GÜLLÜK
Çocukluk yıllarımızda bile güllüğü biliyorduk. Düzgün bir yolu yoktu., ırmağı defalarca geçerek güllüğe gidiliyordu. Bahçelerin aralarından geçen patika yolları dolaşarak oraya giderdik. Irmağın suyu 6-7 metre yükseklikteki kayaların arasından güllüğün teknesine boşalıyordu. Bu tabi’i tekne takriben 7-8 yüz metre kare kadar vardı. Su belli bir açıdan göle dökülür ve burada teknenin çevresini yüzde yetmiş kadar bir oranda dönerek kavis çizer ve alt tekneye boşalırdı. Halk arasında buraya da tekne diyorlardı ama burada yukarıdaki gibi kayadan oyma bir havuz yoktu. Yukarıdaki kayadan oyma havuzun ancak üçte biri kadar olan alt teknenin tekne denmeyede çok müsait bir yönü yoktu. Yaklaşık üç tarafı kaya diğer cephesi de ırmak taşlarıyla çevrilirdi. Buraya su, üst tekneden bir buçuk metre kadar bir irtifadan dökülüyordu, burası daha derindi. Bu derinliği bir türlü anlayamamışımdır. Suyun getirdiği kayalar ve çakıllar burayı doldurmuyordu...
Bir kızcağız, bizim çocukluk yıllarımızda basit bir meseleden (namus meselesi değil) kendini alt tekneye atmıştı. Yüz metre kadar mesafeden mısır kazan insanlar bunu görmüşler. Hemen koşmuşlar, kız gölün kenarında dalıp çıkarken, çapa kazmaları ile onu kenara çekerek kurtarmışlar. Bu kızcağız mısır kazan insanların gözlerinin önünde ve gölün (Kepezli) olmayan yerine kendisini attığı için kurtarılabilmişti. Daha derin yere atsaydı yahutta insanlar onu görmeseydi boğulurdu denilmişti. Irmağın burada derin ve suyu dönerek insanları kayaların altına doğru çeken bir çukuru da varmış. burada yalnız başına yüzmeyi tehlikeli diyorlardı. Yukarki: Tekne diye ifade edilen ve bir dönüme yakın büyüklüğü olan havuzdada bir kepez var. buraya balık barınağı demekte çok doğru olur. Teknenin Kösebucağı dağının altına doğru beş-altı metre kadar kepez var. burayı ırmak tabi’i düzeniyle doldurmuyor. Hatta bazı iyi yüzebilen gençler buraya girip büyük balıklardan tutabiliyorlar.
Burada balık tutan bir delikanlı ile konuştum. Burayı aşağısı gibi tehlikeli bulmuyor. İki metre aşağıya inip buraya girerken su sizi geriye çekiyor. Çıkmada da su size yardımcı oluyor. Ancak hem girişte hem de çıkışta iki elinizide kullanmak zorunda kalı yorsunuz. Ben balığı yakalayınca ağzımla ısırıyorum. İlerisi dar olan bu kepezden ellerimin yardımıyla kolayca çıkıyorum diyordu. Pek tabi’iki nefesinizi hesap ederek çukurun dbinde fazla kalmıyorsunuz. Biz saçmayla balık tutarken genelde güllüğe kadarda çıkardık. Teknenin içine iner orada bulanan kalası çukura doğru sokardık. 6 metre boyundaki ağaç neredeyse suya gömülürdü. Gölün içindeki kavisli dönen suyun dışında derinlik bir metre civarında olu yordu. Buradan hiçbir zaman büyük bir balık yakalayamadık. Demekki balık durduğu yeri güvenli bulupta sopanın karıştırmasıyla yuvadan çıkmıyor. Burası gerçekten bir tabiat harikası.
1992 yılında rahmetli Kaymakam Fuat Aslan ve bir gurup bürokratla buraya geldik. Ben özellikle o bölgeyi kaymakam beye göstermek istemiştim. Buraya yol açmak istiyoruz demiştim. Kaymakam bey aman öyle birşey yapmayın buranın tabi’i güzelliğini bozarlar demişti. Şimdi dediği aynen çıktı. Kendisini rahmetle anıyorum, mekanı cennet olsun: bir hafta kadar önce köydeydim, Demirten’in kepçeleri o bölgelerden kaya alıyorlar denildi. Muhtar Bekir Dik’le bir arkadaş daha var oraya gittik. Az sonra yanında bir meclis üyesiyle belediye başkanıda geldi. Biz çalışanlara yapılan işin suç olduğunu söyledik. Karayolunun temeli sökülüyor. Yol ihaleye çıkarılmış, henüz ihale kesinleşmemiş, siz yetkiniz olmadığı halde buraları dağıtmışsınız. Büyük kayaları kenarlara yığmışlar. Bunlar liman inşaatında falan kullanılan büyük kayalar. Biz çalışanlara dikelince biz işçiyiz diyorlar. Pek tabi’iki biz bu olaydan şikayetçiyiz. İzinsiz olarak karayollarının taşı buradan kaldırılıyor. Bu işin peşini bırakmayacağız...
Buranın güzelliği de tamamen yokedilmiş...