ERKEK ve ERKEKLİK ÜZERİNE
Erkek deyince aklımıza; somun erkeği, ev erkeği, kazak erkek, karizmatik erkek vs. vs. gelir. Allah canlıları yaratırken erkek olanlarına ayrı bir karizma vermiştir. Sanki dişi canlılar yan ürünmüş gibi gelir. İhtiyaç üzerine halk edilmiş gibi. Burada yanlış olmasın, sizin son model Ferrari marka otomobiliniz olsun, 100 TL değerinde dört tane bijon somunu olmasın otomobil battal olur.
Bu lafıma kızanlar olabilir ma ördeğin en güzeli yeşil baş erkektir. Tavus kuşunun rengarenk olanı erkektir. Bülbülün dişisi cik cik diye öter, erkeği şakır. Erkek arslana bakın; ovada kıvırta kıvırta yürür, yüksek bi tepeden ovaya doğru haşmetle bakar, onun oradan bakışı dişi aslanlara güven verir. Tembeldir, pasaklıdır ama erkektir. Dişi aslana gelince; yavru aslanları onlar korur, yiyeceği onlar temin eder, ağırlıklı olarak günlük yiyecek tedariklenme işi ona aittir. Yani dişi aslan erkeğine göre daha hırslı, daha cesurdur. Dişilerin durumunu şöyle bağlıyorum:
Bir öküzle bir erkek aslan barda içiyorlar. Erkek aslan vakit ilerledikçe huzursuz oluyor. Devamlı saatine bakıyor. Öküz: aslan kardeş ne o? Hanımdan mı korkuyorsun? Diyor. Erkek aslan cevap veriyor: “Öküz kardeş, beni senin gibi evde inek beklemiyor. Dişi bir aslan bekliyor!!!” diyor. Dişiler bozulmasın, bir yanlış anlaşılma olmasın, ben erkeklere gaz verirken hanımları onore etmeye çalışıyorum!!
(Ş) ERKEK DEYİNCE (Ş)
Erkek deyince benim aklıma erkek selami gelir. Diyeceksiniz ki kim bu erkek? Soy adını söylemem dedikodu çıkar. Selami ortaokuldayken sarı saçlı ince yapılı, renkli gözlü, şirin bir arkadaşımızdı. Babası birgün Selami’yi arıyor. Arkadaşlarına soruyor. Anlatamayınca tarif ediyor. Uzun boylidur, sari saçlidur, yakişikludur; işte Selami Sarı Selami olarak o günlerde nam salıyor. Farklı bir yürüyüş tekniği vardır. Daha sonra erkekliğe adım atınca bu yürüyüşünden dolayı erkek Selami olarak nam yapıyor. Selami’nin yürüyüşü önden bakınca farklı, arkadan bakınca farklıdır ama arka görüntü kırıklığından değil, karşı cinsi etkilemek içindir.
Bunları yazarken Birden Recep Şenel geldi bana (tamamen tesadüf) Erol Gündüz, Selami ile sana ne derdi? Diye sordu. Birden aklıma geldi, beraberken Selami kalkıp gidince arkasından bakar “Ulan bu kırık mıdır, nedir’ derdi. Ben de gülerdim. Tabi ben kalkınca da arkamdan Mahmut Göksu gülerdi. Keriz değiliz ya anlardım; benim için de arkamdan aynısını derdi. Şimdi Erol olmadığı için arkasından dedikodu yapmak için korkum yok. Erol bize öyle derdi. Ama kendi arkasını göremediği için kendisininkinden haberi yoktu. Hem sonra delikanlı adam yürürken biraz kıvırtır. Bu onun delikanlılığındandır.
(P) DELİKANLININ YÜZ KARASI (P)
Bu kimdir, tabiki Kiski Mahmut. Selami ben Erol aşağı yukarı aynı yaştayız. Kiski eski model Mercedes otobüs gibidir. Camı çerçevesi dökük, fabrika kapısında servis bekleyen. Bir defa yürürken kıvırtamaz çünkü makas saplaması kesiktir. Yan gider. Toplayalım, tamir edelim desen masrafa değmez. MEDİ-TECH Hastahanesi’ne esteteik cerrah gelmiş; götürdük. Adam bir baktı, abi bu adam çok buruşmuş, suratını gerersem bıyıkları ensede kalır dedi. Düşünebiliyor musunuz? Yolda yürürken enseden bıyıklı bir adamı!!
