BİLİM ADAMININ SAHTEKARI OLUR MU?
BİLİM ADAMININ SAHTEKARI OLUR MU? Evet olur. Birtakım bilim adamları NUH’un gemisini Ağrı Dağı’nda bulduk diyor. Yalan!! Değerli eski eser uzmanı arkadaşım Kiski Mahmut: “Nuh Tufanı Karadeniz’de olmuştur. Nuh’un gemisi de Çullu’da Diktepenin arkasında. Kalıntıların orada aranması lazım” diyor. Bir Rus kayıkçı teknesinden aparttığı 10x10 siyah beyaz eksenli sonar aleti ile ada tarafından bakınca Fatsa’nın altının oyuk olduğunu görmüş. Sonra sonarı denizin dibine çevirince denizin 250 metre altında canlı olmadığını görmüş. Sonra da deniz tabanında küçük evleri farketmiş.
Bu konuda Kiski Mahmut beyin teorisi şöyle: “3. Zaman sonlarında Karadeniz derin bir çukurdu. Orada yaşam vardı. Ilık bir bahar günü Canik dağlarının tepesindeki buzullar aniden eriyince Karadeniz çukurunu sular basar. Bu sırada gemi fındık kabuğu gibi suların üstünde kalır. Tam o sırada İstanbul Boğazı Marmara’ya patlar ve bugünkü boğazlar oluşur. Sular alçaldığında ise gemi Çullu’daki Diktepe’ye oturur.” –Ben anlamam, Kiski’nin yalancısıyım.- Ağrı Dağı’nda Nuh’un gemisini bulduk diyen bilim adamları hep çuvalladı. Onlar kaç yıl bilim ile uğraşmışlar? Kiski’nin onda biri kadar kafaları çalışmaz. Kiski mantara basmaz. Adam bilim adamıyım diyor. Birileri İran’dan kamyon ile çürük tahtaları getirmiş, oraya koymuş. Bilim adamı kılıklı herifler de aha da Nuh’un gemisini bulduk diye sazan gibi atlamışlar. 3 gün sonra tahtalardan örümcek çıkınca karizmayı orta ortaya çizdirmişler, sahtekar he rifler.
TIPÇI BİLİM ADAMLARININ SAHTEKARLIĞI
Bunlar ayrı alem. Arkeolog bilim adamlarının yanlışı bulunuyor ama bunlarınkinde insan naçar kalıyor!! Bu bilim adamlarının tıbbi risalesinde şunlar yazıyor. Efendim marketlerden alınan piliçlere çabuk gelişsin diye kadınlık hormonu veriliyormuş. O piliçleri yiyenlere de kadınlık bulaşıyormuş. İlerleyen yaşlarda saçlar bıyıklar dökülüp nonoşluk olabilirmiş. İlerleyen yaştaki nonoşluğun kime faydası olur bilinmez!! Tabi!! Bu gazete haberini okuyanlar telaşlandı. Kafasını bıyığını kazıtıp şekil yapan bazı civanlar bugünlerde sokakta fesle gezmeye başladı.
Geçen akşam meydanda oturuyorum. Can dostum Op. Dr. Mehmet Yerebasmaz’ı gördüm. Yaşı ileri, kafa kel, arkadan yürüyüşüne baktım. Ulan tam gazetenin yazdığı gibi. Başımdan kaynar sular döküldü. Hemen koştum ve konuşa direkt girdim. Memet son günlerde tavuk piliç yedin mi? Dedim. Kendisi konuya oldukça hakim. Kendisini geliştirmek için devamlı tıp kitapları, gazete okur. Olaydan haberli!! Yok dedi be nimkisi ondan değil. Leğen kemiğinde arıza var deyince birden rahatladım...
KADIN DOĞUMCU SAHTEKARLIĞI
Gazeteci Arif’in dükkanında Bülent Erkli ile oturuyoruz. Bir taraftan da gazeteleri karıştırıyoruz. Ana!!! Habere bir de baktım 1980 öncesi yapılmış mobilyaları evde olan hanımlar hamile kalamıyor! Ben haberi yüksek sesle okuyunca donduk kaldık. Bülent daha işkilli. Hemen Dr. İsmail Balcıoğlu’na telefon açtı. Kısaca durumu izah etti. Doktor evet olay doğrudur. Tıbbi konudur. Kadınlar hamile kalamaz dedi. Biz, aman doktor bizim ikişer çocuğumuz var; bu nasıl oldu? dedik. Otoriter bir hitap şekli ile onlar RUTUBETTEN olmuştur dedi. Bülent hep şaşırdı ama doktor benim iki çocuğum var biri neyse de!! Yani bizim hiç mi dahlimiz olmadı??? Doktor sesini yükseltti cahil herif, Karadeniz çok rutubetlidir bilmiyor musun? Yoksa modern bilime karşı mı geli yorsun dedi ve çaaat diye telefonu kapattı!!!
SAHTEKAR ERMENİ TARİHÇİLER
Bu tarihçiler Türkiye’ye takmış kafayı. Yok efendim 1915 şöyle olmuş da yok böyle olmuş da... Ne yapalım şimdi? Bunlar yalnız burada değil Gürcistan’da bile şer odağı. Aynı işler Gürcü Ermeni olarak tarihte var. Eğer bir yerden Ermeniler techir edildiyse vardır bir sebebi. Biz de müslüman gürcüler Gürcistan’dan techir edildik. Orada evimiz, yerimiz vardı. Bıraktık geldik. Bugün benim toprağım Gürcistan’da diye Gürcistan’a ve oranın halkına karşı hiçbir düşmanlığım yok. Gürcistan bayrağı yakmıyorum. Oraya gezmeye giderim beni ağırlarlar, Onlar buraya gelir biz ağırlarız. Burada Ermeni bayrağı, Erivan’da Türk bayrağı yakılıyor. Bu tarihçiler devamlı ateşin üstüne benzin döküyorlar!!
