DERSANELERİN SONU GELMİŞTİR
DERSANELERİN SONU GELMİŞTİR
Dünyada maddi olan her şeyin bir bitiminin olması doğaldır. Her kurum kişi, kuruluş, sistem er geç ya kısmen veya tamamen değişmeye mahkûmdur. Bu bağlamda Türkiye’de dersanecilik miadını doldurmuştur.
1985’li yıllardan itibaren Türkiye’de üniversite hazırlık dersaneleri kurulmaya başlamış, dersaneler güçlendikçe, geliştikçe örgün eğitim kurumlarının (ilk ve ortaöğretim kuruluşlarının) içi boşalmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde başkaca birçok sınavın devreye girmesiyle dersanecilik ilk ve orta öğretim kurumlarında da temel eğitim kurumu haline gelmiştir.
Hatta son yıllara kadar durum öyle dramatik hale gelmişti ki, yarım gün eğitim veren okulların diğer yarısı öğrenciler için tamamıyla dersanelerde geçmeye başlamıştır. Gerek üniversite adayları gerekse sınavla girilen liseler için lise adayları yarış atı gibi dersanelerin ilk gününden itibaren koşturulmaya başlanmıştır. Sektör kısa zaman içinde devasa bir şekilde büyümüş ve eğitim ve öğretim kurumlarının kısırlaşmasıyla dersaneler sadece sınavlar için değil aynı zamanda EĞİTİM AMACIYLA, KÜLTÜR AMACIYLA, SOSYAL ÇEVRE AMACIYLA GENÇLERİN BEYİNLERİNİN YENİDEN FORMATLANMASI AMACIYLA faaliyet göstermeye, vizyonlarını bu yönde genişletmeye başlamıştır.
Bu yapı bu günlere kadar herkesin şikayet ettiği ama kimsenin çok fazla bir şey yapmak istemediği hal almıştır. Bu durumun devamlılığı öğrenciler hariç herkesi memnun etmekteydi. Neden: Şu nedenlerle.
1. olarak, devletin okulları eğitim öğretim kurumuydu fakat öğretimi yarım yamalak yaparken eğitim konusunda sınıfta kalmaktaydı. EĞİTİM olgusu dersanelere bırakılarak bir nevi örgün eğitim kurumları büyük bir yükten kurtulmaktaydı.
2. olarak, velilerin çoğu çalışan insanlar olduğundan yarım günlük okul sonu ve hafta sonları sağda solda boş zaman geçirip dışarıda riskli bir hayatın içine gönderilmektense dışarıya göre güven duyulan dersanelere gözünü kırpmadan göndermekteydiler. Bu konuda tek sorun dersanelerin parasının ödenmesi sorunuydu. Kapitalist sistem zaten insanları köleleştirdiğinden dersane bütçesi ve planı yıllar öncesinden yapılmakta olduğundan bir şekilde buna çözüm bulunuyordu. Anneler ise, evde öğleden sonra veya cumartesi Pazar çocuklarla cebelleşecek yerde kafasını dinleyebiliyordu. Bir nevi ev ortamındaki eğitimin yerini DERSANELER almaktaydı.
3. olarak ise sektör durumdan memnundu. Büyük paralar kazanılıyordu. Bir taraftan para kazanılırken, bir taraftan da gençlerin beyinleri DERSANE YÖNETİMİNE GÖRE YENİDEN FORMATLANABİLİYORDU.
4. olarak, devlet te bu sistemden memnundu. Eğitime gerekli ve zorunlu ödenek aktarımından kurtuluyordu. Çünkü eğitime ayrılan ödenek hükümetler için en angarya işti. Eğitime ayrılan bütçenin azaltılması, veya eğitimin bütçeden aldığı pay gelişmişlik göstergesiydi ve Türkiye bu göstergeyi iyileştiremezdi. Çünkü Türkiye geri kalmış değil GERİ BIRAKILMIŞ bir ülkeydi. Birileri sistemin veya mekanizmanın bu şekilde çalışmasını istiyordu.
Ne var ki bütün bu avantajlar devam ederken, yeni jenerasyon prototip modellerle tornadan çıkmış gibi eğitilmekte, onca dersaneye rağmen başarı rekabeti alabildiğince yükselmiş olduğundan üniversite önünde yığılmalar sürekli artmaktaydı. Taşrada ve büyük kentlerde onlarca üniversite açılması bile duruma çözüm bulmakta yetersiz kalmaktaydı.
Son olarak Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, OKS sınavı için okulun kapısında beklerken kafasına inme inmiş ve “çocuklar yarış atı gibi sınavlara sokuluyor” demiştir. Ülkenin milli eğitim bakanının kafasına en sonunda dank etmişti. Kızını beklerken olayın psikolojik boyutunu yaşamıştı.
FATSA VE DERSANELER
Gelelim Fatsa’daki dersaneciliğe; Bu konuyu biraz geniş kapsamlı işlemek istediğimden gelecek sayıya bırakmak istiyorum. Ancak şu kadarını belirtelim ki, çoğalan dersane sayısı ve beraberinde gelen rekabet ortamı dersaneleri zaman zaman amaçlarından saptırmaktadır.
Öğrenci kayıt yarışları, başarılı öğrenci kapma uğraşları, futbolcu transfer eder gibi öğrenci ve öğretmen transferleri, öğretimden çok ticaret kurumu edasıyla yapılan girişimler ve daha bir çok entrikalar. Kamuoyuna pek yansımayan hadiseleri haftaya bir bir belgeleriyle paylaşacağım.
Haftaya görüşmek dileğiyle