Kiski Mahmut kilise kapısında büyüdüğü için dini inançları biraz zayıftır. Işıtan Usta onu camiye alıştırmak için her Cuma ona ekmek arası tavuk döner ısmarlar. Namaza dururlar. Hoca Allahuekber der, cemaat rükuya iner, secdeye varır. Kiski dimdik ayakta. Namazdan çıkarlar, Işıtan Usta oğlum sen niye eğilmiyorsun deyince yeter o kadar ileride eğiliriz der. Işıtan usta oğlum sen Elhamı okumuyor musun, hiç dudakların kıpırdamıyor der. Kiski, oğlum ben elhem bilmiyorum. Gılgamış destanını okuyorum bir sakıncası mı var!! der. Neyse Işıtan Ustanın ekmek arası döner siparişi geldi. Kiskiye “Nasıl hoşuna gitti mi” dedi. Kiski Işıtan ustaya sunturluca küfürü kaptırdı. “Ulan aylardır ekmek arası tavuk döner yiye yiye gıdaklamaya başladım” dedi. Birgün de bana haşlanmış yengeçli suşi ısmarlasan ne olur dedi.
Biz Kiskiyi ketempereye aldık haberi yok. Ben gece TV seyrederken profesörler tartışma yapıyordu. İnsan anatomisinin harikalığını anlatıyorlar. Vücudun çalışma düzeni hakkında konuşuyorlar. Bir insan yemek yedikten 1 buçuk saat sonraya kadar tam 400 defa gaz çıkarırmış. Bunun ille alttan olması şart değilmiş. Geğirme ve gözeneklerden de gaz çıkar bizim haberimiz olmazmış.
Bu konuda Kiskiden bilgi istedik. Anam gardaşım dedi. Ben yemeği yiyip sandalyeden kalkınca perondan kalkan otobüslerin fıs fıs etmesi gibi başlarım kısa aralıklarla. Sonra kayığa binip adaya doğru yol aldıkça uzuun-uzuuuunn dalga boyu gibi koyuveririm dedi. Artık 300 mü olur 400 mü bilemem. Bunu özel olarak anlattı ama benim bunu gazeteye yazacağımı düşünemedi garibim!!
(Ş) KAZAK ERKEK (Ş)
İşte o benim!!! Bu konuda hiç taviz vermem. Evin içinde Polat Alemdar gibiyim. Evin içinde yürürken bile kasılmaktan belime sancı girer. Karıya bakarken her an onu infaz edecekmiş gibi gözlerimi kısıp bakarım. Hiç gülmem. Çorba içerken gülüyor demesinler diye ağzımı açmam, çay kaşığıyla içerim. Ama otuz yıldır anlamadığım birşey var. Sonunda hep karının dediği oluyor. (Burada karı ifadesi sevgili mealindedir)
Hanımla ne zaman tartışsak yüzüne karşı içimden dua ederim. Mesela en sık “Başın varken ayağına taş değmesin” şeklindedir. Geçen gün bir gürültüyle sıçradım. Mutfağa koştum. Bir de baktım aman Allah’ım dualarım kabul olmuş. Hanım başı kanlar içinde upuzun yerde yatıyor. Ne oldu! diye nida ettim. Düştüm dedi. Herhalde tansiyonum düştü, başımı masaya vurdum dedi. (Halbuki ben dua ederken taşa demiştim ama mermere de olabilirdi) Hemen masaya göz attım. Baktım masada hasar yok, bir ferahladım.
Hamle ettim haydi hastahaneye dediki dur böyle gidilmez. Kafadan şar şar kan geliyor bizimki dolabı açtı şeker pembesi renkli sabahlığı ona uygun terlikleri çıkardı giydi ve hastahaneye hızla vasıl olduk. Bizimkisi otoparkçı, güvenlikçi evrakçı doktor kiminle göz göze gelirse tansiyonum düştü yere düştüm diyor. En son pansumancıya da izahat vermeye başlayınca yeter!! Herkese hesap vermek zorunda değilsin diye celallendim. Yattığı yerden beni dürttü, sus dedi. Ölürüm mölürüm kocası başına vurmuş derler dedi. Ulan ne akıllı karım varmış da haberim yokmuş.
