TÜRKİYE’DE ENGELLİ OLMAK
10-16 mayıs engelliler haftasıdır. Bu hafta içinde engellilerin sorunları, çözüm önerileri tartışılır ve toplum içinde nasıl daha rahat bir hayat sürebilecekleri konusunda çeşitli öneriler sunulur. Bu öneriler de, bir sonraki yıl tekrar konuşulmak üzere rafa kaldırılır.
Yaşadığımız toplumda hemen hemen hiçbir alan, engelli vatandaşlarımız düşünülerek düzenlenmemiştir. Ne ulaşım araçları, ne kaldırımlar, ne de binalar; fiziksel ya da ruhsal bir engeli olan insan düşünülerek tasarlanmamıştır. Yaşam alanları bırakın engelli vatandaşlarımızı, fiziksel ve ruhsal hiçbir sorunu olmayan insanları dahi zorlar niteliktedir. Kaldırımlar olabildiğince yüksek yapılmıştır, binalara asansör konulmamıştır, konulsa bile bir kat yukarıdan başlamaktadır, araçların engelli girişi yoktur, araçlarda engelliler için alanlar yoktur, trafik ışıkları yetersizdir. Bunun gibi nice örnek sıralanabilir.
Genel yönetimler de yerel yönetimler de bu konuda tedbir alma yoluna gitmemektedir. Fatsa Belediyesi’ni örnek verirsek, ne yolların ne araçların, ne de binaların engellilerin kendi başına ya da yardımla dahi yaşamını rahatça sürdürmesine olana tanımadığını görürüz. Belediye olarak bu konu gündeme dahi alınmamaktadır. Sokaklar, caddeler, binalar her an tetikte olmayı gerektiren bir düzenleme içindedir. Tekerlekli sandalyeyle yaşamını sürdüren, ya da koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan birinin sokaklarda kendi başına dolaşması, bir devlet dairesinde işlerini halletmesi ya da bir araçla seyahat etmesi hemen hemen imkansızdır.
Bir örnek vermek gerekirse, engelli bir öğrencinin Fatsa’da fakültede okuduğunu düşünün. Bu öğrencinin öncelikle fakülteden çıkıp dolmuşa binmek için karşıdan karşıya geçmesi mümkün değildir. Çünkü fakülte kavşağında, tamamen sağlıklı bir insan dahi bu konuda çok zorlanmaktadır. Karşıdan karşıya geçse bile, şehir içi dolmuşuna binmesi yine çok zordur. Araçların girişi buna uygun değildir. Dolmuştan inip şehre geldiğinde alışveriş yapmak istediğinde de kaldırım engelini aşıp, marketlerde rahatça dolaşması biraz hayal olmaktadır. Kısacası fiziki şartlar buna müsaade etmemektedir.
Nedense sokaklarda pek engelli insanları görmeyiz, onların etrafımızda dolaştığına şahit olmayız, sanki yokmuş gibi farzederiz. Oysa onlar evlerinden çıkamadıkları için görünmez olmayı tercih ederler. Bizde rahat ve huzurlu bir şekilde yaşmayı sürdürürüz. Ne zaman insan kendi başına böyle bir şey gelse ya da yakınlarından biri bu konuma girse işte o zaman fark ederiz o insanların da toplum içinde yaşadığını. Önce işe alımlarda eşitsizlik vardır, sonrasında işe girseler bile çalışma hayatında binbir zorlukla karşılaşırlar. Yok sayarak, görmezden gelerek sorunları çözdüğümüzü sayarız. Oysa her şey olduğu gibi durmakta, hayat bazıları için anlamını yitirmektedir.
Bizler hayatı keskin bir çizgi gibi yaşamaya, renkleri siyah ve beyaz olarak algılamaya alışmış bir toplumuz. Kafamızı kuma gömerek ve görmeyerek, bir şeylerin gerçekten yokolduğunu düşünenlerdeniz. Oysa hayat bin türlü dolambaçlı bir yoldur. Bu yolda ne zaman nereye sapılacağı, hangi dönemeçte karşımıza ne çıkacağı belli değildir. Bazen talihsiz kazalar, bazen hastalıklar, bazen de sadece yaşlılık, yaşamının yönünün bir anda değişmesine ve elimizde olanların uçup gitmesine sebep olabilir. Bu yüzden yaşamı herkes için kolaylaştırmak ve toplumda yaşayan her kesime hizmet götürecek bir anlayışa sahip olmak zorundayız. Günlük çağdışı politika anlayışından, temel sorunlara çözüm üreten siyasi anlayışa doğru yol almalı ve hem siyasi oluşumlar, hem yerel yönetimler hem de sivil toplum kuruluşları olarak yaşamı herkes için anlamlı kılmalıyız. Bu yıl konuşulanlar, gelecek yıl yeniden konuşulmasın, görmezden gelinenler artık yaşamın içinde varolsunlar diye bunu kendimize bir görev bilmeliyiz.