Tiyatronun Değeri
Tiyatronun Değeri
Tiyatro, insan yaşamında geçen ya da geçebilecek olayların sahnede canlandırılmasıdır. Temsil edilen oyunun konusu kadar; söz gücü, dekor, kostüm, makyaj, ışık, müzik, efekt de önemlidir. Tiyatro sanatçılarının yetenekleri, rollerini benimsemiş olmaları, oyundan alacağımız hazzı arttırır.
Tiyatro dilimizi zenginleştirir. Topluluk içerisinde nasıl davranılacağını öğretir. Tüm seyirciere aynı anda, aynı duyuş ve görüşleri kazandırır. Fikirlerin hızla yayılmasını sağlar. Temsil yeteneği olan gençlere iş alanları açar. Tiyatro yetişkinler için bir okuldur. Tiyatro sevgisi ve alışkanlığı küçük yaşta başlamalıdır. Bu nedenle çocuk tiyatroları çoğaltılmalı ve geliştirilmelidir.
Türk halkı yüzyıllarca karagöz, ortaoyunu, meddah, kukla gösterileriyle eğlenmeye, görüşlerini ortaya koymaya çalışmıştır.
Oysa ileri batı ülkeleri ünlü tiyatro yazarları yetiştirmiş. Görkemli tiyatro binaları yaptırmışlar. Seçkin trajedi, komedi, dram türü oyunlarla seyircilerinin görüş duyşyarını yüceltmişlerdir. Bizde tanzimat dönemi ile (1839) batı ülkelerinden esinlenip tiyatro örnekleri verilmiştir. Şair evlenmesi ilk tiyatro eseridir. Vatan Yahit Silistre ilk kez oynanan tiyatro eseridir.
Cumhuriyet Devrinde Atatürk güzel sanatlara, tiyatroya çok önem vermiştir. Devlet tiyatroları açılmıştır. Sahne sanatçılarını yetiştirmek üzere Devlet konservatuarı faaliyete geçmiştir. Yetişen sahne sanatçıları dünyaca ünlü oyunları İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Erzurum’da başarıyla sahneye koymuşlardır. Filmler ve televizyon tyatroya olan ilgiyi azaltmış görülüyorsa da hiçbri onun yerini tutamaz.
Tiyatroya gitme alışkanlığını erken yaşta kazanmalıyız. Ünlü tiyatro yazarlarını ve eserlerini tanımalıyız. Tiyatroyu sessizce izlemeliyiz. Tiyatroya tam vaktinde gitmeliyiz. Arkamızdaki seyircilerin oyunu izlemelerine engel olmamalıyız. Gülmek, kahkaha atmak, yersiz alkışlamak, oyun sırasında çerez yemek tiyatro izleyicisinin yapacağı davranışlardan değildir.
Biz çağdaş, kültürlü, aydın birer insan olarak tiyatroya önem vermeliyiz. Güzel oyunları izlemeliyiz.
Tiyatro olan beldede, kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez.
Büyük tiyatro ustası olan Muhsin Ertuğrul tiyatro için şöyle diyor: Dün böyle idi de bugün başka mı? Finlandiya’nın 26000 kişilik Kotka ilçesinde bütün yıl oyunlar sergileyen iki tiyatro var. O Finlandiya’da otuz iki büyük tiyatrodan başka sekiz bin gönüllü tiyatro topluluğu çalışıyor.
İnsanın en değerli varlığı vücudu ve ruhudur. Hastane gövdelerin, tiyatro ruhların şifa kaynağıdır. Ruhsuz dam bir kalıptır. Düşünmekten, duymaktan, insanlıktan, iyi ile kötüyü ayırt etmekten uzak bir kalıp.
Tiyatro bir toplumun kültür ölçüsüdür. İnsanlığı onunla ölçülür. Adama insanlık duygusu orada aşılanır. Oturmayı, kalkmayı, dinlemeyi, anlamayı, inceliği, birbirimizi sevmeyi orada öğreniriz.
Tiyatro bir yehrin ocakbaşıdır. Orda en güzel masallar söylenir, en gerçek sözler duyulur. Tiyatrosuz yerlerde bacalar tütmez, ateş ısıtmaz olur.
Tiyatrosuz bir toplum, yeni doğmuş bir çocuk sayılır. Daha dile gelmemiş, henüz ilk sözcüğünü öğrenmemiş bir çocuk. Ne istediğini çarpuk çurpuk el sallamlarıyla anlatmaya çalışan bir bebek. Bir toplumun ilk piyesi, bir çocuğun ilk sözcüğü demektir. Biz yirminci yüzyılda hala ilk çağların kültürünü onların elimizde kalan eserleriyle ölçülüyor. Ne demek istediklerini onlardan anlamaya çabalıyoruz. Ömür boyunca tiyatrosuz kalan bir toplum. Önce dilini yitirir. Geleneğini unutur. Sonra bütün bağları çözülür, sokağa düşer. En büyük kötülük birbirimizden ayrıldığımız gün başlar.
Tiyatronun en büyük gücü “söz”dedir. Üstün insanlardan bize kalan tek düşünce anıtı bu granit sözcüklerle örülmüştür. İnsanlığın sesi, tiyatroda duyulan sözlerle kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa geçer. Geleceklere armağan kalır. Tiyatroda seyircinin kana kana içeceği, bu söz yağmurudur. Ruhlarını yıkayan bu söz tufanıdır.
Bizi kötülükten, çirkinlikten, bencillikten, aptallıktan kurtarıp seven, esirgeyen, insan yapan “eğitim”dir. Bu değeri bize tiyatro verir.