Neyse olayı duyan çocuklar geldiler bir saat sonra gelinim aradı. Tansiyon değil, sinir krizi imiş. Doktorlar uyutmuşlar. Gelinim beni aradı baba annem için gazeteye ne yazdın dedi. Onu okumuş olmasın dedi. Ben de hanım için Kürt milletvekili sevimsiz Sebahat Tuncel’e benziyor yazmıştım. Birden panikledim. Ama sorun yok bende beyaz yalan çok. Hatta pembe üzerine işlenmiş beyaz yalanlar bile var. daha da ileri gidersek aynı cümle içerisinde üç ylanı birden söyleyebilirim. Sorun yok yani yalan konusunda skalam geniştir.
Neyse akşam oldu. hanımın eve geldiğini duydum. Merdivenleri çıkıyorum. Dış kapı açık, hanımın bir eli belinde bir eli başında. Benim için gazeteye neler yazdın dedi. Ben hemen savunmaya geçtim. Ne yazmışım? (Arıza yapmamak lazım) dedim. Beni dedi o sevimsiz kürt milletvekili Sebahat Tuncel’e benzetmişsin dedi. Ben bütün sevimliliğim ile olur mu öyle şey ben seni Sebahat Tuncele değil TUNCEL KURTİZ’e benzettim dedim. Hemen ymuşadı. Demek gazeteyi yanlış okumuşum dedi. Kendisine Allah sıhhat afiyet versin. Ona birşey olursa ben kiminle niza edeceğim? Bu yaştan sonra acemi karıyla hiç uğraşamam!!!
(C) UFKU DAR KABİLİYETSİZ ERKEKLER (C)
Bunlar Fatsa Belediyesi4nde bir araya gelmişler. Fatsa’ya çağ atlattık sanıyorlar. Fatsa Belediyesi 1874’te kurulmuş. İlk başkan Nazar Efendi’dir. Ondan buyana en kabiliyetsizler bunlardır.
Bunlar köyden gelip yönetimi ele alınca köy meydanında çeşme gördüler ya, Cumhuriyet Meydanı’nda çeşme yaptılar. Köyde patika yol gördüler ya Kurtuluş Mahallesi’nde 20 metrelik yolu patikaya çevirdiler. Çarşıya gelip sahilde palmiyeleri gördüler ya hemen plastikten palmiye diktiler. Bir de kimseyi beğenmezler. Önceki yönetimden 6 kat fazla iş yaptık derler. Sevsinler sizi. Siz var ya Mustafa Çamaş’ın yaptığı kanalizasyonların bokunu temizlemekten acizsiniz. Ylanım varsa akşam olunca sahilde eyvanların yanında herkesin gezi alanında gezin, kokuyu hissedin. (Belediyenin ufku dar erkekleri Mustafa Çamaş’ın 1 m2 1m2 toplayıp biriktirip, belediye tapusuna aldığı yerleri istimlak eden karayolları en son 5 buçuk trilyon para gönderdi. Onunla İbrahimoğlu’nun meydanın ortasındaki binasını o eski fabrikayı, yandaki binayı istimlak etseydiniz diğer bina da belediyenin hepsini yıksaydınız daha iyi olmaz mıydı? Adınız tarihe yazılmaz mıydı? Nerde sizde o ileri görüş? Siz anca dostlarınızın işini görürsünüz. Ama unutmayın: ÖLENLERİN ÜZERİNE KABRE GÖMÜLÜRKEN İLK TOPRAĞI DOSTLARI ATAR. (Benim tecrübemde sabittir.)
Yazı başlıklarında kullanmış olduğum P, C ve Ş ibareleri aşağıdaki anlamları içermektedir:
(P): PALAVRA
(C):R00;CİDDİ
(Ş):R00;ŞAKA