TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU SINAVI
İsrail’in; Gazze’ye gitmek için yola çıkan yardım gemisine saldırmasından sonra, yaşanan süreci dikkatle ve tedirginlikle izliyoruz.
Yeryüzünde sadece İsrail’e ağabeylik yapan Amerika, bu olayda da her zamanki gibi durumu idare etmeye çalışmaktadır.
Ancak tabloya bakarsanız, ABD, Türkiye ve İsrail stratejik müttefik…
Ne demek müttefik? Benim bildiğim kadarıyla her hangi bir hedefe giden yolda yapılan işbirliği...
Türkiye cephesinden bakarsanız, sesi her zamankinden çok fazla çıkınca “şamarlanan” bir sözde müttefik görürsünüz.
Sesini fazla yükseltiyor diye içerde de azarlanan ve kıyasıya eleştirilen bir hükümet var.
Her hangi bir sokak kavgasında bile, yanı başınızdakiler bırakın destek vermeyi, dayak yemeniz için elinden geleni yapıyorsa kazanma yüzdeniz çok düşüktür.
Bu ne demek? “Ey Türk hükümeti! Özellikle Ortadoğu’da at oynatmaya kalkma… Yoksa Türkiye’deki işbirlikçilerimle beraber olup defterini dürerim.” demek.
Yıllardır böyle olmadı mı? Hep aynı kaderi yaşamıyor muyuz?
“Efendim; hükümet yardım gemilerinin Gazze’ye yola çıkmasına izin vermemeliydi. İstese engelleyebilirdi. Adamlar zaten gelmeyin dedi.”
İşin bu “salata” kısmını bir çırpıda geçiyorum. Zira bu olay, sebepten çok bir sonuçtur.
Hükümetin burada ihmali de olabilir. Ancak bu olay cereyan etmeseydi bile, bahane edilecek başka hadiseler de bulunurdu.
Nasıl olsa günün birinde kurdun kuzuya uyguladığı “Suyu bulandırdın” formülüyle karşılaşacaktık.
Dolayısıyla bu işin gerçek adı “stratejik müttefik” değildir. Buna başka bir isim bulmak gerekir.
Diplomaside, ülkeler arasında ebedi dostluk veya düşmanlık yerine, ülke çıkarlarının önemli olduğunu artık biliyoruz.
Bu noktada soru şudur: Uluslararası hukuku tanımayan İsrail, Türkiye’nin çıkarlarına zarar veriyor mu, vermiyor mu?
“Canım bize ne elin Gazzelisinden? Onlar Kuzey Irak’taki teröristlere yardım getirse hoşumuza gider mi?”
Gitmez… Ama zaten yıllardır PKK’ya bu yardımlar yapılmıyor muydu? Hem de ne yardımlar…
Şimdi onlar da yardım gemisi hazırlıyorlar. Sanki ikisi aynı şeymiş gibi… Bununla da dünya kamuoyunu ikna edeceklerini düşünüyorlar.
Bir tarafta sürekli toprak işgal ederek büyümeye çalışan İsrail, diğer tarafta Misak-ı Milli sınırlarını korumaya çalışan bir Türkiye… Bu iki hadiseye aynı boyuttan bakılabilir mi?
Bu arada içerde bir kısım çevreler zannediyor ki; Ortadoğu’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda yaşananlar bizi enterese etmemeli… Hatta dünyada olup bitenlerin bizimle hiçbir ilgisi olmamalı…
Oysa dünyada ve özellikle bölgemizde büyük bir satranç oyunu sergilenmektedir. Türkiye, hangi hamlelerden sonra çıkarlarına zarar gelip gelmeyeceğini öngörmek zorundadır.
Elbette bu konularda büyük büyük laflar etmek o kadar kolay değildir. Onun yerine gücümüzün farkında olarak hamle yapmak daha akılcı olacaktır. Zira uluslararası ilişkilerde duygusal hamlelere yer yoktur.
Dikkatli olmaktan başka çaremiz kalmamıştır. İran’daki rejimi yıkmak için muhalefet kanadına 100 milyon dolar destek verenlerin, Türkiye’de de neler yapabileceğini görmek zorundayız. Tıpkı geçmişte olduğu gibi…
12 Eylül’ler, 28 Şubat’lar nasıl yapıldı zannediyorsunuz?
Sizce hır-gürü bırakıp, birbirimize sarılmaktan başka yolumuz var mıdır? HOŞÇAKALIN ...