Fatsa’da Dumlupınar Mahallesi’nde birçok Ermeni aile oturuyordu. Onlar neden sürülmedi? Çünkü onlar güzel insanlardı. Ta o zamanlar ayrımcılığı bilmez lerdi. Serkiz abinin kızı İnci (yani Araksi teyzenin) ile biz Dumlupınar İlkokulu’nda beraber okurduk. O Ermeniydi ben Gürcü, Toros Dursun’un kızı Hatice laz, Cemal Karaduman aleviydi. Hastane cipinin şoförü İsmail dayının kızı Ayşe Selanik muhaciriydi. Kiski Mahmut o günlerde konuşmayı bilemediğinden menşe-i tespit edilemedi. O çocukluk günlerimizde bir problemimiz olmadı bugün de yok. Bu sahtekar tarihçilere ne oluyor bilmem!!! Bir problemimiz olsa İzzet amca ve hanımı Zaytar teyzenin bahçesinden meyve çalardık.
SAHTEKAR SEÇMENLER
1975 sonrasıydı. Fatsa’da belediye başkanı öldü, seçimler olacak. Fikri Sönmez popüler bir solcu. İçki içmez, kumar oynamaz, zamparalık bilmez. İğnenin ucuyla çoluk çocuğunu geçindiren bir adam. O yıllarda solculuk trend olmuş, herkes solcu. Herkes doğan çocuğunun adını bile sol içerikli veriyor, durum bu.
Herkes Fikri abime başkan sen ol dedi ve ona Fikri Paşa unvanını verdi. O da aday oldu. O taşçı Fikri iken Fikri Paşa olarak, en yüksek oranda oy alarak reis oldu. Memleketi için elinden geleni yaptı. Dışarıda Fatsa hala onun adıyla hatırlanır. Yalnız başına bir hastane odasında öldüğünde henüz 47 yaşındaydı. Ve komünist Fikri olarak öldü. O günkü devlet büyükleri miz onun ne cenazesini yıkatmaya, ne namazını kıldırmaya, ne de cenazesinde cemaat olmaya müsaade etti.
Fikri Paşa’nın bu duruma düşmesine KENAN PAŞA sebep oldu. O da kendi halinde emekliliğini bekleyen, hasta karısı Sekine hanıma hizmet eden bir generaldi. O’na Türkiye’ye el koydurdular.
Fatsa’yı ziyaret ettiğinde Fikri Paşa’nın yaptırdığı üst geçide çıktı, halk onu Kenan Paşa çok yaşa diye alkışladı. Sevgi gösterdi, hatta şehrin altın anahtarı verildi. Altın anahtarı kuyumcu Keçi Rıfat’a yaptırdılar. (Keçi Rıfat ben anahtarı 8 ayar altından yaptırdım. 24 ayar diye o generale yutturdum diye öğünür.) Neyse o yıllarda yeni doğan çocuklara Kenan veya Evren isimlerini vermek modaydı. Hatta Belediye Başkanı FİKRİR00;PAŞA’nın açtığı yola o günkü yalaka belediyemiz Evren ismini verdi. % 98 ile referandum almış ve o halk kahramanını ölümsüzleştir meye çalıştılar. Ama bugünlerde rüzgar ters döndü. Ona Faşist, darbeci, katil Evren yargılansın diyorlar. Fatsa’da ve heryerde Evren Caddesi’nin adı değişsin diyorlar. Bu sahtekar seçmen böyledir. Yarın Erdoğan’a ne diyecekler, merak ediyorum.
FİNCANI TAŞTAN OYARLAR
Sonra bir yerlerden M. Çamaş çıktı. Seçimlere girdik, ANAPlı olmadığımız halde ANAPlı olduk. KİZİROĞLU Mustafa Bey diye seçimlerde şarkılar çaldık. Gaz verdik, O da reis oldu. İyi miydi, kötü müydü bilemem artık! O iş okurun inayetine kalmış. Ben yeteri kadar kurcaladım. M. Çamaş’ın da sonu trajik oldu. Çıkarcılar kendisinden bekledikleri verimi alamadı. Seçimlerin kuralıdır: birileri birini desteklerse, seçimden sonra başkan olan seçimde kendinden tarafa olanlara Miçoluk yapmalı. M. Çamaş bunu yapmadığı için zimmet, rüşvet, organize suç işlemek amacıyla çete kurmak vs. davaları ile suçlayıp sırtını yere getirdiler. O şimdi kaçak...
Bu ülkede insanlar hizmete değil, bulgur-makarna-kömüre bakarlar. Tabi bu onların kabahati değildir. Onları bu hale düşürenlerin kabahatidir. Mustafa Çamaş gitti. Peşinden önce parklar-bahçeler, Tabyabaşı’ndaki 33 dönüm yer, Çullu’da 95 dönüm yer, en son da şehir içinde 30 Ağustos Zafer Parkı gitti. Makine parkı gitti. Sazcılar suyu gitti, imar durumları gitti. M. Çamaş kendine çok güvenirdi. Ama fincanı taştan oyarlar, adama da böyle koyarlar. Bunu bileceksin. Ayrıca ta rihte bir sürü devirler olmuştur. Taş Devri, Tunç Devri, Puşt Devri. (Şimdi o devirdeyiz.)