İADE-İ ZİYARET BÖYLE OLUR (!)
BKM Mutfak Oyuncusu hemşerimiz Metin Yıldız’ın Fatsa Belediyesi ve Ticaret Odası’na yaptığı iade-i ziyaret haberi, yerel basınımızın manşetini ve ekranını şenlendirdi. Bu sıkıntılı dönemde gerçekten moralimiz yerine geldi.
Doğrusu daha önce bir iade-i ziyaretin nasıl yapıldığını hiç görmemiştim. Bizim gibi cahiller, görgü kuralları konusunda eksik kalınca bu hallere düşebiliyor.
Aslında bu yazıyı “Adam harcamak”, “Adam satmak” veya “Zurnanın son deliği” kavramları üzerinden inşa edebilirdim. Ancak; bir yandan kişiliğin yansıması olan üsluba azami derecede dikkat etmek, diğer yandan da Fatsa gibi küçük bir şehirde yüz yüze bakacağımızın hesabını yapmak zorundayım.
Gelelim konumuza…
İade-i ziyaret, daha önce yapılmış bir ziyaretin karşılığıdır. Ne zaman yapıldı bu ziyaret? 25 Mayıs 2010’da… Milyonların izlediği Çok Güzel Hareketler Bunlar Programı’na katılan ziyaretçi listesinde kimler vardı? Hemen sayıyorum: Belediye Başkanı Hüseyin Anlayan, Başkan Yardımcısı Muharrem Aktepe, Ticaret Odası Başkanı Tayfun Karataş, Belediye Meclis Üyesi Davut Şirin ve bu satırların yazarı Zekeriya Eruzun… Hatırlayacaksınız: Güneş Gazetesi’nden Musa Aydoğan’la yaptığımız bir görüşmede bu ziyaretin olabileceği düşüncesine varmıştık. Ve bu organizasyonu üstlenen biri olarak, hemen işe başlamıştım.
Dolayısıyla; bazı yönleriyle eleştirilebilecek ama genelde hiç de fena sayılmayacak bir ziyaret gerçekleştirmiştik. Burada amacımızın; çok izlenen bir programda her fırsatta Fatsa’nın adını duyuran arkadaşımız Metin Yıldız’ı ziyaret etmek ve bu vesileyle adımızdan bir kez daha söz ettirmek olduğunu daha önce de belirtmiştik.
Fatsa’yı çok seven Metin, geçtiğimiz Pazartesi günü Belediye Başkanımızı da ziyaret etti. Yani iade-i ziyaret dedikleri cinsten… Bu ziyaret sırasında Tayfun Karataş, Muharrem Aktepe ve Bülent Yücetepe de hazır bulunuyor. Dikkat buyurun; niyeyse İstanbul’a giden ekipten bir Davut Şirin, bir de ben yokum. Davut Bey’in niçin orada olmadığını bilmiyorum elbette… Ya benim gibi haberi yoktu veya o saatte işleri vardı.
Bu arada güzel bir işgüzarlık yapıp ulaşabildikleri bütün muhabir arkadaşlar haberdar ediliyor. Onlar da görevleri gereği haberi yapıyorlar.
Bense olan biteni daha sonra eşten dosttan ve Canik Tv’deki haberlerden öğreniyorum.
Hadi bu olayı biraz da iyi niyetle ele alalım: Ziyaret sırasında bana haber vermek, hiç kimsenin aklına gelmemiş olabilir. Olur ya… İnsanlık hali…
İyi de; gazetecilere haber vermeyi nasıl hesap edebiliyorlar? Aynı akıl bunu ihmal etmiyor da, bir tek Zekeriya Eruzun mu unutuluyor? Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü arkadaşımız sahi ne iş yapar? Güya aynı camianın insanlarıyız. Güya arkadaşız.
Bu ziyaretin bir gün öncesinde Metin beni arayarak Fatsa’da olduğunu ve birkaç saat sonra birlikte olacağımızı söylüyor. Ben de tiyatromuzun genel sanat yönetmeni İbrahim Çapkın’la o gün saatlerce Metin Yıldız bekliyoruz. Ama gelmiyor. Gelemeyeceğine dair bir telefon dahi açmıyor. Ne Metinmiş ama… Oysa “Metin Yıldız’la Fatsa’nın Yıldızı” başlıklı yazıyı yazan da benim… Pişman da değilim ayrıca…
Eğer bu yazıyı sıradan bir alınganlığa indirgeyerek algılayacaksanız, devam eden satırları zahmet edip okumayın. Vaktinize yazık…
Bakın şöyle söyleyeyim: Burada ismi geçenler olarak kiminiz arkadaşım, kiminiz akrabam, kiminiz dostum ve yakınımsınız. Beni bilenler bilir. Hatta sizler daha iyi tanır ve daha iyi bilirsiniz. Bu güne kadar büyüklenmek, hava atmak nedir bilmedim. Hiç kimseye olduğumdan farklı görünmedim. Ben neysem oyum… O nedenle aşağıdaki cümleleri de büyüklenmek olarak algılamayın.
Sizin şahsınızı ve bulunduğunuz görevleri nasıl “yok” saymak haddime düşmezse ve bilakis saygı duyuyorsam, sizin de Zekeriya Eruzun’u “yok” saymanız hiç birinizin haddine düşmemiştir. Tepelerden bakarak Zekeriya Eruzun’u “Mıstık Çavuş” yerine koyma hakkını hiç kimse size vermemiştir.
Bu güne kadar yapılamayanı yaparak kendince büyük bir mücadele veren Zekeriya Eruzun ve ekibi, sizler farkına varmasanız da, kaale almasanız da, burun kıvırsanız da bu memlekete damgasını vurmuştur. Hiç şüpheniz olmasın; eğer “mum dibini ışıtmıyorsa” dibini ışıtacak bir mum her zaman bulunur.
Üzülerek söylemeliyim ki; buraya yazdıklarım aklımdan geçenlerin ve yüreğimdeki feryadın en yontulmuş halidir. Dostların açtığı yara, acı vermeye devam ediyor çünkü… HOŞÇAKALIN
Elbette bu yazıyı empati yapmayı bilenler için kaleme alıyorum. Empatiyi bilmeyenlerin bu satırlardan farklı sonuçlar çıkarması normaldir.