürür sanmayın.Benden söylemesi.
İkinci olayda ise maalesef bunun kadar şanslı değildik.İftardan sonra arabayla gezintiye çıkan gençlerin sonu bir trajedi ile sonuçlandı.Yaşları henüz 18-19 olan gençler ,Misun’un karşısında ki orta refüjde bulunan ağaca çarptılar.Arabayı kullanan Gökhan KARADEMİR maalesef hayata gözlerini yumdu diğer dört genç ise yaralandı.Şimdiye kadar söylediklerim, size sıradan bir üçüncü sayfa haberi gelebilir ama üzgünüm ki öyle değil.
O saatlerde evimizde ,aile dostlarımız Hüseyin-Suna Öztürk’ü ağırlıyorduk.Beraber Galatasaray-Bursa maçını izlerken, telefonum acı acı çalmaya başladı.Arayan Ahmet Altay’dı.-Abi sizin orada kaza mı var, dedi.Bende -Bilmiyorum bir balkondan bakayım ,dedim.Sonra Misun’un karşısında ki kalabalığı fark ettim - Hemen gel Ahmet büyük bir kazaya benziyor, dedim.Biz o yolda onlarca acı yaşadığımız için ,telaşla ben gidiyorum dedim misafirlerime,Devlet Hastanesi Acil Servisinde çalışan Hüseyin Abi’de -Bende geleyim belki yardıma ihtiyacı olan olur, dedi.Sonra koşarak kaza mahalline vardık.Hakikaten Ahmet’e de söylediğim gibi ,durum oldukça vahimdi.Fidan gibi dört tane genç ,orta refüjdeki çimlere serilmişti kanlar içinde.Birisinin başında babam,birinin başında İsmail Erbaş vardı.Biri hala arabadaydı.Oracığa sıkışıp kalmıştı.Kanlardan eli yüzü gözükmüyordu.Neyse ki kapı kesilerek oradan çıkarıldı ,o gençte.Bunlar yaşanırken içlerinde en genç olanı Gökhan KARADEMİR –Arkadaşlarım nasıl,öldüler mi yoksa? dedi usul usul.Bizde -Hepsi iyi sen kendini yorma ,dedik ve ardından dalyan gibi o gençle irtibatımız kesildi.Bu anlattıklarım en az yirmi dakika sürdü.Ve o çok övündüğümüz Devlet Hastanemizden ,bir ambulans gelemedi.En sonunda Allah’a şükür, Şifa Polikliniğin ambulansı geldi.Orada yaralı olarak yatmakta olan beş gence de Hüseyin Abi müdahale etti.Belki o gece bana ziyarete gelmemiş olsa ,işler çok daha vahim bir hal alacaktı.İşin çok daha ilginç bir yanı ise, Şifa’nın ambulansı üç sefer yaptı,Medi Tech’in ambulansı bir sefer ve Ordu Devlet Hastanesi’nin ambulansı bir sefer yaptı.Bu beş yaralı gittikten sonra Devlet Hastanesi’nin ambulansı geldi.Ne yazık değil mi ,Fatsa’nın hastasına Ordu’nun ambulansının daha önce gelmesi.O gece, bizim anlımıza sürülmüş kara bir leke olarak kalacak!Gökhan kardeşim elbette ki vadesi gelmiştir ve Hak’kın rahmetine kavuşmuştur ama bizim ambulanslarımız o sırada Ordu’daki mitingde olacağına ,Fatsa’da olsaydı şuan belki de bizimle olacaktı.Kim bilir! Dedim ya bu ülkede ne malın kıymeti var ne de gencecik bir fidanın!:
V